Türkiye Uzay Programı kapsamında bu gece ilk kez bir Türk uzaya gönderilecek.
Fırlatmanın canlı izlenebilmesi için birçok şehirde platformlar kuruldu, televizyonlarda günler öncesinden geri sayımlar başlatıldı, milli coşkuyu yükseltmek üzere hazırlanmış pek çok reklam günlerdir her yerde yayınlanıyor…
Uzaya gidecek olan ilk Türk Alper Gezeravcı verdiği röportajlar ve yaptığı açıklamalarla bu göreve ne kadar hazır olduğunu, ne kadar zorlu süreçlerden geçtiğini ve ne kadar gururlu olduğunu anlatıyor.
Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan Bakanlar Kurulu toplantısında Alper Gezeravcı ile telekonferans yöntemiyle görüşüyor ve üstlendiği görevin ülkemiz için ne kadar büyük bir anlamı olduğundan söz ediyor.
İktidara yakın gazetelerde ve televizyonlarda bugünün Türkiye açısından bir dönüm noktası olacağından, Türkiye’nin uzay programının ne kadar muhteşem olduğundan söz ediliyor.
Elbette tüm bunlar bolca milliyetçilik sosuyla vatandaşlara sunuluyor.
Pek çok insan da gururlanmadan edemiyor.
Oysa ortada ne büyük bir başarı, ne de gururdan omuzlarımızı kabartacak bir iş var.
Çünkü Türkiye Uzay Programı bilimsel bir misyondan çok, siyasal bir misyon.
Türkiye’nin ne astronot yetiştirecek bir eğitim sistemi ne de uzaya insanını gönderebileceği bir üssü var.
Kendisi aslında bir F-16 pilotu olan Alper Gezenavcı’nın hızlandırılmış şekilde ‘astronot’ yapılıp uzaya gönderilmesinin altında iktidarın ‘Türkiye Yüzyılı’ misyonu var.
Bunu daha iyi anlamak için yakın tarihe göz atmakta fayda var.
Türkiye’nin ‘uzay misyonlarının’ hamisi Türkiye Uzay Ajansı, 13 Aralık 2018’de Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’na bağlı bir ajans olarak kurulmuştu.
Ajansın ilk senesinde (2019) bütçesi 38 milyon TL’ydi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 9 Şubat 2021’de düzenlenen bir lansman ile ajansın hazırladığı Türkiye Uzay Programı’nın hedeflerini kamuoyu ile paylaşmıştı.
Erdoğan’ın açıkladığı programdaki hedefler arasında şunlar vardı:
- 2023 yılında Ay’a sert iniş ve 2028 yılında yumuşak iniş yapmak
- Uydu üretimini tek çatı altında toplamak
- Bölgesel konumlama ve zamanlama sistemi kurmak
- Uzaya bağımsız bir şekilde erişmek için uzay limanı kurmak
- Bir Türk vatandaşını bilimsel misyon için uzaya göndermek
- Uzay Havasına ilişkin bilimsel araştırmalar yapmak
- Uzaydaki nesneleri yerden gözlemleme kabiliyetlerini arttırmak
- Uzay sanayi ekosistemini geliştirmek
- Toplumda uzay farkındalığı geliştirmek ve insan gücü yetiştirmek
- Uzay Teknolojileri Geliştirme Bölgesi kurmak
Bu hedefler arasında somut olarak adım atılan ve ilerleme kaydedilen tek madde bir Türk vatandaşını bilimsel misyon için uzaya göndermek oldu.
Türkiye Uzay Programı’nın nasıl bir zihniyeti yansıttığını anlamak için en güzel örnek, Türkiye Uzay Ajansı Başkanı Serdar Hüseyin Yıldırım’ın Şubat 2021’de Hürriyet’e yaptığı açıklamalardı.
Yıldırım bu röportajında Türkiye Uzay Programı’nın amacını şöyle açıklıyordu:
“Bizim oraya gitmemiz teknolojik gelişmemiz anlamına gelir. Bu çalışma bize teknolojik sıçrama yaptıracak, haberleşme, nano teknoloji, robotik işler gibi alanlarda dünya seviyesini yakalamamızı sağlayacak. Benim bir sloganım var, ‘Uzayda izi olmayanın dünyada sözü olmaz.’ Sanayi devrimini kaçırdık ama uzay devrimini kaçırmamalıyız.”
Aynı röportajda Yıldırım, açıklanan hedeflere ulaşmak için gerekli bütçeyi nasıl sağlayacakları sorusuna “Herkes ‘Parayı bulacak mısınız?’ diyor. Devletimizin bütçesi yeterli olmasa bile uluslararası işbirlikleriyle para bulunabilir, çünkü uzay herkesin gündeminde. 100 milyon dolar atın desem atacak ülke çok. Para sorun değil” cevabını vermişti.
