‘Dış politika iç politikanın devamı’ denir. Doğrudur da… İçerdeki rejim dışarıya da yansır. Dostlarınız ona göre olur. Son zamanlarda dış unsurlar iç politikayı da etkilemeye başladı.
Bazı hükümetler dış politikada “proaktiv” olmayı tercih eder. Ama dış politika iç politikadan daha zordur. İçeride vergi kanunun hatalı ise ulusal kararla değiştirirsiniz. Dış politika daha zordur. Bilinmeyen ve öngörülemeyen unsurlar çoktur. Üstelik kararlara başka devletlerin iradesi de müdahildir.
Dışarıdan gelen terörü durdurmak için devletler sınır ötesi operasyonlara başvurur. 1960’lı yılların başında Güney Vietnam komünist olmasın diye ABD 15 yıla yakın süren harbe girdi. Çok asker öldü. Milyarlarca dolar gitti. Vietcong yani Kuzey Vietnam kazandı. Her sefer ABD Savunma Bakanlığı ne kadar Vietconglunun öldürüldüğünü açıkladı. New York Times gazetesi öldürüldüğü açıklanan rakamların Vietnam nüfusunda fazla olduğunu yazdı! Sonunda ABD Vietcong şartları ile harbi sonlandırdı. Bugün ABD-Vietnam ilişkileri iyi durumda ve ABD yatırım yapıyor orada.
Afganistan’dan ABD’ye yapılan 9/11 denilen saldırı dünyayı şok etti. ABD bazı müttefikleri ile Afganistan’a havadan bombalamaya ek olarak asker yolladı. Binlerce asker öldü, milyarlarca dolar sarf edildi Taliban ve terörü “temizlemek” için. Zamanın ABD Başkanı George Bush, “Afganistan’ı modern devlet yapacağız” diye abuk-sabuk laf etti. 20 yıl sonra ABD, Taliban şartları ile ülkeyi terk etti. Taliban yerinde duruyor.ABD gibi büyük devletler de büyüklükleri boyunda hata yapar. Ama neticede bu operasyonlar sonunda ABD topraklarına zarar gelmedi.
İsrail de bugünlerde Hamas ile “harp” halinde. Yıllardır aynı şeyler oluyor. Ama Einstein’in dediği gibi aynı metotlarla farklı sonuçlar alınmıyor. Netanyahu Hükümeti bir de barışı denese. Kötü barış harpten daha iyidir derler. Cumhurbaşkanı taraflara itidal tavsiye etmiş. Keşke zaman zaman biz de itidal gösterebilsek. Herkese terörist demesek…
Sınır ötesi operasyonlar komşunuza yapılınca durum değişiyor. Sizin topraklarınız da etkileniyor. “Arap Baharı” başlayıncaya kadar Erdoğan ile Esad’ın kimyaları uyuşmuş ve ortak baraj yapımı dahi söz konusu olmuş, ortak kabine toplantısı yapılmıştı. Arap Baharı Suriye’de de etkisini gösterince Esad’a göre Türkiye Müslüman Kardeşlerin Suriye’de kabineye alınmasında ısrar etmiş ve Esad reddetmiş. Daha sonra Esad’ı devirmek ve Suriye’den gelen terörü önlemek için Suriye içine Amerika’nın da teşviki ile asker yolladık. Altı ay içinde şu veya bu camide namaz kılacağız lafları da edildi… Esad’ı desteklemek için Rusya da tekrar Suriye’ye yerleşti.
Suriye’deki iç harbin uzamasında bizim de payımız var. Esad ise bize milyonlarca mülteci yolladı ve bizim dengemiz bozuldu. Bu da iç politikamızı etkiliyor. İlişkileri düzeltme talebimize karşı talepler ileri sürüyor. Mültecileri geri alacağına dair bir işaret de yok.
Terörü önlemek için başka bir ülkenin topraklarına girerek 30-40 kilometrenin daha güvenliğini üstleniyorsunuz. Üstelik yabancı topraklarda… Bunun yerine sınırları sağlamlaştırmak daha akıllıca olmaz mı? Yeni teknolojiler var. Biliyorum dünyanın her tarafından askerlerce bu fikrin alıcısı yok. Düşünülmesi gerek. Sınırlarınızı iyi kontrol etmezseniz sınır ötesi operasyonlar da sonuç vermez. Biz de her gün “Suriye ve Irak’da şu kadar PKK/YPG’li öldürdük”, “Şu kadar mühimmat imha edildi” diye açıklamaya devam ediyoruz.
AKP kendisinden önceki hükümetleri proaktiv olmamakla suçluyor. Hatta 2. Dünya Harbi’ndeki tutumundan dolayı İsmet Paşa da eleştiri almıştı AKP’den. İsmet Paşa’nın Churchill ile Adana ve Kahire görüşmelerinin zabıtlarını okuyan biri olarak Paşanın Türkiye’yi harbin dışında tutmak için nasıl çalıştığını anladım. Allah’tan proaktiv olmamış. Proaktivite her zaman yararlı değildir.
Avrupa Birliği ile ilişkiler konusunda 2004 yılına kadar proaktivdik. Müzakere tarihinin akabinde 2004’ten sonra reformlarda geri gittik. Tam proaktiv olunacak zamandı. Yazık oldu…