Ana SayfaGÜNÜN YAZILARITerakki (2) Kralların ve sultanların kronikleri

Terakki (2) Kralların ve sultanların kronikleri

Güzin Sarıoğlu’nun Taha Duymaz yazısını (19 Şubat 2023) okuduğumda düşündüm; bu bir tür köylü kroniği aslında. Daha doğrusu, Taha Duymaz’ın hayatı zaten bir köylü kroniği de, Sarıoğlu üslûbuyla, anlatımıyla, yirmi yıldan ibaret bir yaşam öyküsünün satırbaşlarını veriş tarzıyla bunu iyice hissettiriyor insana. Yazının popülerliği, rekor düzeyde okunması da biraz, yakaladığı bu epik-trajik damarla ilgili olmalı. Oysa janrın genelinde bu yok. Özellikle devletten ve hâkim sınıflardan kaynaklanan kroniklerde hiç yok. O kerte, bireysel devamlılığa, iç dünyalara, kişisel özlem ve acılara açılmıyor.

[24-25 Şubat 2023] Hükümdarlar yaptıklarını, başarılarını, en çok da savaş ve zaferlerini anlatmaya (daha doğrusu anlattırmaya) en az dört bin yıldır büyük önem atfediyor. Kil tabletlere çivi yazısıyla yazılmış Sümer Kral Listesi’nin yukarıda solda gördüğünüz en eski versiyonu, İÖ 2112-2004 dönemine ait. İlk bölümleri tamamen efsanevî; bazı krallar yüzlerce, hattâ binlerce yıl tahtta kalmış gösteriliyor. Zamanla, sülâleler birbirini izledikçe, maddî gerçekliğe daha yakın bir hal alıyor. Ama öyle veya böyle, Mezopotamya’nın güneyindeki şehir-devletlerinin iktidar mücadelelerini ve meşruiyet iddialarını temellendirme amacını taşıyor. 

Böyle başlıyor; ardından nice başbuğlar ve imparatorluklarla birlikte, Şehnâmeler, İskendernâmeler, Fetihnâmeler, Zafernâmeler, Nusretnâmeler geliyor. Doğuda ve batıda, hemen bütün geleneksel kültürlerde var. Tabii kendi içinde çoğalıyor ve çeşitleniyor. Sarayın kendisinde, vekayinâmeler, ruznâmeler, tek tek sefernâmeler gibi farklı türleri ortaya çıkıyor. Ama artık sırf saraya mensup resmî tarihçilerce (veya kâtip-tarihçilerce) değil, değişik bireylerce de yazılmaya başlıyor. Hepsi gene okuryazar üst sınıflara mensup; kimi âlim, kimi şair, kimi bürokrat. Dolayısıyla tek ve çok güçlü bir hanedanın ideolojik hegemonyası altında. Gene de göreli bir özerklikleri söz konusu. Avrupa Ortaçağının siyasî parçalanmışlığı, (apayrı bir Kilise örgütlenmesi dahil) bir yığın rakip iktidar odağının varlığı koşullarında, böyle özerklikler hem daha rahatlıyor, hem karşımıza çok daha fazla çıkıyor.  

Bunlar çok soyut kaçabilir, tarihçi (veya üniversite düzeyinde, hattâ yüksek lisans düzeyinde tarih öğrencisi) olmayanlar açısından. Onun için dört örnek vereceğim, şimdilik sadece toplumun tepesinde, seçkinler katında oluşan kroniklere. İkisi Avrupa’dan, ikisi Osmanlılardan. Bir, Xanten Yıllıkları (Annalleri); Latince Annales Xantenses. Xanten, bugünkü Almanya’nın Kuzey Ren – Vestfalya eyaletinin batısında, Fransa sınırına yakın küçük bir şehir. Söz konusu metinler, bir bakıma Frank Kraliyet Yıllıkları’nın (Annales regni Francorum) devamı (bkz yukarıda sağdaki görüntü). İlk modern yayımcısı, Alman tarihçisi Georg Pertz (1795-1876). Xanten’deki manastırda yazılmış olabileceklerini düşünmüş, onun için bu adı vermiş. Ancak daha sonraki araştırmalara göre, kısmen Lorsch manastırında, kısmen Köln başpiskoposluğunda tutulmuş olmaları muhtemel. Öyle veya böyle; bu sayfalara 9. yüzyılın keşmekeşi yansıyor. Frank krallığını genişletip Karolenj İmparatorluğu’na dönüştüren Charlemagne 814’te, oğlu I. Louis (veya Ludwig) de 840’ta ölmüş. Onun üç oğlu ise kendi aralarında veraset kavgasına girmiş. Bir yandan bu iç savaş sürüyor, bir yandan da Avrupa’nın kuzeyi Viking akınlarıyla sarsılıyor. Sonuçta üçe bölünecek İmparatorluk, 843 Verdun, 855 Prüm, 870 Meersen ve 880 Ribemont antlaşmalarıyla. Aşağıya aldığım pasajlarda, Verdun yılları anlatılıyor. Latinceden İngilizceye çevirenler, bütün özel isimleri de İngilizceleştirmiş. Ben de aynen öyle bıraktım.

