New Jersey’de doğan Amerikalı Ibtihaj Muhammed’in ailesi 1960’lı yıllarda siyah hak hareketine katılmış, büyük ihtimalle Malcolm X gibi siyah hak aktivistlerin de etkisiyle Müslüman olmuştu. Ibtihaj, böyle bir ailede büyüdü, dini inançları gereği gençliğinden itibaren başörtüsü takmaya başladı.
Başörtüsünü takmaya devam ederek rahat bir şekilde yapabileceği bir spor arayışı, Ibtihaj’ı eskrim sporuna yönlendirdi. Ibtihaj kısa bir sürede profesyonel bir eskrimci oldu, Duke Üniversitesi’nde sporcu bursuyla okudu, milli takıma girdi.
Ibtihaj’ı ABD gündemine getiren başarı ise Brezilya’nın Rio kentinde düzenlenen 2016 Yaz Olimpiyatları’nda eskrim dalında bronz madalya kazanması oldu. Ibtihaj Muhammed, olimpiyat tarihinde madalya kazanan ilk Amerikalı Müslüman kadın olarak tarihe geçti.
Ibtihaj Muhammed bronz madalyasıyla
Ibtihaj sahip olduğu şöhreti Müslüman kadınların sesi olmak için kullanmak istiyordu. Barbie filmiyle bugünlerde tekrar konuşulan Martel firması, Ibtihaj Muhammed’in barbiesini üretti, Martel şirketi Ibtihaj’ın başarısı üzerinden ülkedeki farklı kimliklerin, çeşitliliğin temsiline verdiği önemi kamuoyuna gösteriyordu.
Ibtihaj Muhammed ve Martel’in ilk başörtülü Barbie bebeği
Ibtihaj Muhammed, bir aksilik olmazsa Paris 2024 Yaz Olimpiyatlarında da yarışacak. Ibtihaj için stresli bir yarış olacak, bu stresin tek sebebi altın madalya alıp almayacağı gibi eskrimle ilgili sorunlar değil. Ibtihaj’ın Paris’te başörtüsüyle ABD adına yarışması aynı zamanda Fransa’ya politik bir mesaj verecek.
Zira Ibtihaj Muhammed sadece Amerikalı Müslümanların sorunlarını gündeme taşıyan biri değil. Ibtihaj, özellikle kendisine özgü laiklik anlayışı ve ulusal hukuku gereğince kamusal alanda dini sembollerin yasaklanmasını çok katı bir şekilde uygulayan Fransa’yı dünya kamuoyu önünde açıkça eleştiren bir Amerikalı. Geçen sene, Fransa başörtüsü yasaklarına bir yenisini ekleyerek başörtülü kadınların spor müsabakalarına katılmasını engellemiş, farklı partiler arasında ulusal uzlaşı sağlanmış, başörtülü kadınlara yönelik yeni bir bariyer daha eklemişti.
Fakat bu sefer başörtüsü yasaklarına karşı çıkan sadece Fransız solcuları olmamış, Amerika’dan da Fransa’daki Müslümanlara yönelik bir destek gelmişti. Ibtihaj Muhammed, Fransa’daki yasağı açıkça ve sert bir şekilde eleştirmiş, Instragram’da “benim başörtüm seni ilgilendirmiyor” yazılı bir pankart paylaşmıştı.
Ibtihaj Muhammed’in 2024 Paris Olimpiyatlarında vereceği mesajların sayısı artacak gibi duruyor, çünkü Macron hükümeti radikal sağın ve Marine Le Pen’in yükselişini engellemek için bu yasaklara her geçen gün bir yenisini eklemekte kararlı.
Üstüne üstlük bu yasaklar artık sadece başörtüsüyle de sınırlı değil.
Müslüman öğrencilere devletten yeni dönem sürprizi
Henüz 20 Temmuz 2023’te göreve gelen 34 yaşındaki Fransız Eğitim Bakanı Gabriel Attal, çiçeği burnunda bir bakanken Fransa’yı ikiye bölen bir karara imza attı. Eylül’de başlayacak yeni eğitim-öğretim yılı öncesinde devlet okullarında abaya giyilmesinin yasaklandığını açıkladı.
