İttifakların partileri siyasetsizliğe mahkûm eden bir tarafı var. Her bir parti, ittifak içinde olduğu diğer partilerin hassas noktalarını gözetmek, birlikteliklerine zarar verecek meselelere girmekten kaçınmak durumunda kalır. Kritik konularda top dolaştırır, her yana çekilebilir elastiki cümleler kurar. Herkesin gönlünü hoş etmeye ya da en azından ittifak içindeki kimsenin gönlünü kırmamaya özen gösterir. Net bir tavır koymaktan imtina eder.
Eğer bir ittifak taban ve ideolojik açıdan birbirlerine yakın partilerden teşekkül ederse, bu siyasetsizlik hali daha fazla tolere edilebilir. Zira partiler birbirlerine benzer bir dil kullanmaktadır, toplum tasavvurları birbirine yakındır, tabanları arasında geçişler söz konusudur. Dolayısıyla ortak bir noktada durmak adına siyasi rengini belli etmemek her bir partiye daha az zarar verir.
Ancak eğer nispeten birbirinden uzak partilerden bir ittifak oluşursa, her bir partinin diğerinin kırmızı çizgilerine karşı daha dikkatli olması gerekir. Böyle ittifaklarda partiler sözlerini daha fazla yutarlar, beraberliğe halel gelmemesi için kendi politikalarından daha fazla taviz vermek ve daha fazla ortaya konuşmak zorunda kalırlar. Dolayısıyla benzemezlerin ittifakında siyasetsizlik daha derin işler, partilerin kendi tabanları temsil etme güçleri daha da azalır ve parti kimlikleri de daha fazla yıpranır.
Genetiği bozulmuş partiler
Aslında bütün partiler bunu farkındadır, ittifakların partilerinin genetiğini bozduğunu bilirler. Ancak iktidar olmak için % 50 + 1’e ihtiyaç duyulması, partileri ittifaka mecbur kılar. Hiçbir parti tek başına bu oranı elde edemeyeceği için geniş bir şemsiye oluşturmak ve elden geldiğince çok sayıda partiyi bu şemsiyenin altında toplamak bir mecburiyet halini alır. Partilerden biri bir ittifak kurar veya bir ittifaka dâhil olursa, kendini onun rakibi olarak gören diğer partilerin de bir ittifak inşa etmesi veya kendine ittifak içinde bir yer alması kaçınılmaz olur.
Binaenaleyh, İYİP Genel Başkanı Meral Akşener’in, 26 Ağustos’ta yaptığı “Gelin tüm siyasi partiler hep birlikte ayrı ayrı seçimlere girelim. Her birimiz ayrı ayrı seçimlere girelim” çağrısının, siyasi bir karşılığı yoktur. İttifak, bugün Türkiye siyasetinin bir gerçeği ve bu gerçeği görmezden gelinerek siyaset yapılamaz. Nitekim MHP Genel Başkanı Devlet Başkanı “Akşener’in çağrısının bizim nazarımızda ciddiye alınacak bir tarafı yoktur” ifadesiyle, mevcut şartlarda Akşener’in duasına neden âmin denilemeyeceğini, tartışmaya yer bırakmayacak bir sadelikte ortaya koydu.
Cumhur İttifakı’nın bütün bileşenlerinin 2024 yerel seçimlerine heves ve heyecan içinde hazırlanacaklarını ve ortak akıl içinde işbirliklerini sürdüreceklerini belirten Bahçeli “Seçime ayrı girmek isteyenin elini tutan da, önüne geçen de yoktur” sözleriyle, Akşener’e bir de rest çekti.
Ancak Akşener’in bu resti görecek bir eli yok. İYİP’in hâlihazırda ne bir il, ne de bir büyükşehir belediyesi var. Eğer seçimlere tek başına girerse, büyük bir ihtimalle tablo yine aynı olur; İYİP herhangi bir belediye kazanamaz. Akşener de bunu tabanına izah edemez.
Ehveni şer
Siyaset salt ideolojik kabulleri hayata geçirmek, soyut ilkelerin peşinden koşmak için yapılmaz. Siyasetin pragmatik ve pratik bir tarafı vardır. İnsanlar siyasetten gündelik hayatlarını daha da iyileştirecek, kolaylaştıracak somut kazanımlar da beklerler. İttifak, İYİP’e işte bu somut faydayı sağladı; hem Akşener’e hem de İYİP tabanına üzerinde hareket edebilecekleri geniş bir alan açtı.
Akşener, muhalefetin kazandığı belediyeleri kendi hanesine yazdı, her ne kadar CHP tabelası altında olsa da muhalefetin elindeki belediyeleri bir İYİP belediyesi olarak kamuoyuna sundu, özellikle Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlarına bir İYİP’li başkan gibi muamele etti. İYİP’li bürokratlar belediye kadrolarında istihdam edildi, İYİP’lilerin belediyelerdeki işleri daha rahat çözülür ve görülür oldu.
Tek başına seçime girmek, bütün bunlardan vazgeçmek anlamına gelir. Çünkü Türkiye’de siyasetin iki kutuplu yapısı devam ediyor; İYİP’in HDP gibi oy bakımından domine ettiği bir bölgesi de yok. Bu nedenle İYİP seçime kendi logosuyla girdiğinde ve sandıktan bir belediye çıkaramadığında, büyük bir hezimet yaşar. Akşener’in anlatacağı bir başarı öyküsü kalmaz, İYİP yerelde iktidar olmanın sağladığı avantajlardan ve belediyelerdeki imtiyazlardan mahrum kalır.
Akşener’in bunu partisine kabul ettirmesi çok güç, o da bunun farkında olduğundan her partinin seçimlere ayrı girmesi çağrısında bulunsa da, tamamen köprüleri atmadı. “Biz her yerde tek başımıza seçime girecekmişiz gibi çalışma yapıyoruz” dedi ama hemen arkasından partilerin mahallî işbirliğine gidebileceklerini belirtti. Herkesin gözünü diktiği İstanbul ve Ankara hakkında da günü geldiğinde karar verileceğini belirti. Velhasılı kelam, ittifaka kapıyı yine aralık bıraktı.
Akşener, bir açmazda; ya seçimlere kendi başına girip mutlak bir başarısızlığa uğrayacak ya da içine pek de sindiremediği bir ittifakın içine girecek. Muhtemelen başarısızlığın yıkıcılığıyla uğraşmak yerine gerçekte kırgın olduğu ve kurtulmak istediği ittifakı ehveni şer görecek. Doğrusu başka da bir şansı yok! Bugünlerdeki yüksek sesi belki olası ittifak pazarlığında elini yüksek tutmak için olabilir ama muhataplar da o elin artık o kadar güçlü olmadığını biliyor.