Yeni sayfa

Öcalan’ın çağrısı son derece mühim; çünkü Türkiye’de son 40 yıldır toplumsal ve siyasal hayat silahlar üzerinden şekillendi. Politik taahhütlere, ittifaklara ve karşıtlıklara silahlar yön verdi. Hülasa silahların gölgesi her yere sindi. Öcalan’ın çağrısı bu gölgenin kalkması için önemli bir fırsat yaratıyor.

Birkaç kez eşiğine kadar gelinmiş ama makûs eşikten geçilememişti. PKK ile devlet arasında görüşmeler yapılmış, önemli mesafeler kat edilmiş, fakat o beklenen son, silahların devreden çıkması gerçekleşmemişti. En son 2013-2015’te ümitler tavan yapmış, tam menzile varıldı derken, ne yazık ki, işler yine sarpa sarmış, siyaset sahadan silinmiş ve tekrardan silahların borusu ötmeye başlamıştı. 2015-2025 arasındaki 10 yıl Türkiye’ye her açıdan pahalıya patladı. Kürt meselesinin asayişçi bir bakışa mahkûm edilmesi; siyasetin zemin kaybetmesine, hak-hukuk çıtasının sürekli aşağı düşmesine ve iktisadi krize neden oldu.

Talihin garip bir cilvesi, bir önceki süreci bitiren bölgesel dinamikler, 10 yıl sonra, yeni bir sürecin ateşleyicisi oldu. İsrail’in herkesi tedirgin eden saldırganlığı ve Suriye’de 60 yıllık bir diktatörlüğün tarihe karışıp yeni bir iktidar mimarisinin ortaya çıkması, bölgedeki her devleti şapkasını önüne koyup tekrar düşünmeye zorladı. Türkiye bakımından tablo hem bir tehlike hem de bir fırsat içeriyordu. Tehlike; PKK’nin Türkiye aleyhine harekete geçirilmesiydi. Fırsat, İran’ın kendi dertleriyle meşgul olduğu ve geri çekilmeye mecbur kaldığı bir vasatta, Türkiye’nin bölgedeki gücünü siyasi ve iktisadi olarak tahkim etme olanağına kavuşmasıydı.

Ancak, tehlikenin asgariye çekilmesi ve fırsatın azamiye çıkarılması için, evvela, Türkiye’nin Kürt meselesinde silahı denklemden çıkarması gerekiyordu. Muhtemelen dikkatli bir mutfak çalışmasının ardından, devlet ile Öcalan ve diğer aktörler (SDG ve Kandil) arasında bu minval üzerinden -dolaylı ve doğrudan- görüşmeler başladı. Bir önceki çözüm sürecinden farklı olarak, bu süreçte silahsızlandırma ve demokratikleşme aynı anda masaya konmadı. Suriye’de bir asgari müşterekte buluşmanın karşılığı olarak, önce silahların tamamen susmasını ve ardından siyasi adımların atılmasını öngören bir yol haritası oluşturuldu.

Bahçeli faktörü

Sürecin kamusal alandaki savunusunu Bahçeli üstlendi. 1990’lardan beri Kürt meselesini çözmeye yönelik bu tür hamlelere karşı en sert muhalefeti yapmakla maruf bir parti ve liderin bu sürecin sözcülüğünü yapması, bazım kesimlerde şüpheyle bazı kesimlerde ise küçümseme ile karşılandı. Ortada iktidarın projesi bulunmadığını, olan-bitenin Bahçeli’nin şahsi girişiminden öte bir mana taşımadığını belirtenlerin sayısı çoktu. “Bundan bir şey çıkmaz” söylemi, bazen bir temenniyi yansıtıyordu, bazen de ciddi bir okumanın neticesi gibi sunuluyordu.

Ancak pek değer biçilmeyen bu süreç kısa zamanda ete kemiğe büründü. Yolda ciddi menfi hadiselerle karşılaşılmasına (TUSAŞ saldırısı, DEM Partili belediyelere kayyım atanması, HDK’ye geniş çapı bir operasyon yapılması vs.) rağmen taraflar bu yol haritasına sadık kaldılar. Anlaşılan, taraflar nihai gayeye (silahsızlanmaya), bu yolda karşılaşılan sorunlardan daha büyük anlam atfediyorlardı.

