Aydın Ünal, Başbakan Erdoğan’ın pek çok efsane olmuş konuşmasını yazmış, bir süre AK Parti milletvekili yapmış bir isim.
Herkesin sessizliğe gömüldüğü kritik anlarda AK Parti iktidarını, iktidar çevresindeki grupları, medyayı içeriden ahlaki kaygılarla eleştiren cesur çıkışlar yaptı.
Mesela 2016’da Pelikan bildirisi yayınlandıktan sonra “bu haşeratın bir bahar temizliğiyle temizleneceği” müjdesini verdi.
Ama o müjdeden sonra geçen baharlara rağmen “haşeratlar” temizlenmediği gibi her yere yayıldı.
Ocak 2017’de yine AK Parti’yi eleştiren “Çok bunaldık be reis” başlıklı bir yazı yazan Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan’ın yazısını Twitter’dan paylaşırken bir kez daha baharı müjdeledi:
“Eve hamam böcekleri girdi diye de bunalmayalım. Bahar temizliğinde giderler.”
Mart 2017’de bu kez o sırada AK Parti milletvekili olan Mustafa Yeneroğlu’nun Deniz Yücel’in tutuklanmasını eleştiren tweeti üzerinden yüklenen iktidar yanlısı gazetecilerle Twitter’dan kavga etti:
“Haşerat, hayatı mücadeleyle geçmiş, 15 Temmuz yiğidi, Milletvekili Mustafa Yeneroğlu’na yaptığını, yarın da sana yapacak. Susmak kurtarmaz.”
Ama bu çağrısında da yalnız kaldı.
O kadar ki Twitter hesabını kapatmak zorunda kaldı.
Ama bahardan umudunu yine de kesmedi.
Nisan 2017 referandumunun hemen öncesinde Yeni Şafak gazetesinde “Bahar yakındır” başlıklı bir yazı yazdı. İktidarla ilgili eleştirileri o günlerde muhaliflerin bile söylemeye cesaret edemeyeceği kadar sertti:
“Kifayetsizlikle yoğrulmuş ihtiras, siyaseti, bürokrasiyi, medyayı sinsi bir virüs gibi zehirliyor. Moğol istilacıları gibi acımasızca, ne var ne yok yakıp yıkıyorlar; çekirge sürüsü gibi rantın üzerine üşüşüyorlar; züccaciye dükkanına giren fil gibi kırıyorlar, döküyorlar, eziyorlar, incitiyorlar. Etraflarına korku salıp sindiriyorlar. Aldıkları reaksiyonla, eleştiriyle, hakaretle, saldıkları korkuyla büyüyorlar. İşi şantaja kadar götürüyorlar. FETÖ ile mücadele ediyormuş gibi görünüp, ne kadar Fetullahçı taktik varsa kullanıyor, yalan söylüyor, iftira atıyor, karanlık operasyonlar yapıyorlar. Kendilerinden olmayana hayat hakkı tanımıyor, “Ben, ben” diyerek kibirle ortalıkta dolaşıyorlar. Ömrü mücadeleyle geçmiş dava adamlarını bir kalemde harcıyor, çalışanların, üretenlerin moralini bozuyor, kollarını, kanatlarını kırıyorlar.
Tam da 16 Nisan yaklaşırken, tam da, Türkiye’nin bekasıyla, istiklaliyle ilgili önemli bir kararın arefesindeyken, zihinleri bulandıracak, gönülleri kıracak, insanların heyecanını, aşkını, şevkini, azmini törpüleyecek biçimde arzı endam etmeleri tesadüf olmasa gerek.
Bu tuzağa düşmeyecek, bu oyuna gelmeyeceğiz. Zira, bizim manevra yeteneğimiz yok. Biz dün en zor şartlarda buradaydık, bugün buradayız, yarın da şartlar ne olursa olsun burada kalacağız. Bizim başka bir davamız, gitmeyi içimize sindirebileceğimiz başka bir kapımız yok. Biz, ayağı Okçular Tepesi’ne mıhlanmış cengaverleriz. Biz, davayı ve davanın liderini sadece savunanlar değil; dava ve davanın lideri için hasbi ve hesapsız, ölmeye and içmiş neferleriz. Öyleyse üzülmek, daralmak yok; gevşemek, bunalmak yok. Siz dik durun, eğriler kırılacaktır. 16 Nisan, sadece Türkiye tarihinin dönüm noktası değil, bu kez mevsimlerin de dönüm noktasıdır; kalıcı baharın başlayacağı gündür. Haydi biraz daha gayret. Şurada bahara ne kaldı? Vesselam.”
Referandum gerçekten de Türkiye için dönüm noktası oldu ama kalıcı bahar başlamadı.
