Geçen yazıyı 1924 Anayasası’nda lafzı geçen Cumhuriyet esaslarının neler olduğunu yazacağımı vaad ederek bitirmiştim.
Cumhuriyet’in kuruluş ilkelerini tek ve ilk seferde toptan vazeden 29 Teşrinievvel 1329/29 Ekim 1923 tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanununun Bazı Mevaddının Tavzihan Tadiline Dair Kanun’a[1] ve 20 Nisan 1340/20 Nisan 1924 tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’na[2] bakalım.
Hatırlarsanız 20 Kânunusani 1337/20 Ocak 1921 tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nu Türkiye Büyük Millet Meclisi çıkarmıştı.[3] Bu kanunun 7. maddesi ne diyor bakalım:
“Ahkâm-ı şer’iyenin tenfizi [yürütülmesi]… Büyük Millet Meclisi’ne aittir. Kavanin ve nizamat tanziminde muamelat-ı nassa [Kuran ve Sünnet] erfak [layık] ve ihtiyacat-ı zamana evfak [uygun] ahkâm-ı fıkhiye ve hukukiye ile adap ve muamelat esas ittihaz kılınır.”
Şeriatın dört kaynağı vardır: Kuran, Sünnet, Kıyas-ı Fukaha ve İcma-yı Ümmet. Madde de aynen bunları sayar ve kanunların şeriata uygun yapılması gerektiğini belirtir. Bu hüküm 1921’de böyleydi, 1922’te böyleydi, 1923’te Cumhuriyet edildiğinde de böyleydi. Cumhuriyet ilan edildikten sonra böyle kaldı.
Aynı kanunun 2. maddesi 1923 yılında 364 sayılı kanunla şu hale konur: [4]
“Türkiye Devleti’nin dini, din-i İslam’dır…”
İsterseniz 2 ve 7. maddeleri yeniden okuyun.
2. madde ayrıca bu şeklini 10 Nisan 1928 tarihine kadar 1222 sayılı kanuna kadar muhafaza etti.[5] 1924 Anayasası’nın 75. Maddesi de aynen şöyle der:
“Hiçbir kimse mensub olduğu din, mezhep, tarikat ve felsefi içtihadından dolayı muaheze edilemez. Asayiş, adab-ı muaşeret-i umumiye ve kavanine mugayir olmamak üzere her türlü ayinler serbesttir.”[6]
Daha sonra bu madde 5 Şubat 1937 tarih ve 3115 numara ile tadil edildi, tarikat ibaresi çıkarıldı. Yeni hali şöyle oldu: “Hiç bir kimse mensub olduğu felsefi içtihad, din ve mezhebden dolayı muaheze edilemez. Asayiş ve umumi muaşeret adabına ve kanunlar hükümlerine aykırı bulunmamak üzere her türlü dini ayinler yapılması serbesttir.” Ayrıca anayasaya laiklik ilkesi girdi.[7]
Tarihçi Mete Tunçay laiklikle ilgili derinlemesine araştırılması gereken ilginç bir tespitte bulunuyor ve diyor ki:
“Sabetay kökenli insanların laiklik anlayışımızın gelişmesinde bir etkisi oldu. Ki, bunlar Cumhuriyet’te sorumlu makamlara getirildiler.”[8]
Geçen yazıda 1928 yılında Türkiye’nin yeni bir cumhuriyete geçtiğini isterseniz siz buna İkinci Cumhuriyet diyebilirsiniz demiştim. 1937 yılında da cumhuriyet laiklikle ilgili madde sebebiyle yeni bir safhaya geçti. Yine isterseniz siz buna Üçüncü Cumhuriyet diyebilirsiniz.
1937 yılına gelindiğinde cumhuriyetin ilanı esnasında ve sonrasındaki temel ilkeler tamamen değişmiş bulunuyordu. Artık makalenin başında bahsettiğim ne 2. ne de 7. madde kalmıştı. Va’z edilen en önemli esaslardan sapılmıştı ki bunlar 1921’den önce de mevcuttu.
İsterseniz bu temellere de gelecek yazıda bakalım.
[1] Düstur, tertip 3, c. 5: 398.
[2] Düstur, tertip 3, c. 5: 1019-1032.
[3] Düstur, t. 3, c. 1: 138-140. https://www.anayasa.gov.tr/tr/mevzuat/onceki-anayasalar/1921-anayasasi/
[4] Böyle bir madde Osmanlı Kanun-ı Esasisi’nde de vardır. Madde 11: “Devlet-i Osmaniye’nin dini din-i İslam’dır…” ve madde 4: “Zat-ı Hazret-i Padişahî hasbe’l-hilafe din-i İslam’ın hamisi ve bi’l-cümle tebaa-yı Osmaniye’nin hükümdar ve padişahıdır” 7 Zilhicce 1293/24 Aralık 1876.
[5] Resmi Gazete 14/4/1928-863; Düstur, tertip 3, c. 9: ?
[6] https://www.anayasa.gov.tr/tr/mevzuat/onceki-anayasalar/1924-anayasasi/
[7] https://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/3533.pdf
[8] Neşe Düzel, “Mete Tunçay: ‘Laiklikte, Sabetaycılık etkili oldu’, Taraf Gazetesi, 02.03.2010 http://taraf.com.tr/makale/10319.htm