Tarsus’la önemli bağlarımdan birisiydi Arşak. Agop’un telefonunu açınca onu kaybettiğimizi anladım. Bakırcı dedem Mehmet Emin Bülbüloğlu’nun kalfası ve ortağı Agop amcanın oğluydu Arşak. Dedemizden geçmişimizden bir parçaydı Göçeroğulları. Arşak, torun Agop’un sahiplendiği bakırcı dükkanını bugünlere taşıyan bir tarihti. Bir hafızaydı. 17-20 Kasım tarihleri arasında Tarsus’ta düzenlenen Şahmeran yılı etkinliklerine ailecek katıldık. Tarsus’un sokaklarında dolaştım. Her zaman yaptığım gibi Arşak’ın dükkanına da uğradık. Yoktu, oğlu Agop “Babam hafıza kaybı yaşıyor, sağlığı da pek iyi değil” dedi.
Arşak da babası Agop gibi, bir nefeste hayata veda etmişti. Son Ermeni aileden kalan son temsilciydi. Bakırcılar Çarşısı’nın simgesi, bir başka tarihin şehrimizdeki sembolüydü. Kimbilir, kaç Ermeni esnaf, kaç Rum tüccar bu çarşıdan gelip geçmişti. Arşak’tan o değişimin nasıl gerçekleştiğini dinlemek imkanım olmadı. Geçen aylarda yitirdiğimiz sevgili arkadaşım Muzaffer Erdoğdu’nun yayınladığı “Tarsus’un Kırmızı Kilimleri” (Pencere Yayınları) kitabında 1908 yılının Tarsus’unu şöyle anlatır yazar Helen Davenport Gibson:
“Tarsus çarşıları kozmopolit. Oralarda dirsekleri birbirlerine sürtünen bir düzine ırka rastlayabilirsin. Çoğunluğu teşkil edenler Türkler, Arap Fellahlar, Ermeniler ve Rumlardır. Adeta dört dilli bir Babil.” Yüzyıl öncesi Tarsus’un önemli renklerinden birisiydi Ermeniler. Kimse o günden sonra neler yaşandığını sorup öğrenmek istemedi. Acıları kendi içlerine gömdüler. Arşak’la sohbetlerimiz hep bu çarşıyla sınırlı gibi görünse de bazen geçmişe dalıp giderdik. Atalarımızın nereden gelip nereye gittiğini öğrenmeye çalışır, bildiklerimizi birbirimize aktarırdık. Arşak kendisini şöyle anlatmıştı: 1942’de Tarsus Cumhuriyet Mahallesi’nde doğdum. İlkokulum 23 Nisan İlköğretim Okulu idi. Ondan sonra Misak-i Milli okuluna verdiler. Tarsus Lisesi’nde 2’nci sınıfa kadar okudum ve ayrıldım. O zamanlar memur maaşları düşük olduğundan dolayı baba mesleği olan bakırcılığı seçtim. Ondan sonra askere gittim. Askerden geldikten sonra evlendim. Mesleğim temiz, güzel ve çalışınca kazanabileceğin bir meslektir. Eskiden biz bu işin imalatını yapardık.
Bakırcılık üzerine çalışan 50’ye yakın çalışanımız vardı. Babam 1930’da Tarsus Ticaret Odası’na kayıtlı tüccardı. Babamdan sonra bu işi ben devraldım ve benden sonra da oğlum sürdürecek.” Arşak, bir süre İstanbul’da yaşamayı denemiş ancak Tarsus’tan kopamamış. İstanbul’da yedi yıl kaldıktan, güzel bir eve sahip olduktan sonra bile oralarda duramamış, doğduğu şehre dönmüştü. Arşak bir köşe taşıydı. Bakırcılar çarşısının yaşayan son neferiydi. Bundan sonra Agop bu mirası devralıp sürdürecektir. Oğul Agop’la kısa bir sohbet ettik. Konuşmamızın sonunda “Beni burada unutma Oral Ağabey” dedi ve ekledi: “Babamın ve bakırcı esnafının anısını yaşatmak için sevgili şehrimiz Tarsus’tayım.” “Tabii ki geleceğim Agop” dedim.