Attal’ın genelgesi 2004 yılında Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’ın desteğiyle çıkan 2004-228 numaralı yasaya dayanıyordu. 1994-2003 yılları arasında 100 başörtülü lise öğrencisi, sınıfta başörtüsünü çıkarmayı reddettiği için okuldan uzaklaştırılmış, ilk derece mahkemeler farklı kararlara imza atmış, Fransa’ya özgü laiklik anlayışını farklı yorumlamıştı. Bunun üzerine Fransız hükümeti genel geçer bir çözüm buldu: Devlet okullarında her türlü dini sembol yasaklanacak, sadece görünmeyen (boyna takılan bir Davut yıldızı, Hz. Fatma eli kolyesi vb.) dini sembollere izin verilecekti.
Müslüman bir Fransız başörtüsü yasağını protesto ediyor: “Gözlerinizi kapayan örtü, başımdaki örtüden daha tehlikeli”
Böylece fiili olarak uygulanan ve kamusal alanda dini sembollerin tamamen yasaklanması, kamusal alanın dinden arındırılmasını amaçlayan Fransız laikliğine dayanan yasaklar hukuki zemine kavuşmuştu.
Devlet okullarındaki başörtüsü yasağı, Fransa’daki kültürel savaş genişledikçe, radikal sağ yükseldikçe ve İŞİD tehlikesi büyüdükçe arttı: çocukları devlet okulunda öğrenci olan ailelerin veli etkinliklerinde, sporcuların müsabakalarda ve takımlarında başörtüsü yasaklandı; başörtülü kadınların denize girerken giydiği haşema da yasaklardan nasibini aldı ve Nice, Cannes gibi sayfiye kentlerinde yasaklandı.
Fransız polisi Nice’de Müslüman bir kadının haşeması çıkartırıyor: Bu fotoğrafın yayılması tepkiye yol açtı, mahkeme kadını haklı bularak yasağın hukuksuz olduğuna karar verdi
Fransız Müslümanları ve devlet arasındaki ilişkinin kırılma noktası ise, 2020 yılında yaşandı. Ünlü mizah dergisi Charlie Hebdo, 2015’te Hz. Muhammed’in karikatürünü yayınladığı gerekçesiyle İŞİD saldırısına uğramış ve 12 karikatürist vahşice katledilmişti.
Lise öğretmeni Samuel Paty ise bu katliamdan sonra ifade özgürlüğü konulu dersine Charlie Hebdo katliamını da eklemeye karar vermiş, yaşanan olayı anlatırken derste derginin tartışmalı Hz. Muhammed karikatürünü de öğrencilerine göstermişti. Paty karikatürden rahatsız olacak Müslüman öğrencilerin geçici olarak sınıftan çıkabileceğini de söylemişti. O sırada okulda olmayan bir Müslüman öğrencisi ise hocasını ailesine şikayet etmiş, Paty sosyal medyada tepki görmüş, hatta bir imam okula gelip tepki göstermişti.
Yaşananları duyan bir Çeçen göçmen, okul çıkışında Paty’yi yakaladı ve başını keserek genç öğretmeni katletti. Polisler olay yerine kısa bir sürede ulaşıp katili öldürdü, fakat Paty çoktan hayatını kaybetmişti. Tekbir sesleri eşliğinde gömülen Çeçen katilin Çeçenistan’daki 200 kişilik cenazesi de medyaya yansıyınca Fransız kamuoyunun yaşadığı şok ve korku artmıştı.
Macron, daha sonrasında ülkedeki paniği bastırmak adına Türkiye ile diplomatik krize sebep olacak “İslam, küresel bir kriz içerisinde” gibi açıklamalar yapmış, devlet cemaatlerin denetlenmesinden radikal İslam’ın önlenmesine uzanan geniş çaplı tedbirler almıştı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Macron’a yanıtı “zihinsel tedaviye ihtiyacı var” olmuştu
Yaşanan bu tartışmalar, halihazırda katı olan Fransız laikliğini daha da sertleştirdi, kamusal alanda dinin görünümünün kısıtlanmasına yönelik tedbirler dramatik bir şekilde arttı. Tedbirleri sadece devlet almıyordu. Bazı özel şirketler haşema gibi ürünleri reyondan kaldırıyor, çalışanlarını başörtülü olduğu gerekçesiyle işten atıyordu.
