Société Générale Fransa’nın en önemli ve en eski yatırım bankalarından biri. G20’nin Finansal İstikrar Komitesi tarafından “küresel finans sistemi açısından önemli” olarak saptanmış bir avuç bankadan biri. Albert Edwards bu bankanın global strateji uzmanı. Geçen hafta yayınladığı bir raporda Edwards “açgözlülükflasyon” (greedflation) adı verilen bir olgudan söz ediyor.
Önce pandemi, sonra da Ukrayna savaşı nedeniyle artan ham madde fiyatlarının şirket kârlarını olumsuz bir şekilde etkilemesi beklenirdi. Evet, maliyetler arttığında büyük şirketler fiyatlarını arttırır, fakat maliyet artışlarının tümünü fiyatlara yansıtmaları zaman alacağı için kârlar, en azından bir dönem, düşer. Oysa, diyor Edwards, şu anda Batı’nın büyük ekonomilerinde büyük şirketlerin fiyatlarını maliyetlerden kat kat daha fazla arttırdığına şahit oluyoruz. Açgözlülükflasyon dediği bu, enflasyona yol açan bu. Ve şu sonucu çıkarıyor Edwards: “Açgözlülükflasyon sona ermek zorunda. Aksi halde, kapitalizmin sonunu gözlemliyor olabiliriz.”
Öte yandan, kapitalizmin sonunu gözlemlemeye vakit bulamayabiliriz! Zamanımız kalmamış olabilir!
BBC televizyonunun dünyaca ünlü doğa programlarını yapan, 96 yaşındaki Sir David Attenborough, Britanya adalarındaki doğal hayatı konu alan yeni filminin girişinde şöyle diyor: “Doğayı kurtarıp kurtarmama konusunda seçim yapma olasılığımızın hâlâ olduğu birkaç yılımız kaldı sadece. Kendini toparlayıp kurtulmasını sağlayabilecek miktarda doğal yaşam mevcut hâlâ; ama ucu ucuna. Bu iş bizimle başlar, bizimle biter.”
Albert Edwards ile Sir David Attenborough manyak gibi ortalıkta koşuşturacak, “Dünyanın sonu geldi! Dünyanın sonu geldi! Hepimiz öleceğiz!” diye bağıra bağıra panik yaratacak kişiler değil. Onlar kadar ağırbaşlı olmamakla birlikte, ben de değilim. Ama bu “Sonuna yaklaşıyoruz” duygusuna ben de bir katkı yapmak isterim.
Geçtiğimiz Salı günü New York’ta bir mahkemede Manhattan Baş Savcısı Alvin Bragg, Donald Trump hakkında dava açtı. Amerikan filmlerinden bazılarımıza tanıdık gelebilir: Dava açıldığında sanık mahkemeye gelir, fotoğrafı çekilir, parmak izleri alınır, iddianame okunur filan. Trump bunları yaşayan ilk Amerikan cumhurbaşkanı oldu; çeşitli haydutluk ilklerine bir yenisini ekledi.
İddianame 34 adet suç içeriyor. Çok da önemli suçlar değil. Beraber olduğu Stormy Daniels adlı bir porno yıldızına Trump 2016 seçim kampanyası sırasında susması için 130.000 dolar ödemiş. Ve bu paranın ödendiğini gizlemek için çeşitli şirketlerinin muhasebesini çarpıtmış, şirketlerin malî kayıtlarına gerçek dışı bilgiler girilmiş, sahte kayıtlar tutulmuş. Suçların hepsi bu kayıtlarla ilgili. Suçlu bulunursa Trump’ın alabileceği en ağır ceza dört yıl hapis, ama para cezası alması çok daha muhtemel. Kanımca Amerika’da buna benzer malî suçlar işlemeyen iş insanı sayısı işleyenlerden daha azdır. Stormy Daniels bile Trump’ın cezaevine düşmeyi hak etmediğini söylemiş!
Trump hakkında açılabilecek üç dava daha var. Üçü de çok daha önemli suçlarla ilgili. Biri 2020 seçimlerinde Georgia eyaletindeki görevlileri oy sayısını farklı göstermeye ikna etmeye çalışmak; biri 6 Ocak 2021 Kongre ve Senato binalarının basılmasında oynadığı rol; biri de gizli devlet belgelerini Beyaz Saray’dan çıkarıp eve götürmek ve FBI tarafından istendiğinde iade etmemek.
Bu davaların açılıp açılmayacağı belli değil. Açılırlarsa ne olacağını herkes tahmin edebiliyor. Ve Stormy Daniels davasında olanlar bu tahminleri doğruluyor.
Olan şu: Trump davayı siyasî bir araç olarak kullanıyor, taraftar kitlesini seferber edip pekiştiriyor, bu kitlenin ayaklanacağı tehdidini savuruyor. Kendi sosyal medya platformunda Trump, Baş Savcı Bragg’i, Hakim Juan Merchan’ı ve ailelerini hedef gösteriyor, hakaret ediyor. Bir mesajında Bragg’in bir resminin yanına elinde beyzbol sopasıyla kendi resmini koydu, savcıdan “hayvan” diye söz etti.
Amerikan egemen sınıfı, müesses nizam (establishment) kafayı yemek üzere olsa gerek. Başkan olduğu dönemde servetlerine servet katmalarını sağlayan Trump’ın her yaptığını mazur görebiliyorlardı, ama şimdi durum farklı. Ellerinde iki ucu şeyli bir değnekle kalakaldılar. Trump’ın yargılanmaması yasaların herkes için eşit şekilde geçerli olmadığı anlamına gelecek. Ama yargılanması da ülkede huzursuzluk, ayaklanmalar, Cumhuriyetçi Parti’nin bölünmesi gibi sonuçlar doğurabilir. Aşılması kolay bir ikilem değil.
Üstelik bütün bunlar çok daha derin, çok daha kalıcı bir sorunun yansımaları.
Amerika iki yüzyılı aşkın süredir siyasî iktidarın seçimlerle doğal olarak el değiştirdiği sorunsuz bir burjuva demokrasisi. Üstelik bu demokrasinin ne kadar müthiş ve sorunsuz olduğuyla ilgili sonsuz hayaller ve hüsnükuruntulara sahip, dünya çapında bunun propagandasını yapan bir ülke.
Birdenbire, hiç beklenmezken, demokrasi süreci artık sorunsuz değil. Cumhurbaşkanı seçimi kaybettiğini kabul etmiyor, yalan söylüyor, devasa bir sağcı, faşist, faşizan kitleyi seferber ediyor ve iktidarı devretmemeye çalışıyor.
Haydi bu herifi alıp hapse atsınlar. Sorun çözülmez ki. Bundan sonra bütün cumhurbaşkanlarının aynen böyle davranmayacağının garantisi nedir? Başkanın böyle davranma ihtimali varken, seçimlerin anlamı nedir? Laz’ın dediği gibi, burjuva demokrasisine şimdi ne oldi?
Valla, kapitalizmin sonunu gözlemliyor olmayabiliriz, ama kapitalist siyasî istikrara artık geçmiş olsun.