Bu nedenle rahatsızlıklarını dışa vursalar da, ilerlemekten geri durmadılar. Diğer siyasi partilerle görüştüler, bölgede etkili mahfillerle temas ettiler. Süreci kendi tabanlarına anlattılar. Geçmiş süreçten alınan bir ders olarak, zaman yönetiminde dikkatli davrandılar, süreci geniş bir zamana yaymadılar ve mümkün mertebe kısa bir vakitte netice almaya odaklandılar. Devletin beklenti ve talebi, silahların susturulması ve PKK’nin kendini feshetmesiydi. Ve beş ay gibi az bir sürede, beklenilen noktaya varıldı. Öcalan, genişletilmiş İmralı Heyeti aracılığıyla, PKK’ye silah bırakma ve kendini feshetme çağrısında bulundu.

Tarihin konusu

Öcalan’ın dikkate aldığı dört adres var: Kandil, Avrupa, Suriye ve DEM Parti. Süreci birlikte yönettikleri için DEM Parti’nin ikna edilmesi gibi bir sorun yoktu. Lakin Öcalan, diğer üç adrese birer mektup yazdı ve bu mektuplar muhataplarına ulaştırıldı. Ardından bu adresler verdikleri beyanlarla, Öcalan’ın perspektifine uygun davranacaklarının sinyalini verdiler. Yani “Öcalan bir karar verdi, diğerleri de ona uydu” şeklinde gelişen bir süreçten değil, karşılıklı uzlaşılan bir süreçten söz etmek daha doğru olur.

Öcalan’ın çağrısının daha önceki çağrılardan ayrılan bir tarafı var: Kesinlik ve netlik. Daha önceki açıklamalara her türlü yoruma müsait, etrafında dolanılabilir bir dil hâkimdi. Nitekim bu dil, PKK’ye bir hareket serbestisi sağlıyor; PKK, Öcalan’ın liderliğine halel getirmeden onun söylediklerinin aksi bir tavır içine girebiliyordu.

Oysa bu açıklamada çok net bir duruş var. Üç hususta Öcalan’ın sözleri yoruma yer bırakmayacak açıklıkta: Bir, PKK’nin vadesi dolmuştur, artık tarihin konusu olmalıdır. İki, demokrasinin dışında bir yol yoktur; sorunların çözümünde demokratik yöntemlerin haricinde bir arayış olmaz. Ve üç, PKK kendini feshetmelidir, bunun tarihi sorumluluğunu ben kendi üstüme alıyorum.

Öcalan’ın bu denli mutlak bir üslup kullanması, onun sözünün yerde kalmayacağına duyduğu güvene yorulabilir. Zira Öcalan, eğer kendisine itiraz edileceğine dair en küçük bir kuşku besleseydi, bu denli tevili namümkün bir üsluba müracaat etmez ve kendine muhakkak açık bir kapı bırakırdı. Dilin keskinliği, Öcalan’ın böyle bir tereddüdünün olmadığının ve adreslerde bir görüş birliğinin bulunduğunun delili, o nedenle bu dört adresin de çok geçmeden Öcalan’ın belirlediği çizgiye uygun hareket edeceklerini kamuoyuna duyurmaları yüksek ihtimaldir.

Sırrı Süreyya Önder, Öcalan’ın çağrısı için “müspet manada tarihin kırılma noktası” ifadesini kullandı. Gerçekten çağrı son derece mühim; çünkü Türkiye’de son 40 yıldır toplumsal ve siyasal hayat bu silahlar üzerinden şekillendi. Politik taahhütlere, ittifaklara ve karşıtlıklara silahlar yön verdi. Hülasa silahların gölgesi her yere sindi. Öcalan’ın çağrısı bu gölgenin kalkması için önemli bir fırsat yaratıyor.

Eğer bu fırsat değerlendirilir ve gölge kalkarsa o zaman Türkiye siyasetinde yeni bir sayfa açılır. Aktörlerin yapacağı en hayırlı iş, bir taraftan Kürt siyasetini normalleştirecek ve çoğullaştıracak, diğer taraftan da Türkiye siyasetinin hareket alanını genişletecek bu sayfanın bir an önce açılması için çaba harcamaları olacaktır.

- Advertisment -