Önce konuşmayı bir daha okuyalım:
“Geçmişin karanlık dehlizlerinde geleceğin saadet ve selamet cevherini bulamayız. Geçmişteki bazı müessif ve münferit olaylara saplanarak cephelere ayrılamayız, yarınlarımızı heba edemeyiz. Önemli olan her acıklı ve hepimizi hüzne boğan hadiselerden ders ve ibret almak, tekerrürünün önüne geçmektir.
Hep dedik, yine diyoruz, Alevi kardeşlerimizin hayatında tartışılmaz bir yer etmiş olan Cemevi gerçeği, siyasi kaygılardan uzak, cami-cemevi karşıtlığına dönüştürülmeden kabul edilmelidir. Cemevi inanç ve kültür hayatımızın vazgeçilemez bir gerçeğidir.
Şayet Alevi kardeşlerimiz cemevini ibadethane görüyorsa, ki öyledir, bize düşen buna saygı duymak ve peşin hükümlerin ambargosundan kurtularak yapıcı ve destekleyici bir tavır almaktır.
Bunda çekinecek, tereddüt edecek, endişeye kapılacak hiçbir şey olamayacaktır. Kimin nerede ve nasıl ibadet edeceğinin yazılı bir kuralı, bağlayıcı bir hükmü, genel geçer bir ilkesi yoktur.
Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından geçtiğimiz hafta Cuma günü Alevi İslam inancına mensup kardeşlerimize yönelik iyileştirici ve müspet açıklamaları tümüyle destekliyor, çok isabetli bulduğumuzu özellikle belirtmek istiyorum.”
Gerçekten son paragrafa gelene kadar inanması hiç kolay değil.
Ama bu sözler MHP Lideri Devlet Bahçeli’ye ait.
Bahçeli, Cumhurbaşkanı’nın açıkladığı Alevi açılımına dün bu net konuşmayla destek verdi.
Daha önce de Aleviler ile ilgili ileri açıklamalar yapmış olan Bahçeli, cemevlerine ibadethane diyerek açılımda çıtayı daha yükseğe taşıdı.
Konuşmanın şu kısmı cumhuriyet tarihi boyunca bir sağ siyasetçinin Aleviler konusunda söylediği en ileri sözler olabilir:
“Şayet Alevi kardeşlerimiz cemevini ibadethane görüyorsa, ki öyledir, bize düşen buna saygı duymak ve peşin hükümlerin ambargosundan kurtularak yapıcı ve destekleyici bir tavır almaktır.”
Bunun bir MHP lideri için ne kadar cesur bir açılım olduğunu anlamak için yakın tarihteki Çorum ve Maraş katliamları gibi acı olayları hatırlamak ve MHP’den kopmuş iki partinin Alevilerle ilgili ne dediğine bakmak yeterli.
MHP’den kopan ve o meşhur cümlenin “Tanrı Dağı kadar Türk” kısmını temsil eden Türkçü, Atatürkçü, laik Ümit Özdağ geçen aylarda Aydın’da bir cemevini ziyaret ederken iktidara gelmeleri halinde cemevlerine ibadethane statüsü verip vermeyecekleri sorusuna net bir “Hayır” cevabı vermişti:
“Bizim parti olarak böyle bir önerimiz olmadı, olmayacak. Olursa Selefi ve diğer tarikatlar da çıkıp aynı şeyi ister. Bugün Zafer Partisi olarak böyle bir adım atacağız diye size söz veremem”
Hatta bu cevap yüzünden partinin Türkmen Alevisi genel başkan yardımcısı istifa etti.
Neredeyse her cümlesinde sığınmacıların anıldığı Zafer Partisi’nin parti programında 25 milyon Kürt gibi, 15 milyon Alevi’den bahis yok.
MHP’den kopan ve daha liberal, laik, Cumhuriyetçi çizgideki İYİ Parti’nin Alevi politikası da Bahçeli’nin epey gerisinde.
İYİ Parti parti programında Alevilerle ilgili paragraf şöyle:
“Sosyal Devlet” olgusu çerçevesinde Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ders kitaplarında Alevilik ile ilgili verilen bilgiler ve cemevi konusu dahil Alevilerin bütün sorunlarıyla ilgilenecek ve dini ihtiyaçlarını karşılayacaktır. Alevi kültürünün inanış ve uygulamalarını, sözlü ve yazılı kaynakları esas alarak çalışacak bağımsız bir “Araştırma Merkezi “kurulacaktır. Ülkemizde ve ülke sınırları dışında bulunan Alevi kültür mirasının envanteri çıkarılacak, tahrip olan eserlerin restorasyonu yapılacaktır. Alevi inanç önderlerine yönelik hizmet içi eğitimler düzenlenecektir.”
İYİ Parti’nin Alevilere vaatleri, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen hafta açıkladığı Alevi açılımın bile çok gerisinde.