Ünal, bu kez de Erdoğan’ın büyükşehir belediye başkanlarını görevden almasını beklenen bahar temizliğinin başladığının müjdesi olarak duyuran “Bahar temizliği başladı” başlıklı bir yazı yazdı:
“Seçmenin sadece kadro değişimi ummadığı da açıktır. Ekonomide, demokratikleşmede, hukukta yeniden bir atılım, yeniden heyecan ve yeniden sessiz devrimler bekleyen seçmenin bu talebine de AK Parti yeni sosyolojiyi okuyarak mutlaka karşılık üretecektir. Erdoğan, engin siyasi tecrübesiyle, sizin gördüklerinizi, milletin gördüklerini görebilen, hatta daha iyi görebilen, bunun da gereğini gecikmeden, kararlılıkla, cesaretle yerine getirebilen bir liderdir.Başlayan köklü değişim sürecinin, milletin zihninde en küçük bir soru işareti bırakmadan, tatmin edici biçimde süreceğinden ve tamamlanacağından kimsenin kuşkusu olmasın. Bahar temizliği başlamıştır; emin olun, netice alınıncaya kadar da sürecektir.”
Ama bahar temizliği yine başlamadı.
Ama Ünal, AK Partililere safları sık tutmalarını tavsiye etti:
“Herkes linç edilmek korkusuyla, “şucu-bucu” diye yaftalanmak kaygısıyla susarken, gözümüzün önünde bir kırgınlar bloğu oluşturuluyor. Bu, AK Parti’ye ve Erdoğan’a kurulmuş apaçık bir tuzaktır. 2019’da 2 kritik seçime giderken, AK Parti çatısı altında hala siyaset yapanlara, hükümette başarıyla görev almış ya da görev yapanlara, muvazzaf ya da emekli bürokratlara, ahlaksızca, edepsizce, pervasızca itibar suikastleri yapmak asla ve asla iyi niyetli değildir, tam tersine bu davaya, bu harekete yapılan alçakça bir saldırıdır. Kendimizi yeniliyoruz. Nöbet değişimleri yapıyoruz. Partimizi gençleştiriyoruz. Dinamizmimizi, heyecanımızı daha da çoğaltıyoruz. Daha bir heyecanla, daha bir coşkuyla 2019’a gidiyoruz. Tuzakları da çok net olarak görüyoruz. Endişeniz olmasın, bu hareket nice tuzakları bozdu, bu fitne tuzağını da bozacak. Siz yeter ki safları sıkı tutun.”
2018 Cumhurbaşkanlığı seçimleri gelindiğinde yine hiç birşey değişmemişti. Aydın Ünal listelerde yoktu. Ama buna rağmen seçimin hemen öncesinde AK Parti küskünlerini bir kez daha oy vermeye davet etti:
“Belki bazılarınız AK Parti’ye küskünsünüz, kırgınsınız… Terazinin bir kefesine kırgınlıklarınızı, küskünlüklerinizi koyun, Recep Tayyip Erdoğan’ı koyun.
Dargınsınız, kırgınsınız, yorgunsunuz biraz… Belki de haklısınız evet… Ancak vicdan terazinde hangi kefe ağır basıyorsa, gidin, sandık başında kararınızı öyle verin.
Evet itirazlarınız var, evet eleştirileriniz var… 25 Haziran sabahından itibaren itirazlarımızı, eleştirilerimizi daha gür sesle, daha cesaretle dile getireceğiz. Konuşacağız. Biz eleştiri yapmayacağız, özeleştiri yapacağız. Biz, bizim olan partiyi, bizim olan davayı, bizim olan mücadeleyi daha çok konuşacak, eleştiri değil, özeleştiri yapacağız. Kendi muhasebemizi daha yüksek sesle yapacağız. Hz. Ömer’in karşısına dikilip, “seni kılıcımızla düzeltiriz Ey Ömer” diyen yürekli mü’min gibi, bizim olan, bize ait olan bu partiyi, bu davayı, bu mücadeleyi bizim için, kendimiz için, geleceğimiz için, saptığında doğru yola çağıracağız. Haşeratın linçine, yanaşmanın yaygarasına, çıkarcının, rantçının, hırslının, kibirlinin itelemesine aldırmadan, asırlar öncesinden gelen ve geleceğe yürüyen bu mücadelenin bayrağını yine biz taşıyacağız. 24 Haziran’da sandığa gidin, mührü AK Parti’ye, Erdoğan’a basın. Hiç dert etmeyin, 25 Haziran’dan sonra heybemizde ne varsa artık saklamadan, kırılan kolu yen içinde tutmadan, kan kusup kızılcık şerbeti içtik demeden konuşacağız, konuşacağız.”
Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan için yine kol kırıldı ve yen yine içinde kaldı. Heybedekiler heybesinden çıkamadı. İktidarı eleştirmek iyice tehlikeli hale geldi.
“Temizlenecek haşerat” dedikleri de Cumhurbaşkanı uçağıyla üç dünya turu yaptı.