(842) … ve Lothaire Galya’yı yakıp yıktıktan sonra Aachen’e döndü. Yazın ilerleyen aylarında Louis ve Charles Vangiona yöresini vurdu ve Hunsrueck’ten geçen dik ve dar yokuş boyunca Koblenz’e saldırdı. Burada Lothaire ordusuyla karşılarına dikildi. Ama tuzağa düşürüldüğünü anlayınca Lingones’e kaçtı ve gücünü toplayıp mevzilendi. Adı geçen krallar ise Ripuarların oturduğu bütün bölgeyi kasıp kavurarak Lothaire’i Lingones’e kadar kovaladı. Orada bazı güçlü kişiler duruma müdahale etti ve Frankların ülkesi bir kere daha üçe bölündü. Üç kral da barış içinde geri çekildi, ama bu çok güvensiz bir barıştı. Lothaire Aachen’e, Charles Galya’ya, Louis de Saksonya’ya döndü…

(843) Adı geçen krallar maiyetlerinin en önde gelenlerini, her kral için bir kişi olmak üzere elçi tâyin edip, Frank krallığının topraklarını önceden saptanmış malikâne sınırları doğrultusunda üç eşit parçaya bölmeye yolladılar. Elçileri anlaşamayınca, bizzat krallar bir yerde toplandı ve anlaşmazlığı çözdü ve birbirlerinden ayrıldı. Aynı yıl Tours kentinde, oğlunun bütün malını mülkünü gaspettiği İmparatoriçe Judith bu dünyaya veda etti.

(844) Papa Gregory bu dünyaya veda etti ve yerine Sergius papa oldu. Kont Bernhard Charles tarafından öldürüldü. Pippin’in oğlu, Akitanya kralı Pippin, Bernhard’ın oğluyla birleşip, Charles’ın ordusunu bozguna uğrattı. Başkeşiş Hugo orada öldürüldü. Aynı sıralarda Kral Louis ordusuyla Wendlerin üzerine yürüdü. Wendlerin krallarından Gestimus orada hayatını kaybetti. Wendlerin diğer kralları gelip Louis’e sadakat yemini etti, ama Louis oradan ayrılır ayrılmaz yeminlerini bozdular. Bu olaylardan sonra Lothaire, Louis ve Charles Diedenhofen’de buluştu. Aralarında görüştükten sonra barış içinde kendi yollarına gittiler. 

İki. Auralı (veya Aurachlı) Ekkehard (doğumu 1050 dolayları; ölümü 1125 veya 1126). Benedikten tarikatına mensup bir kilise adamı. Ya 1108 ya 1113 yılında Aura Manastırının başkeşişi olmuş. Chronicon universale’si, Dünya Tarihi mi desek, Eski Roma ile Kutsal Roma İmparatorluğu’nu bir tutuyor. Nitekim ilk bölümünde Yaratılıştan başlayıp Roma şehrinin kurulmasına; ikinci bölümünde İsa’nın doğumuna; üçüncüsünde Charlemagne ve çağına; dördüncüsünde İmparator V. Henry’nin 1111’de başa geçmesine kadar gelip, beşinci bölümde bu imparatorun hükümdarlık dönemini anlatıyor. Her paragrafa “Efendimizin falanca yılı” diye başlamakta. Latince AD veya Anno Domini karşılığı; Milâttan Sonra (MS) veya İsa’dan Sonra (İS) demek oluyor. Özel isimler için aynı uyarı geçerli. Benim kullandığım İngilizce çeviride, gene hepsi İngilizceleştirilmiş. Ben de öyle bıraktım. Tek tek her birinin orijinalini bulmaya girişmedim. Tutarlılığı bozmamak için, Henry’ye Heinrich bile demedim. Aşağıdaki paragraflarda Ekkehard, küçük yaşta tahta çıkan IV. Henry’nin çocukluk yıllarının önemli olaylarını kaydediyor. 