İYİ Parti Alevilere, Araştırma Merkezi vaat ederken, AK Parti iktidarı geçen hafta Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı kurdu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, başkanlığın görev tanımını şöyle anlattı:
“Cemevi hizmetlerinden eğitim faaliyetlerine kadar tüm çalışmalar bu kurumsal yapı altında kamu güvencesi desteği ve denetimiyle yürütülecektir. Böylece cemevlerinin aydınlatma, içme ve kullanma suyu yapım onarım bakım giderlerinin karşılanması ve imar planlarındaki yeri ile ilgili tüm sorunlar çözülmüş olacaktır. Cemevlerinde erkan hizmetlerini yürütmekten sorumlu Alevi Bektaşi inanç önderlerinden talep edenlere de bu kurumsal yapı bünyesinde kadro verilebilecektir.”
Hayata geçirilmiş bu adım neredeyse Alevi bir genel başkanı olan CHP’nin Alevilere parti programındaki vaadlerine denk:
“Diyanet İşlerinin yeninden yapılandırılması ve Alevilerin de Diyanet İşlerinde temsil edilmesi esastır. Yakın geçmişimizde utanç verici saldırılara hedef olan Madımak Oteli’nin bir hoşgörü merkezi haline getirilmesi CHP’nin hedefidir. Bu kapsamda, Alevi-Bektaşi inancı ve kültürünü paylaşan 52 yurttaşlarımızın yaygın ibadet, dini hizmet ve kültür merkezleri olan Cemevlerinin de Devletin Camilere sağlamakta olduğu destekten yararlandırılması sağlanacaktır.”
99 yıllık Cumhuriyet tarihi boyunca tek parti iktidarının, CHP-SHP iktidarlarının, laik merkez sağ iktidarların, laik ve Kemalist darbeler sonrası işbaşına gelen iktidarların yapamadığını belki de cumhuriyet tarihinde Alevilerden en düşük oyu alarak iktidar olmuş, İslamcı denen AK Parti’nin yapması üzerinde düşünülmeyi hakkediyor.
Aslında AK Parti, 2009 ve 2010’da Alevi açılımını başlatmış, özel bir koordinatör atadığı açılımda epey bir mesafe almış ama açılım bir cümleye takılmıştı.
Özellikle bazı ilahiyatçılar, cemevlerinin ibadethane olarak devlet tarafından kabul edilmesinin dine bir müdahale olduğunu ileri sürüp, Başbakan Erdoğan’ı etkilemiş ve açılımın kapanmasına neden olmuşlardı.
2015 yılında bu kez Ahmet Davutoğlu’nun genel başkan ve başbakanlığı sırasında AK Parti yeniden Alevi açılımı için düğmeye basmış ama o da Cumhurbaşkanı’ndan dönmüştü.
Ama 99 yıllık laik cumhuriyette gelmiş geçmiş bütün hükümetlerin atmaya cesaret edemediği bir adımı atmak da Erdoğan ve AK Parti iktidarına düştü.
Alevilik Türkiye’de uzun yıllar dindarların en hassas konusu, demokratlık turnusol kağıdıydı. Laikler için başörtüsü neyse, dindarlar için de Alevilik oydu.
Ama son 10 yılda Kürt meselesinde olduğu gibi Alevi meselesinde de muhafazakar dünyada tabular yıkılmaya, buzlar erimeye başladı.
Bu yüzden AK Parti’de genel başkanlık, başbakanlık, başbakan yardımcılığı, bakanlık yapmış siyasetçilerin kurduğu iki parti Gelecek ve DEVA’nın parti programları ve söylemleri hem Kürt meselesinde hem de Alevi meselesinde Türkiye ortalamasının bir hayli ilerisinde.
DEVA Partisi programında Alevilerle ilgili bölüm şöyle:
“Vatandaşlarımızın inanç, kültür ve referans ekseninde, hak ve özgürlük taleplerini adalet temelinde karşılayacak, ötekileştirme hissi doğuracak uygulamaları ortadan kaldıracağız. Bu bağlamda Alevi vatandaşlarımızın başta Cem Evlerine ilişkin talepleri olmak üzere inanç, düşünce ve davranış temelinde birikmiş sorunlarının çözüme kavuşturulması için gerekli adımları atacağız. Farklı din ve inanç gruplarının; varlıklarını koruma, sürdürme, yaşama ve örgütlenme özgürlükleri, kamusal görünürlüklerinin önündeki tüm kanuni ve idari engelleri ortadan kaldıracağız. İnsan onuruna zarar veren ve bir bütün olarak demokrasiyi tehdit eden nefret söylemlerine karşı kararlılıkla mücadele edeceğiz.”
Gelecek Partisi’nin ise şöyle:
“Alevi yurttaşlarımızın inanç ve öğreti temelli taleplerini karşılamak üzere, geleneksel Mürşid, Pir ve Dede ocakları esas alınarak ve modern Alevi örgütlerinin talepleri göz önünde bulundurularak cem evlerine hukuki statü tanınacak, eğitim ve istihdama yönelik taleplerine eşit yurttaşlık hakkı ve demokratik uzlaşı temelinde çözüm bulunacaktır.”
