Twitch’te spor yayınları yapan Hasan Arda Kaşıkçı, genelde hızlı, keskin, radikal fikirlerin alıcı bulduğu genç izleyicilerine meselenin başka olduğunu anlattığını konuşmasıyla gündemde.
Özellikle konuşmasındaki şu bölüm, haklı olarak günlerdir konuşuluyor:
“Her nesil bir öncekinden daha kolay ev ve araba sahibi olmuş. Benim annem işçi emeklisi. 2009’da emekli ikramiyesi ile Ankara Eryaman 5. Etap’ta metro inşaatının çok yakınında bir ev aldı. Bizler, 90’lı ve 2000’li çocuklar bir önceki neslinden daha fakir olan tek jenerasyonuz. Bu ülke kurulduğundan beri. Peki sizin buna tepki göstermemeniz için ne yapıyorlar? O düşman, bak şu dilde şarkı söylemiş. Size hep ‘Bakın cambaza’yı oynatıyorlar. Bunların hepsi safsata. Garibanlıktan başka sorun yok bu ülkede.”
Türkiye’deki tek sorun garibanlık değil. Bu tarz kestirmeci sol ve sağ popülizmlerin birbirinden pek farkı yok. Ama mesele şimdi bu değil.
Kaşıkçı, çok hayırlı bir şey yapıyor, artık bizim gibilerin fazla kibar, kurumsal, sıkıcı ilkokul Türkçe öğretmeni gibi kaldığı bir izleyici kitlesini yükseldikleri sanal sorunlardan daha sahici bir probleme uyandırıyor.
Bunu yaparken de sık sık babasının kurmay albay olduğunu vurguluyor ki bir bölücülük, liberallik, solculuk, fonculuk suçlamasına kurban gitmesin.
Soru çok haklı: Bir önceki kuşak emeklilik ikramiyeleriyle ev ve araba alabiliyorken bu neden Y, Z kuşağı için artık bir hayal?
Ama bu sorunun cevabı eski Türkiye’nin övülmesinde değil.
Hatta konunun dünyanın en berbat enflasyon oranlarıyla son dört yıldır birlikte yaşamaya çalışmamıza rağmen Türkiye ile doğrudan bir ilişkisi bile yok.
Bunu söylemek iktidarı savunuyor gibi görünebilir ama mesele küresel ve yapısal.
Bunu sadece Google’a bu sorunu İngilizce olarak yazınca bile görmek mümkün.
Karşınıza çıkan yüzlerce sayfa meselenin daha büyük, küresel ve daha yapısal bir kriz olduğunu söylüyor.
Sadece ilk çıkan birkaç başlık:
“Y Kuşağı hiçbir zaman hayallerindeki eve sahip olamayacak”
“Neden Y kuşağı artık ev alamıyor”
“Üzgünüm gençler o evi alamayacaksınız”
“Genç İspanyollar artık ev almak umudunu kaybetti”
“Genç Alman ve İtalyanların ev alacak kadar parası yok”
Portekiz’de konut krizi protestoları oluyor. İrlandalı müzik grubu evi olmayan gençler için marş besteliyor, Hollanda’da seçimlerin en önemli konusu ev krizi oluyor.
Araştırmalar da meselenin küresel olduğunu söylüyor.
Eurostat’a göre, Avrupa genelinde 25-34 yaş arasındakiler arasındaki ev sahipliği oranları 2005’teki %25’ten 2018’de %11’e düştü.
Özellikle Güney Avrupa’da, 1980’lerde doğanlar için 35 yaşındaki ev sahipliği oranları %10’dan fazla düştü ve Y kuşağının yalnızca %50’si ev sahibi.
ABD’de de durum ve şikayetler benzer.
1940’larda doğan neslin %70’i 35 yaşına geldiğinde ev sahibiydi.
Bu rakam 1960’larda doğanlar için %60’a, 1980’lerde doğan ilk Y kuşağı için ise yaklaşık %50’ye düştü.
Ev olmayınca gençlerin ebeveyn evinden ayrılıp bağımsız yaşamaya başlamaları da artık çok geç yaşlara kalıyor.
AB ajansı Eurofound’un analizine göre, 2017 ile 2022 arasında aileleriyle yaşayan 25 ila 34 yaşındakilerin oranı %27’den %40’a çıktı. Bu oran İspanya, İtalya ve İrlanda da çok daha yüksek.
OECD ülkelerinde yirmili yaşlarındaki gençlerin yarısından fazlası ebeveynleriyle yaşıyor ve bu oran Kore, Yunanistan ve İtalya’da genç yetişkinlerin yaklaşık dörtte üçüne ulaşıyor.
2022’de, 35 yaşın altındaki ev sahipleri İngiltere’deki tüm ev sahiplerinin yalnızca %10’u.
2013’ten bu yana kiraların iki katına çıktığı İrlanda’da, ebeveynleriyle yaşayan çalışan gençlerin oranının son on yılda %27’den %40’a çıkarak %13 oranında arttı.