Efendimizin insan suretine bürünmesinin 1057’nci, kentin [Roma’nın] kurulmasının da 1808’inci yılında, İmparator Henry’nin oğlu IV. Henry, henüz çocuk yaştayken babasının yerine tahta çıktı ve hüküm sürmeye başladı. Bu kitabın yazılmakta olduğu sırada kırk iki yaşındadır ve Augustus’tan bu yana seksen yedinci imparator olarak hâlâ da hüküm sürmektedir….

Efendimizin 1058’inci yılında, papa olduğunda Stephen adını alan Frederick öldü ve yerini Lucca piskoposu Alexander aldı. Daha sonra papa [VII. Gregory] olacak olan Hildebrand, o sırada Roma’da başdiyakozluk görevindeydi.

Efendimizin 1059’uncu yılında, Papa Stephen öldü ve Gerhard onu izleyip II. Nicholas adını aldı. Fransa kralı Henry öldü ve yerine oğlu Philip tahta çıktı.

Efendimizin 1060’ıncı yılında Mayence başpiskoposu Liutprand öldü ve yerine Fulda başrahibi Siegfried geçti. Daha sonra başka bazı kişilerle ittifak edip efendisi krala karşı bir komplo tezgâhladı.

Efendimizin 1062’nci yılında, Köln Başpiskoposu Anno, imparatorluğun önde gelenlerinin de onayıyla, prensi [IV. Henry’yi] zorla yanına ve denetimine aldı ve devletin kadın olduğu halde erkekmişçesine iktidar kullanagelen imparatoriçe tarafından yönetilmesini doğru bulmuyormuşçasına, imparatorluğun yönetimini prensin annesinden geri almış oldu. Yaptığı her şeyin hesabını verdikten sonra, tekrar efendisi kralın gözüne girdi ve oğlu üzerinden annesiyle de barıştı…

Osmanlılara geçelim. Üçüncü örneğim, Raşid Tarihi. Râşid Mehmef Efendi (doğumu 1670 dolayları, ölümü 1735), zamanının başarılı, dayanıklı, nice badireyi atlatabilmiş orta düzey bürokratlarından. Medreseden yetişme. Uzun süre vakanüvislik yapıyor. Vekāyi‘nâme’si Hicrî 1071-1134 (1660-1722) yıllarını kapsıyor. Vakanüvisliği ondan devralan Çelebizâde Âsım Efendi’nin ekledikleri nedeniyle, eserin tamamı çağdaş basımlarında Tarih-i Raşid ve Zeyli diye sunuluyor (yay. haz. Abdülkadir Özcan, Yunus Uğur, Baki Çakır ve Ahmet Zeki İzgöer, Klasik Yayınlar, 2013). Buradan (cilt I, s. 199’dan) sadece bir maddeyi, dilini kendim sadeleştirerek ama cümle yapısını koruyarak alıyorum. Aslı çok daha zor, çünkü çok daha süslü. IV. Mehmed’in saltanat dönemi. İkinci Viyana kuşatması ve bozgunundan beş altı yıl öncesi. Hicrî 1088, İS 1677-78’e karşılık geliyor.