Öngörülen en son yasak ise abaya yasağı oldu. Okula başörtüsüyle gelemeyen, fakat tesettüre uymak isteyen Müslüman kadın öğrenciler, başlarını okula girince açıyor, fakat boyunlarını el ve ayak bileklerine kadar vücut hatlarını kapatan uzun ve bol elbiseler giyerek geliyor, bazı okul yönetimleri bu kıyafetlere laikliğe aykırı olduğu gerekçesiyle izin vermiyordu. Hükümet yetkililerine göre özellikle son 2 senedir TikTok’ta abaya modasına ilişkin akımlar ve videolar çoğaldığı, birçok sosyal medya fenomeninin abaya modasını tanıtması üzerine abaya giyenlerin sayısı ciddi bir şekilde arttı. Bu nedenle laiklik ihlallerinin yoğunlaşması üzerine Fransız Eğitim Bakanı Gabriel Attal, bu konu hakkında özel bir genelge yayınlayarak abayanın giyilmesini yasakladı. Yapılan itirazı da Fransız Danıştayı (Conseil d’État) laikliğe uygun olduğu gerekçesiyle reddetti, yasağı hukuka uygun buldu.
Abaya yasağının mimarı Eğitim Bakanı Gabriel Attal. Yahudi kökenli eşcinsel liberal siyasetçi Attal, partinin gelecek nesillerinden biri olarak görülüyor
Macron yasağın uygulanması için okullarda özel personellerin istihdam edilebileceğini belirtti. Zira devletin işi “zordu”. Öğrenciler eğer dini inanç gereği uzun kollu bir elbise giyiyorsa bu laiklik kapsamında yasak değildi. Uzun bir giysinin yasak olması için dini bir sembol olarak giyilmesi gerekiyordu. Bu nedenle bu tespiti yapmak, her bir öğrenciyi izlemek pek kolay olmayacaktı.
Fakat sanırım günlerdir Fransa’yı ikiye bölen bu yasağın uygulanması için “kıyafet polislerine” ihtiyaç kalmayacak. Zira yeni eğitim öğretim yılının ilk okul gününde, sadece 298 öğrenci abaya ile okula geldi, bunlardan sadece 67’si abayasını çıkarmaya direndiği için okula alınmadı. Fransız medyasına göre zaten önceki yıllarda abaya giydiği tespit edilen ve hükümeti paniğe sevkeden öğrenci sayısı da sadece 600’dü.
Madem bu kadar az öğrenci abaya giyerek okula geliyordu, Macron hükümeti neden böyle bir yasak öngörmüştü?
C’est politique, ma chère
Yazıyı yazarken görüşlerinden faydalandığım Fransa’da yaşayan deneyimli gazeteci ve Serbestiyet yazarı Meltem Marbois’a göre yasak politik.
Fransız radikal sağının lideri Marine Le Pen, radikal İslamcı saldırıların ardından oyunu her seçimde arttırmış, 2022’de bir önceki seçime göre %8 fazla oy alarak Macron’u zorlamıştı. Macron tahmin edildiği gibi her ne kadar ikinci turda Le Pen’i yense de aradaki fark gittikçe kapanmıştı.
Göç sorunu, Macron’un çalışan sınıfın yükünü arttıran emeklilik reformu gibi projeleri, İslam tartışmaları Le Pen’in karşılığını her geçen gün arttırıyor.
Fransızları endişelendiren tek şey Le Pen’in anketlerde yükselmesi değil, aynı zamanda şimdilik rakipsiz olması. Zira Macron iki dönem kuralını dolduracağı için 2027 seçimlerinde aday olamayacak. Macron’un liberal partisi Renaissance’nın (Rönesans) adayı henüz net değil. Fakat partinin adayının Macron kadar başarılı bir kampanyacı olmayacağı kesin.
