Dil giderek sertleşiyor, suçlamalar ağırlaşıyor. Tehditler yoğunlaşıyor. Dışarıdan bakan bir gözlemci, ülkemizdeki durum üzerine oldukça karamsar tablolar çizebilir. Peki, seçimlerin yaklaşması nedeniyle mi böyle oluyor, yoksa başka etkenler mi gerilimi körüklüyor? Avrupa’da, özellikle Kuzey Avrupa’da yapılan son seçimlere baktığımız zaman, modern dünyada ciddi bir değişim yaşanıyor.
Geçmişte orta yaş üstündeki ‘beyaz’ erkekler tarafından yönetilmesine alışık olduğumuz Avrupa’nın birçok ülkesinde, gençler, kadınlar ve göçmenler etkili siyasi aktörler olarak öne çıkıyor. Norveç’te hükümetteki kadın bakan sayısı, erkeklerden fazla. Milli Savunma gibi askeri bir kurumun başında bile genç bir kadın bakan var. Almanya’da da benzer bir değişimden söz edilebilir.
Dünyanın yarısını oluşturan kadınlar artık yönetimde de ağırlıklarını neredeyse aynı oranda hissettiriyor. Gençler de öyle. Tabii göçmenler de. Alman seçimlerinde 19 Türk kökenli milletvekili seçildi. Bunların 11’i kadın. Türkiye de belki içten içe böyle bir değişimin arayışı içinde olabilir. Bu arayış, var olan partileri değişmeye, gençleşmeye zorluyor. Toplumların artık yaşlı ve erkek bir ‘siyasi elit’ tarafından yönetilmek istemediğini görüyoruz.
Ülkemizdeki gerilimin arka planında da kısmen benzer bir ruh halinin olduğunu söyleyebiliriz. 20 yıl önce AK Parti iktidara talip olduğunda da toplum farklı insanlar tarafından yönetilmek istiyordu. AK Parti, bu ihtiyacı doğru saptayarak, toplumun desteğini kazandı. Bir kadro değişimine öncülük etti. Şimdi yeni bir dönemin eşiğindeyiz. ‘İki taraf’ da zorlanıyor.
6 muhalefet partisini ortaklaşa bir demokrasi programı yapmaya zorlayan da bu yeni arayışlar. 2023 seçimlerine giden süreçte, siyasetin nasıl gençleşeceği, nasıl kadın ağırlıklı bir hale gelebileceği tartışması devam edecek… Siyasi partilerin ve muhalefetin özellikle bu konuda yeni hamleler yapmasının zamanı geldi. Evet güçlendirilmiş parlamenter rejim önemli. Bu konuda oluşturulabilecek bir uzlaşma da önemli.