Vekâyi-i sene-i semân ve semânin ve elf [bölüm başlığı: 1088 yılı olayları]

Sadrazamın payitahta hareketi

Veziriazam Mustafa Paşa Hazretleri, Padişah hazretlerinin peşinden ordu-yı hümayunun bütünüyle Âstâne-i saadete [başkente] doğru hareket etmekle görevlendirilip, ikmal ve tedarik işlerinden sorumlu önemli kişilerle birlikte, işbu Muharrem ayının yirmi sekizinci günü Edirne’den büyük bir kafileyle çıkıp İstanbul yönüne doğru yola koyuldular. Çeşitli menzillerden geçerek, Sefer ayının dokuzuncu günü İstanbul’a girecekleri saltanat katına ulaştığında, bütün âlemin koruyucusu Padişah hazretleri Küçük Çekmece yakınındaki Siyavuş Paşa Bağçesi’nde ordu-yı hümayunun geçişini seyredip sadrazam hazretlerini alaydan sonra huzurlarına dâvet edip teveccüh gösterdiler, hilat giydirerek taltif ettiler.

Dördüncü ve son örneğim, yaklaşık yüz yıl sonrasına, III. Mustafa dönemine ait. Süleyman Göksu’nun yayınlanmış yüksek lisans tezinin (Osmanlı-Rus Harbi Esnâsında Bir Şâhidin Kaleminden İstanbul 1769-1774, Çamlıca Basım Yayın, 2007) üst başlığının ifadesiyle, “Müellifi Meçhul Bir Rûznâme” söz konusudur. Bir yere kadar sarayda görevliyken sonra Nevşehir’e gönderilmiştir ama kimliği de, ne yaptığı da tam belli değildir. 1769-1774 arasının kendince önemli olaylarını çok kısa notlar biçiminde kaydetmiştir. Hicrî 1185 = İS 1771-1772 yılına ait bazı girişleri (Göksu, 2007, s. 21’den) çok az sadeleştirerek alıyorum.

Şeyhülislâm Kapusu’nda defalarca toplantı yapılmıştır. 13 Rabiülahir 1185.

Mısır’da meşhur Ali Beğ’in geberdiğinin tarihidir. 15 Rabiülahir 1185.

Seddülbahir komutanı Moldoğânî Ali Paşa’yı paraladıklarını öğrendiğimizin tarihidir. 15 Rabiülahir 1185. [Üzeri çizilip “aslı çıkmamışdır” yazılmış.]

Şeyhülislâm Kapusu’nda defalarca toplantı yapılmış ve İstanbul ulûfesinin [maaşlarının] [ödenmesi için] yazı yazılması emredilmiştir. Ve Şâm-ı Şerif’in [yeniden ele geçirildiğinin] müjde haberi ulaşmıştır. 22 Rabiülevvel 1185.

İstanbul’da Hazîne-i Âmire’den iki maaş ödenmesinin tarihidir. 26 Rabiülevvel 1185. Söz konusu tarihte elçi de gelmiştir.

Hoca Hânı yakınındaki eski Mısır valisi Beki Paşa merhumun konağının yandığının tarihidir. 21 Rabiülahir 1185. Söz konusu konağın içinde, mirîden kiracı olarak Nişancı Yenişehirli Osman Efendi oturuyordu.

Her bir kale kapısında haydut eşkıyasından birer kişinin çarmıha gerildiğinin tarihidir. 24 Rabiülahir 1185. Kırım kâfirlerin [Rusların] eline geçtiğinde orada olan Tatar Han’ın kaçıp Sinop’a geçip oradan İstanbul’a geldiğinin tarihidir.

Uzattımsa uzattım. Fakat ne görüyoruz, bunca alıntıdan sonra? Şu sınırlı örneklerin ikincil farklarını koyalım bir kenara. Bunlar geleneksel tarım ve köylü toplumları. Küçük üretim ekonomileri. Kilit üretim ve yeniden üretim birimi, Çayanov’un “aile emeğine dayalı köylü çiftliği” dediği, İnalcık’ın “çift-hane” diye tarif ettiği ünite. Temel üretici sınıf köylüler. Milyonlarca ve milyonlarca köylü ailesi. Toplumun yüzde 90’dan fazlasını bu köylü nüfus oluşturuyor.  

Ve ister Avrupa’da, ister Osmanlı’da, kroniklerde yazılmaya değer görülen olaylar arasında, bu köylülerin hayatı hiç yer almıyor.Çerkeşli Hamdilerin ve Hataylı Tahaların daha önce hayat olduğunu dahi algılamadığımız, düşünmediğimiz hayatları, duyduğumuz ilk anda, bize bu yüzden olağanüstü geliyor.

- Advertisment -