Hem Davutoğlu hem de Babacan cemevlerine ibadethane statüsü verileceğini konuşmalarında tekrarladılar.
Ama aynı konuda AK Parti dışındaki iki muhafazakar parti Saadet ve Yeniden Refah eski klasik sünni korumacı refleksleri sürdürüyor.
En son Saadet Lideri Karamollaoğlu, Bahçeli’nin “ibadethane” çıkışını eleştirdi.
Aslında bunda şaşılacak bir şey yok.
AK Parti iktidarı 2013’de de Cumhuriyet tarihinin en ileri Kürt açılımını yaptı. Bugün bile o açılımın adımlarını yazacağınız kağıt parçası aleyhinize bir terör soruşturması açılmasına neden olabilir.
Yine aynı “İslamcı” iktidar gayri-müslim vakıfların cumhuriyet tarihi boyunca el konulmuş mallarını iade etti, yeni kilise açılmasına onay verdi, Dersim Katliamı için devlet adına özür diledi, 1915 için 24 Nisan’da taziye yayınladı
Sümela Manastırı’nda, Akdamar Adası’nda yüzyıl sonra ilk ayinler bu iktidar döneminde yapılabildi, devlet törenle Edirne’de sinagog açtı, Yeşilköy’de bismillah diyerek kilise inşaatına başladı.
Günün sonunda AK Parti iktidarı otoriter, yerli ve millici, güvenlikçi bir yere gelse de bu açılımlar surda açılan delik kapanmadı, tüp macundan çıktı, pek çok tabu tuzla buz oldu.
21 yıllık AK Parti deneyimi muhafazakar kitlenin sadece sosyal ekonomik statüsünü değiştirmedi, fikri dünyasını da dönüştürdü. Özellikle de muhafazakar camianın elitleri geri dönülmez biçimde dönüştüler.
O yüzden AK Parti’den kopan ve bir zamanlar partinin üst düzey yöneticileri olan isimlerin kurduğu partiler daha milliyetçi, daha sağcı, daha İslamcı değil daha liberal ve daha özgürlükçü oldu.
Yine bu nedenle Abdullah Gül’den Bülent Arınç’a, Hüseyin Çelik’ten Ömer Dinçer’e kadar AK Parti iktidarının önde gelen isimleri Kürt meselesi, hukuk, demokrasi, Alevilerin hakları gibi konularda Türkiye ortalamasının ilerisinde fikirlere sahipler.
Bugün AK Parti’de siyasete devam eden pek çok isim de, medyasında yazan kalemler de en azından Kürt meselesi, Aleviler, gayri-müslimler gibi kritik konularda hala muhalefet saflarındaki pek çok isimden daha ilerici sayılabilir.
Son 20 yılda dünyada buzul dağları bile göle dönmüşken, bu altüst oluşlar içinde ABD’de ve Avrupa’da bile eskinin demokratları, popülist dalgalara kapılmışken kitlelerin fikirlerinin dönüşmesini “özlerine döndüler”, “zaten hep öyleydiler” diye yorumlamak için nefretten gözünün epey kararması gerekir.
Henüz “Kürt” bile diyememiş, hala çocuklara okullarda yemin ettirme hayalleri kuran milliyetçilerin liberalleştiğine insanları ikna etmeye çalışanların, bütün bu yaşanmış yakın tarihe rağmen muhafazakarların demokrat olabileceğine inananları kandırılmışlıkla suçlaması için de öyle.
Bir kitlenin ontolojik olarak geri ve antidemokrat olduğunu düşünmek de bir analiz değil ancak bir nefret söylemi olabilir.
Çünkü hayat, toplumlar, siyaset sabit değil, kimse doğuştan demokrat, doğuştan liberal ya da tutucu olarak doğmuyor. Tarih ileri ya da geriye doğru akmıyor.
Açılımlar, yıkılan tabular da göz boyamadan, taktikten, seçim yatırımından ibaret değil.
Her seferinde toplumun bir kısmını dönüştürüyor, algıları ve mercekleri değiştiriyor, insanları birbirine yaklaştırıyor, fikirler melezleşiyor.
Bu fikri konfor, muhalefet partilerinin bile cesur olamadığı bir meselede ve en otoriter zamanında AK Parti iktidarına Aleviler için açılım yaptırabiliyor, bu açılım muhafazakar kesimde olağan ve olgunlukla karşılanıyor.
Aynı sırada çözülmüş başörtüsü meselesi için bir iyi niyet ve telafi adımı atan CHP lideri Türkiye için küçük ama sekülerler için büyük adım olan açılımına kendi camiasından gelen dirençle mücadele ediyor.
Açılımda Bahçeli’nin bile gerisine düşmek ibret almak için yeterli.
Bazen mahcubiyet de iyi bir aynadır.