İki hafta önce MİT 97. kuruluş yıldönümünü kutladı. Kutlama için Kale adı verilen MİT’in yeni binasının salonunda yapılan toplantıya Cumhurbaşkanı Erdoğan da katıldı.
Toplantı daha salondaki MİT mensuplarının toplu fotoğrafının her yerde dolaşıma girmesiyle konuşuldu.
50 yıllık Soğuk Savaş’ta CIA, MI5 ve KGB’nin ifşa olan toplam ajan sayısından daha fazla ajan tek karede ifşa oldu. Neyse ki hızlıca fotoğraflar her yerden silindi.
Ama MİT’in 97. kuruluş yıldönümü için hazırlanan videoda bir vurgu dikkat çekti.
MİT, yeni dönemde güvenlik risklerine “aşırı sağ”ı da eklemişti.
Aslında MİT, üç yıldır tehdit değerlendirmesi raporlarına aşırı sağı da koyuyor.
2021’deki yıllık raporda dünyadaki yeni tehditler sıralanırken şöyle denmişti:
“Hızlanan hipersonik füze denemeleri, gelişen Siber Teknoloji, uzayda yaşanan rekabet, siber saldırılar, sanal gerçekliğin beraberinde getirdiği yeni risk alanları ve aşırı sağ hareketler 2021’de öne çıkmıştır.”
MİT’in 97. Kuruluş yıldönümünde kuruluşu duyurulan Milli İstihbarat Akademisi’nin yayınlandığı ilk raporun adı da “Batılı Ülkelerde Aşırı Sağ Hareketler.”
Rapor genel olarak Batılı ülkelerdeki aşırı sağın yükselişi ve aşırı sağ kökenli şiddet olaylarıyla ilgili ama raporun bir de Aşırı Sağ Hareketler ve Türkiye bölümü var.
Burada isim verilmiyor ama riskin bir profili çiziliyor:
“Aşırı sağcı gruplar temelde milliyetçilik ideolojisi üzerine inşa edilmeleri sebebiyle uzun yıllar boyunca ulusal seviyede, kendi millet ya da ırklarının korunması üzerine faaliyet göstermişlerdir. Bununla birlikte teknolojik gelişmelerle paralel şekilde grupların uluslararası etkileşimleri de kademeli olarak artmaya başlamıştır.20 Özellikle koronavirüs salgınıyla birlikte çevrim içi ağlarla küresel iletişim gücünü kuvvetlendiren aşırı sağcı gruplar, Telegram başta olmak üzere kapalı iletişim kanalları üzerinden iş birliği ve koordinasyon faaliyetlerini ivmelendirmiştir.
Bu süreçte grupların ortak etkinlikler düzenledikleri, benzer stratejiler geliştirdikleri ve ortak düşman algısı ekseninde aralarındaki farklılıklar yerine benzerliklere odaklandıkları görülmüştür. Aşırı sağ hareketlerin özellikle sanal platformlar üzerinden 13-18 yaş grubunu hedef alması ve genç kesimi ideolojik propaganda süreçlerinin akabinde “yalnız aktör” saldırılarına yönlendirmesi de toplumsal dinamikler açısından dikkate alınması gereken bir konudur.”
Türkiye’de sırasıyla; mürtecilik, Kürtçülük, komünizm, bölücülük, irtica devlet tarafından tehdit olarak görüldü.
1960 ‘dan sonra devletin tehdit tanımlarını Milli Güvenlik Kurulu’nda askerler Kırmızı Kitap olarak da bilinen Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nde yazarlardı.
28 Şubat’ta irtica bölücülükten daha tehlikeli bir tehdit olarak kırmızı kitaba girmişti.
O kırmızı kitap revizyonunda Susurluk tecrübesi nedeniyle aşırı sağ da tehditler arasına sokulmuştu:
Belgeye ‘Türk milliyetçiliği bazı kesimlerce ırkçılığa dönüştürülmek istenmektedir. Ülkücü mafya bundan yararlanmak istemektedir. Bu da bir tehdit unsuru oluşturmaktadır’ cümlesi girmişti.
Sonra 2005’de aşırı sağ tehdit listesinden çıkarıldı. El Kaide kitapçığa girdi.
Sonra askerler ve MGK’nın değişmesiyle kırmızı kitapçığın önemi azaldı. Hala bir yerlerde duruyor ve değiştiriliyor olmalı.
Ama uzun süredir Türkiye’de iç ve dış tehditlere askerler değil MİT bakıyor.
MİT’in aşırı sağı sadece bir dış tehdit değil, iç tehdit olarak da gördüğü anlaşılıyor.
Özellikle Türkiye’de yaşanan 5 milyon sığınmacıya karşı artan öfke; 2016 darbe girişiminin ardından muhalefet alanının kapanmasıyla bir alternatif muhalefet odağı haline gelen yeni nesil bir Türkçülüğü yükseltiyor.
Sosyal medya üzerinden kendi kanaat önderlerini bulan, en son onlarından biri Demirtaş’ın annesine alenen küfretmişti, bu yeni nesil milliyetçi dalga, bütün şehirlere dağılmış beş milyon mülteciyle- yerli halk arasında yaşanan husumetler, olaylar üzerinden taban buluyor. Tam da raporda yazıldığı gibi propaganda internet üzerinden yapılıyor ve bu propagandanın en etkili olduğu kitle de gençler.
İktidara , mültecilere öfkeli, şehirli, sekülerlemiş, hatta dinle arasına büyük mesafeler koymuş, bilinen milliyetçi, ülkücü hareketlere benzemeyen bu yeni nesil aşırı sağcılık, milliyetçiliğin her devir Türkiye’de meşru, makbul bir ideoloji ve siyasi muhalefet pozisyonu olmasından da hareketle büyüyor ve etkisini artırıyor.
Henüz kriminalize olmamış ama gençlerin mevcut muhalefetten ümidini kesmesiyle radikalleşebilecek, sosyal medyadaki tehditkar dilin gösterdiği gibi bu şiddet nüvelerini içinde taşıyan, her an Türkiye’nin herhangi bir yerinde patlayabilecek mültecilere karşı bir harekette görünür olabilecek bir hareketten bahsediyoruz.
Bütün dünyada benzer hikayeleri olan hareketler bunlar. İnternetten akan alternatif bilgi, yorum kanallarıyla beslenen, hızlıca yatay olarak örgütlenebilen ve Türkiye’de de anaakım siyasetlerin gerilemesiyle kendine alan bulabilen bu yeni aşırı sağcılığın MİT’ten önce siyasetçilerin, kanaat önderlerinin ilgisini çekmesi gerekir.
Ama aralarında ünlü tarihçilerin, gazetecilerin ve siyasetçilerin olduğu pek çok kişi bu dalganın yükseldiğini görüyor ve üzerinde sörf yapmayı tercih ediyor.
Almanya’da yüzde 20’lere dayanan AfD, İtalya’da eski bir Mussolinicinin başbakanlığa gelmesi, Fransa’da tekrar yükselen Le Pen, Hollanda’da Wilders’in sandıktan çıkması, Trump’ın ayak sesleri, İsrail’deki aşırı sağcı hükümetin Gazze’de yaptıkları girdiğimiz yeni dönemin işaretleri.
Bakalım insanlık bu yeni aşırılık dalgasını bir büyük savaşa girmeden atlatabilecek mi?