İşler o noktaya geldi ki Twitter hesabını kapatan Aydın Ünal, 2019 yılında Yeni Şafak’taki yazılarına da zehir zemberek bir yazıyla son vermek zorunda kaldı:
“…Okur, yazmanın artık ne kadar zor olduğunu takdir edecek ve inanıyorum ki beni anlayışla karşılayacaktır. Kaçıyor muyum? Evet, kaçıyorum…Bilen bilir: Hırsızla, arsızla, haşeratla, asalakla, hainle, münafıkla, yetimin hakkını yiyen yüzsüzle, dönekle kavgadan hiç kaçmadım, kaçmam… Lakin kaçışımız çürümeden, seviyenin düşmesinden, tahammülsüzlükten kaçıştır. Kaçışımız düşmandan değil, ‘dost’ görünenden kaçıştır. Kaçışımız korkudan değil, pervasızlıktan; tehditten değil, aldırmazlıktan, gözü dönmüşlükten, hırstan kaçıştır. Kaçışımız, masumane kaygılarla dostça uyarılarımızı sınırsız iştihalarının ve kifayetsiz ihtiraslarının önünde mania olarak görenlerin iftiralarından, ithamlarından kaçıştır. Okur da bilir ki, elin ve kalemin naçar kaldığı zor zamanlarda dervişane sükut eylemden evladır.”
Ama bu dervişane sükutunu yine bir seçimden önce bozdu.
30 Mart 2019 yerel seçimlerinden önce bir kez daha AK Partili seçmenlere çağrı yaptı:
“Pazartesi’den itibaren artık her şeyi açık açık ve cesaretle konuşacağız. Öz/eleştiri kılıncını kınından çıkarıp, bileyip, yanlışa çekinmeden yanlış diyeceğiz, uyaracağız, Hakk’a çağıracağız. Ama öncesinde bir vazifemiz var: Pazar günü sandığa gidip mührü AK Parti’ye basacağız.”
Ama Pazartesinden itibaren de artık her şey açık açık ve cesaretle konuşulamadı.
Ünal, bu seçimin ardından başlayan “Çünkü çaldılar” kampanyasına bile yanlış diyemedi.
İptal edilen seçimlerin tekrar edildiği 23 Haziran için bile AK Partililere çağrı yaptı:
“Kullanmadığınız her oy Ekrem İmamoğlu’nun hanesine yazılacak. İmamoğlu kazanırsa, FETÖ, PKK sevinecek. İstanbullu kardeşim, FETÖ’nün, PKK’nın sevinmesine müsaade etme. Yarın sandıkta İstanbul’a sahip çık.”
Ünal, daha sonra tekrar sessizliğe çekildi.
Arada birkaç kez 2016’dan bu yana temizleneceğini söylediği Pelikan yapılanmasına karşı uyarılar yaptı:
“Tedbir için henüz vakit varken tarihe şu kaydı düşelim: Adına ‘Pelikan’ da denilen gizli bir örgüt Ak Parti’yi sinsice zehirliyor. Başından beri hedefleri partiyi içten çürütmekti; başarıyla ilerliyorlar. Cesaretle tedbir alınmazsa hareketimize yazık olacak, çok bedel ödenecek”
“Pelikan Örgütü, Cumhurbaşkanını savunan değil, onun arkasına saklanarak, Anayasal suç işlemeye kadar varan kirli işler çeviren bir örgüttür. Erdoğan ve AK Parti’yi paçasından tutup aşağı çekmektedir. Son hadiseler de bunu zaten ispat etmiştir. Pelikan yeni FETÖ’dür.”
Ama Pelikan dedikleri Cumhurbaşkanı’nın en yakınlarında, üst düzey görevlere gelirken Ünal sessizce köşesine çekildi.
Ta ki 2023 seçimlerine aylar kalıncaya kadar.
Aydın Ünal yeniden Yeni Şafak gazetesinde yeniden yazmaya başladı. Herkes bu yazıların sonunun vereye varacağını artık tahmin ediyordu.
Nihayet beklenen o yazı seçime bir hafta kala geldi.
Chatgpt’ye yazdırılsa o da böyle bir yazı yazardı:
“Burada kalıp, sandığa gitmeye, oy vermeye tereddüt edenler de var. İşte onların, 14 Mayıs günü, küçük meseleleri bir kenara koyup, büyük meseleyi vicdan terazilerinde tartacaklarına eminim. Sizi kırdılar, küstürdüler, uzaklaştırdılar, canınızı sıktılar. Eyvallah. Haklısınız. Çok haklısınız. Ama vereceğiniz ceza ile cürüm arasında hakkaniyetli bir oran olduğuna emin misiniz? Vicdan terazinize vurduğunuzda, ceza ile cürmün dengede kaldığını düşünüyor musunuz?”
Hikâyenin bundan sonrası için Chatgpt’ye bile ihtiyaç yok.
Yine birkaç eleştiri denemesi. Yine kapanan köşeler, kapatılan sosyal medya hesapları. Ve sessizlik.
Beş yıl daha yine kırılmalar, küstürülmeler, uzaklaştırılmalar, can sıkıntıları.
Sonra seçimlere bir kala yine sabır tavsiye eden ümitvar bir dava yazısı.
Ama beş yıl sonraki Türkiye’de Aydın Ünal’ın davasından geriye ne kalacağı da sabır tavsiyesiyle “son kez Reis” yazmasına bile sabredilip sabredilmeyeceği ise meçhul.
Hiç bitmeyen kredi açılan bir iktidar en sonunda her şeye rağmen kendisine destek verecek insanların kaygılarını, eleştirilerini neden dikkate alsın ki?
Almayacak ve o baharlar da hiç gelmeyecek maalesef Aydın bey!