Bu iç karartıcı rakamlar, enflasyonun bizdeki gibi yüzde 60’larda olmadığı, kişi başına düşen milli gelirin Türkiye’nin en az iki katı olduğu ülkelerden.
Peki, neden bütün dünyada gençler artık daha yoksul ve evsiz?
Ülkeden ülkeye değişen bazı yerel etkenler de var, bütün ülkelerde geçerli küresel, evrensel ve yapısal meseleler de.
Mesela bazı ülkelerde yeterince konut arzı yok. Çevresel hassasiyetler, imar kurallarının katılığı yüzünden yeni inşaatlar yapılmıyor ya da az yapılıyor.
Ama bu ikincil etkenlerden biri.
En ilginç evrensel ve küresel etkenlerden biri artan yaşam süresi.
İnsan ömrünün uzaması, Y ve Z kuşağının ev alma şansını etkiledi.
Çünkü insan ömrünün uzaması, emeklilik yaşının artmasına ve dolayısıyla iş gücünde daha uzun süre kalmaya neden oluyor. Bu durum, eski kuşakların emeklilik fonlarını daha uzun süre kullanmamaları ve dolayısıyla mülklerini satmamaları veya miras olarak bırakmamaları anlamına geliyor.
Bu da genç kuşaklar için mevcut konut piyasasında daha az seçenek ve yüksek fiyatlar gibi sorunlara yol açıyor. Anne ve babaların ömrü uzayınca, ailelerinden bir sermaye oluşturacak miras da genç yaşlarında onlara kalmıyor.
Etkenlerden biri daha iyi eğitim almış Y ve X kuşağının yaşamak için konut arzının esnek olmadığı ve fiyatların yüksek olduğu şehirlerde yaşamayı seçmesi.
Finans, inovasyon, hizmet sektörü gibi yeni neslin tercih ettiği iş kolları bu büyükşehirlerde, talep çok olduğu için fiyatlar yüksek. Ancak şehirlerin dış çeperleri ev almak için uygun, oralar da tercih edilmeyebiliyor.
Nüfus hareketliliği, göç de küresel etkenlerden biri. Şehirlerin nüfusu arttıkça, konut sayısı da yetersiz kalıyor ve fiyatlar artıyor. Çok sofistike olmayan basit bir etken bu da.
Yeni neslin geç yaşta evlenmesi de etkenlerden biri.
1960 yılında ABD ve Avrupa’da bile evlilik ortalama yaşı 20’li yaşların başıydı ancak bugün evlilik için ortanca yaş 20’li yaşların sonuna yakın. Pew Araştırma Merkezi’ne göre çoğu erkek en az 29 yaşına kadar evlenmiyor.
Aileleriyle yaşıyor, hayata geç başlıyor, karı-koca para biriktirmek de geç yaşlara kalıyor. Ertelendikçe de ev almak için para biriktirme imkanı azalıyor.
ABD’de Y kuşağının sadece yüzde 43’ü şu anda ev sahibi.
Ev fiyatları 1965’ten bu yana (enflasyona göre ayarlandığında) yaklaşık yüzde 120 artmış.
Tabii en temel etkenlerden biri de bu. Ev fiyatları ile maaşlar arasındaki makas açılıyor. Küresel olarak da bu makas açılmaya devam ediyor.
Yine araştırmalara göre ABD ve Avrupa’da gençlerin üçte ikisi bir ev alabileceği umudunu artık kaybetmiş durumda.
Sadece birkaç ay içinde Guardian, New York Times, Economist gibi mecralarda bu konuda pek çok haber çıkmış.
O haberlerde de duruma lanet okuyan gençler var:
“Barcelona’da ailesiyle yaşayan Laura, sistemin kendi nesline karşı olduğunu hissettiğini düşünüyor. Ayrıcalıklı bir durumdayım – bir derece ve iyi bir işim var – ancak buna rağmen sistemin beni yüzüstü bıraktığını hissediyorum. Yapmam gereken her şeyi yaptım ancak bağımsızlığımı bile elde edemiyorum. Tüm milenyum kuşağından arkadaşlarım bu hisse sahip bunu çok tartışıyoruz.”
“İrlandalı Connor: Üniversiteden arkadaşlarımın hepsi ebeveynleriyle veya akrabalarıyla yaşıyor. Bir nevi normalleşti. Bazıları, ‘Bittim, sonsuza dek ailemle yaşayacağım’ diyor.”
Bütün bu küresel ve yapısal etkenlere Türkiye’de bir de istikrarsız ekonomi, çok yüksek enflasyon, gelecek belirsizliği de ekleniyor.
Tabii meselenin yapısal ve küresel olduğu ekonomi bu haldeyken görünmüyor.
Fatura da zayıf gruplara ve farklılılara, günah keçilerine çıkarılıyor, geçmiş hak etmediği övgüler alıyor.
Anne ve babalarımızın alabildiği evleri, çoğunlukla onlardan daha iyi eğitimler aldıktan sonra biz alamıyoruz. Galiba da radikal bir değişim olmazsa alamayacağız.
Belki de oturup mülkiyet, miras, maaşlar üzerine daha cesur tartışmalar yapmak gerek.