Serdar Hüseyin Yıldırım’ın bu açıklamalarından bir yıl sonra Türkiye Uzay Ajansı’nın internet sitesinden “Türk Uzay Yolcusu ve Bilim Misyonu” görevi için 2 Türk vatandaşının seçileceği açıklanarak bir başvuru açıldı.
Türkiye’de tam 36 bin kişi astronot olmak için başvuruda bulundu. Bu 36 bin kişiden 30’u Ankara’ya çağırıldı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Havalimanı’nda geçen yılın nisan ayı sonunda TEKNOFEST’te yaptığı konuşmada Alper Gezeravcı’nın asil, Tuva Cihangir Atasever’in yedek uzay yolcuları olarak belirlendiğini duyurdu.
Türkiye’nin insanlı ilk uzay görevini gerçekleştirecek “uzay yolcusu”nun eğitim ve uçuş hizmeti için ABD’deki Axiom Space ile işbirliğine gidildi.
Axiom Space, merkezi Houston’da bulunan ve para karşılığında Uluslararası Uzay İstasyonu’na (ISS) astronotlar gönderen özel bir uzaycılık şirketi.
Alper Gezeravcı, Elon Musk’ın sahibi olduğu SpaceX şirketinin Falcon9 roketinin ateşleyeceği Dragon uzay aracıyla Uluslararası Uzay İstasyonu’na fırlatılacak.
4 kişilik mürettebat arasında Gezeravcı’nın yanı sıra ABD ve İspanya’yı temsilen misyon lideri Michael Lopez-Alegria, İtalyan Hava Kuvvetlerinden Pilot Walter Villadei ve Avrupa Uzay Ajansı adına katılan İsveçli Marcus Wandt yer alacak.
17 Ocak 2024 tarihi itibarıyla, uzaya giden 587 kişi var.
Bu kişilerin 257’si Amerika Birleşik Devletleri’nden, 205’i Rusya’dan, 15’i Çin’den, 10’u Japonya’dan, 9’u Avrupa Uzay Ajansı’ndan, 8’i Kanada’dan, 7’si Hindistan’dan, 6’sı Güney Kore’den, 5’i Fransa’dan, 4’ü Almanya’dan, 3’ü Birleşik Arap Emirlikleri’nden, 2’si İtalya’dan, 2’si İsrail’den ve 2’si Avusturya’dan.
Uzaya sadece tek bir insan gönderen ülkeler ise şunlar: Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Ukrayna, Bulgaristan, Macaristan, Finlandiya, İsveç, Norveç, Danimarka, İspanya, Hollanda, Belçika, Yunanistan, Brezilya, Arjantin, Küba, Kanada, Avustralya, Yeni Zelenda, Güney Afirka ve Ürdün.
Uzaya insan göndermenin -devam eden bilimsel araştırmalar doğrultusunda çalışma yapmak dışında- elle tutulu bir faydası yok. Türkiye’nin de bildiğimiz kadarıyla böyle bir araştırması yok.
Ortada ne bilimsel bir çalışma, ne aslında yetiştirilen bir astronot, ne uzay aracı ya da fırlatma üzerinde bir teknolojik gelişme ne de uzaya gitmenin elle tutular bir faydası var. Bu fırlatma için harcanan 55 milyon dolar da cabası.
Ama elbette tüm söylemini millilik üzerine kuran, Türkiye Yüzyılı tasavvurunu üreten ve milliyetçiliği kurumsallaştıran bir iktidar için önemli olan bunlar değil.
Önemli olan bu gece insanların ne kadar çok gururlanacağı ve kendilerini ‘büyük bir milletin ferdi’ hissedecekleri.
Oysa Türkiye uzay çalışmalarında küçük de önemli bilimsel araştırmalar/çalışmalar yapmıyor değildi.
Özellikle son 22 yılda Rasat, Göktürk ve İmece’yi üretip uzaya göndermek ve onlardan veri almaya başlamak Türkiye açısından oldukça önemliydi. Bu projelerde çok sayıda mühendis ve uzay bilimci önemli görevlerde bulundu, bilimsel çalışmalar yürüttü. Yaygın anlayışın aksine uzay çalışması yapmak illa ki uzaya insan göndermeyi gerektirmiyor. O işin bir boyutu ve parçası ama biz henüz o aşamadan oldukça uzaktayız.
Gönül isterdi ki Türkiye’nin gerçek anlamda bir uzay programı olsun, astronot olmak isteyen çocuklar eğitim sistemi içerisinde harcanmasın, astronomi ve uzay bilimleri bölümlerinden mezun olan gençlerin çoğu matematik öğretmenliği yapmak zorunda kalmasın…
Maalesef ki bu tabloda bir değişim yok. Bir değişim çabası, bir somut adım da yok. Tabii bunun sebebi de bu konularda adımlar atmanın, uzaya bir insan gönderip yanındaki Türk bayrağını açması kadar kısa süreli bir siyasal fayda sağlamıyor oluşu…