Bu nedenle ülkede artan İslamofobi ve bu İslamofobi’nin üzerinde sörf yapan Le Pen karşısında Fransız liberalleri de kolları sıvadı, özellikle orta sınıf seçmeni radikal sağa kaybetmemek için Cumhuriyet değerleri ve laiklik üzerinden toplumsal bir tartışma başlattı.
Macron ve partisi bu taktiği uzun zamandır uyguluyor. Daha öncesinde kendi partisinden yerel seçimlerde aday olan ve başörtülü bir afiş bastıran Sara Zemmahi’yi de Le Pencilerin partisinden gelen tepki üzerine liste dışı bırakmıştı.
Sara Zemmahi sonrasında kendisine destek veren 3 liberal Fransızla bağımsız seçimlere girmişti:”Farklıyız ama birlikteyiz”
Fransız liberalleri 2027 yılında özellikle emeklilik reformu gibi liberal ekonomik hamleler nedeniyle orta-alt sınıfların ve kırsaldaki seçmenin, işsizlik nedeniyle gençlerin Le Pen’e yöneleceğini öngörüyor. 2027’de Macron bloğunun adayı olarak önplana çıkan isimlerden İçişileri Bakanı Gerald Darmanin daha geçen ay verdiği bir söyleşide 2027’de Le Pen’in kazanma riskinin yüksek olduğunu söyledi.
Bu nedenle de hükümet toplumda karşılığı olan, insanları ikiye bölen kültür savaşlarını başlatarak seçmenini tutmaya veya Le Pen’e kaybetmemeye çalışıyor.
Le Pen ve radikal sağ içinse bu tür yasaklar çok kullanışlı. Çünkü özellikle başörtü yasağı tartışmalarında “kadınların iradesi yok, zorla takıyorlar” diyerek feminist bir söylem kurduklarını belirtiyorlar, İslamofobik, ırkçı söylemlerini bu tür feminist söylemlerle aklamayı amaçlıyorlar. Özellikle radikal İslam korkusunun olduğu bir toplumda da başarılı olma şansları yüksek. Çünkü Le Pen, hem son yıllarda partisinin ismini, tarzını, geçmişteki radikallerle olan bağlarını değiştirdi, hem de Jordan Bardella gibi 28 yaşındaki genç ve karizmatik isimleri partisinin liderliğine getirerek silkelendi, imaj tazeledi. Radikalliklerini, geçmişlerini, AB karşıtlıklarını bu “feminist” maskeyle kapayabiliyor, çok daha geniş kitlelere ulaşıyorlar.
Ulusal Cephe’nin yeni lideri Jordan Bardella ve Le Pen. Bardella sadece 28 yaşında.
Le Pen bu nedenle bu tür yasaklara “Yetmez ama Evet, biz demiştik zaten” diyerek tepki veriyor. Elbette, yasaklara karşı çıkanlar da var.
Fransız Müslümanlarının en büyük destekçileri Fransız solcuları. Uzun zamandır seçimlerde üçüncü olan ve az bir farkla ikinci tura kalmayı kaçıran sosyalist Melenchon ve yoldaşları yasağa net bir şekilde karşı çıkıyor. Fransız solcuları, Macron hükümetinin Müslümanlara özel bir takıntısı olduğunu, abaya yasağının kadın bedeni üzerinde bir tahakküm kurduğunu söylüyor. Fakat Melenchon’un kurduğu geniş sol ittifak Yeni Ekoloji ve Hakların Sosyal Birliği (NUPES) ittifakında bütün solcular aynı fikirde değil. Komünist Parti ve Sosyalist Parti, yasağı laikliğe uygun olduğu gerekçesiyle destekliyor. Melenchon’un ve arkadaşları ise Fransız Cumhuriyeti’ne uygun olan laiklik anlayışı otoriter değil, özgürlükçü ve herkese eşit bir şekilde uygulanan kapsayıcı bir laiklik olması gerektiğini ateşli bir şekilde savunuyor.
