[10-11 Mart 2023] Yağmurlu bir camın ardından bakar gibiyim dışarıya, etrafıma. Sular süzülüyor. Hatlar flulaşıyor. Ne gördüğümü anlamaya ve ayrıştırmaya çalışıyorum.
Arada bir oluyor bu. Bir değil birkaç yazı tasarlıyorum peşpeşe. Bazen tamamlıyorum. Bazen tamamlayamıyorum. Yarıda bırakıyor, başka konulara atlıyorum. Gene öyle olmaz umarım.
Neruda beş şiir yazmış. Biri yeşilmiş, diğeri yuvarlak bir buğday ekmeği, üçüncüsü bir ev, bir bina, dördüncüsü bir yüzük, beşincisi çakan şimşek kadar kısa — ve yazarken şairin aklına damgasını vurmuş. Sonra eleştirmenler çıkagelmiş (Oda a la critica; Eleştiriye Övgü).
Ben de sanırım beş (veya altı) yazı yazacağım, şu son otuz kırk gün hakkında. Kim çıkagelirse gelsin. Temel meseleden değil, ayrıntılardan başlayacağım. İki marjinal ve giderek marjinalleşen kişilikten. Kaydedelim ve aradan çıkaralım, çünkü artık sırf antropolojik ve paleontolojik bir merak uyandırıyorlar. (1) Bahçeli fenomeni: Kendine canavar. (2) Perinçek fenomeni: Kendine peygamber.
Ardından, sırada daha ciddî sorunlar var. Tabii bunlar benim kişisel tahmin ve tahlillerim. Yanılabilirim de. Fakat (3) İktidar neden kaybedecek? (4) Yenilgiyi kabulleniş, Erdoğan’ın seçim kampanyasına nasıl yansıyacak? (5) Bir dönemin sona ermekte olduğu hissi, bütün kurumlarda, davranışlarda, yargıda, medyada, insan ilişkilerinde ne gibi kaymalara yol açacak?
Bir de, kendime dair bir itiraf. Üzerinden beş hafta geçmişken. Ve sıra gelirse. (6) Ben adî, ben ahlâksız, ben namussuz. Başka nasıl olabilir? Deprem hakkında düşündüklerim ve düşünmeye devam ettiklerimle.