Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIAlmanya ‘devam’, İtalya ‘tamam’ dedi

Almanya ‘devam’, İtalya ‘tamam’ dedi

Öyle anlaşılıyor ki, ‘’doğaçlama’ ’artık, giderek oyun ve pozisyon bilgisi ve ihtiyacı olmaktan çıkıyor. Oyuncularda gelişen atletik özellikler, pas, pasın yönü ve şiddetini, oyun ve pozisyonların temel ihtiyacı haline getiriyor. Almanya ve İsviçre bu prensiplere yakın oldukları için yola devam ettiler; İtalya ve Danimarka uyum sağlayamadıkları için evin yolunu tuttular.

İtalyanlara yazık oldu diyecek birileri var mı acaba?

‘’iyi orta gol olur’’ palavrasına inandırılmış bir ruh haliyle ‘’ Catenaccio’’ sırtını dönüş İtalyanlar, ‘’ geçiş oyunlarını da’’ unutkanlıkla rafa kaldırınca ortada sözü edilmeye değer bir şey bırakmadılar. Luciano Spalletti, sanki hiçbir rakibini inceleme zahmetine girmemiş, rakiplerin oyun yorumuna hiç kafa yormamış ve bu kupada sahnelenen oyunların hücum savunma dengesinden habersizmiş gibi, takımını sahaya sürdür her seferinde. Savunma prensiplerinin reng değiştirerek, bölge görevlerini aştığını ve basbayağı oyun kuruculuk karakteri kazandığını fark etmemiş! Almanya’nın, Avusturya’nın, İsviçre’nin İngiliz ve Portekiz’lerin oyunu böyle tasarladıklarından bihaber olamaz. Doğrusu olup bitenleri, Spalletti’in nasıl algıladığını fena halde merak ediyorum?


Futbol oyunu tüm zamanlarının en zor oyununa dönüşmüş bu dönemde; sebebi de şu; Oyuncular çok güçlü, kuvvetli, dayanıklı ve çabuk karaktere bürünmüş. Öyle ki sırf bu yüzden hiç kimse hiç kimseye, akan oyunda bile, ne alan ne de zaman bırakmıyor. Adam eksiltmek pek işe yaramıyor çünkü oyuncular o kadar diri ki, az önce ekarte ettiğin oyuncuyu tekrar önünde bulman an meselesi oluyor. Bir buna savunmaya hücum girişimlerinin merkezi rolü verilince işler olduğundan daha karışık hale geliyor.
Savunmanın hücum santralist olabilmesi için, savunma ve orta sahanın neredeyse bitişik olması bir zorunluluk haline gelmiş. Yaklaşık yedi oyuncu aynı anda hem pas seçeneği oluyor hem de alan daraltarak, hızlı pres yapma imkanı elde ediyor. Almanya’da Toni Kroos milimetrik paslarla bu oyunu bir okestra gibi yönetiyor, İsviçre’de Xhaka’nin ondan eksik bir yanı kalmıyor.


Takımlar bu kompak oyunla, İtalya gibi kendini yenileme ihtitiyacı duymayan takımların bütün ezberini bozuyor. Silikleşen evinin yolunu tutuyor. İtalyanların başına da bu geliyor.


Nagelsmann esas olarak oyun yorumunu Danimarka maçında da korudu ve hatta denilebilir ki, oyuna Leroy Sanê ile başlaması, gerideki şaşırtıcı oyunu ileriye de taşımak istedi. Ama bu oyun artık topun değerini her şeyin üstüne koymayanları, oynayabileceği oyun olmaktan çıkıyor. Musiala ve Sanê’nin silik oyunları, yetiştirilme tarzlarından kaynaklanan ‘’rakibi, toptan daha değerli algıla’’ anlayışının ürünüydü. İkisi de topu kontrol altına aldıktan sonra, rakibi karşıya alma ve onu delerek geçmeyi, yetenekten saymaya devam ediyor.
Bu yeni oyun paradigmasında, rakiple ilişki, topla ilişkiden daha değerli görülmüyor. O nedenle de oyundaki büyük pürüzler, çok yetenekli olduğu varsayılan ayakların, reflekslerinden kaynaklanıyor. Kontralar bu oyuncuların top kayıplarının sonucu oluşuyor, rakibin bütün alanları ışık sızdırmayacak şekilde kapatmasına yarayan zaman kayıpları, yine bu oyuncuları, delme girişimleri sonuçu oluşuyor.
Bir başka dip not; artık set oyununu sahanın her yerinde oynamayı başaramayanlar, çok fazla ilerleme şansı bulamayacak. Öyle anlaşılıyor ki, ‘’doğaçlama’ ’artık, giderek oyun ve pozisyon bilgisi ve ihtiyacı olmaktan çıkıyor. Oyuncularda gelişen atletik özellikler, pas, pasın yönü ve şiddetini, oyun ve pozisyonların temel ihtiyacı haline getiriyor.


Almanya ve İsviçre bu prensiplere yakın oldukları için yola devam ettiler; İtalya ve Danimarka uyum sağlayamadıkları için evin yolunu tuttular.

- Advertisment -