Melenchon ve sol ittifaktaki yoldaşları
Melenchon ve arkadaşlarının bu net duruşu şaşırtıcı değil. Zira Fransa’nın %10’u Müslüman ve Müslümanların büyük bir çoğunluğu, LGBTİ ve kadın hakları konusunda ülkenin en ilerici siyasetçisi olan Melenchon’un partisine oy veriyorlar. Çünkü Melenchon, kadın, LGBTİ haklarında olduğu gibi Müslüman azınlığın da hakları konusunda kimlik mücadelesine önem veriyor ve Müslümanların haklarını sağ seçmenden gelebilecek tepkileri göğüsleyerek savunuyor.
2050’de ise Müslümanların oranının %17 olması bekleniyor. Çünkü Müslümanların çocukları %91 oranıyla ailelerinin dinini devam ettirirken, Katolik Fransızların çocukları %35 oranında ateist veya deist oluyor, her geçen yıl Müslümanların ve göçmen kökenlilerinin oranı ve sayısı artıyor. Bu nedenle Melenchon ve partisi, yoğun olarak oy aldıkları Müslümanlarla kurdukları ilişkiyi pekiştirmek istiyor. Çünkü iki turlu Fransız seçim sisteminde, Melenchon uzun bir süredir 2-3 puanla ikinci tura kalmayı kaçırıyor ve Müslüman seçmenden gelecek olan birkaç puan dahi Melenchon’u ikinci tura taşıyabilme potansiyelini taşıyor. İşte Melenchon, Le Pen ile birlikte 2027’de ikinci tura kalırsa, radikal sağdan korkan seçmenlerin oyunu alarak ülkenin ilk radikal sol Cumhurbaşkanı seçilebilir. Bu yüzden Melenchon’u ikinci tura taşıyacak her bir Müslümanın oyu kritik.
Sağcılar Melenchon’un Müslümanlara olan desteği nedeniyle “Solcu İslamcı” anlamına gelen “islamo-gauchiste” olduğunu söylüyor
Fakat bir yandan Le Pen kanadı da Jordan Bardella gibi genç ve karizmatik yeni bir isimle çıkarsa, Fransız solunu “radikal İslamcıların solu” diyerek yaftalayabilir ve merkez seçmene Müslümanlara yönelik önyargılar vesilesiyle ulaşabilir, solun kendi içinde laiklik tartışması sebebiyle bölünmesinden faydalanıp iktidara gelebilir.
Filler tepinirken
Abaya yasağının Fransız siyasetini nasıl şekillendireceği muğlak. Fakat amacına ulaşmayacağı, sadece elbisesi uzun olduğu için okula giremeyen, “kıyafet polislerinin” denetiminden geçen birçok genç Müslüman öğrenciyi küstüreceği kesin.
300 öğrencinin Fransa’da okula abaya ile gitmesi, başörtülü bir velinin çocuğunun okul gezisine diğer anneler gibi eşlik etmesi, halk plajında bir kadının haşemasıyla denize girmesi, “liberal” bir partinin seçim afişinde başörtülü bir kadının olması 234 yıllık Fransız laikliğini yıkmayacak, yıkamaz da.
Fakat onlarca ekonomik ve sosyal sorun karşısında, işi gücü bırakıp lise öğrencilerinin elbiselerinin kol uzunluğunu ölçen bir devlet, korktuğu radikal İslam’ı yarattığı öfkeyle büyütecek, Müslüman vatandaşlarını kendi elleriyle itecek, uzaklaştıracak.
Ibtihaj Muhammed, başörtülü Fransız sporcular müsabakalara katılamazken First Lady Obama ile eskrim oynuyor, Başkan Obama’nın ofisinde ağırlanıyordu.
Kültür savaşlarının siyasete yön verdiği Fransa’da bu yasağın uzun vadeli zararları pek anlaşılmıyor. Bir devletin çapının, abayanın metresiyle değil, vatandaşlarına verdiği değerle ve sağladığı özgürlüklerle doğru orantılı olduğunu, devletin asli görevinin kıyafet polisliği değil, bireyin onurunu korumak olduğunu, gerçek bir demokrasi için otoriter laikliğin değil, özgürlükçü laikliğin şart olduğunu belki Amerikalı eskrimci Ibtihaj Muhammed 2024 Yaz Olimpiyatları için Paris’e gittiğinde anlatır, ne dersiniz?