“Aşiret”in İngilizcesi “tribe.” Tribe, Latince “tribus”tan geliyor ve iki kelimeden oluşuyor: tri (üç) ve olmak manasındaki “to be” fiili (Kürtçe’de “bun”). Arapçasına baktığınız zaman da “aşiret” kelimesinin “aşere”den, on sayısından türediğini görüyoruz. Türkçe’de Arapça’daki o on değişik ibarelerde karşımıza çıkar. Mesela, Osmanlı’da köylülerden alınan yüzde onluk tarım vergisine “öşür” deniyordu. Neyse, aşiret, aynı bedendeki iki elin parmakları gibi birşey. Birbirine aynı kökten bağlı çokluklara aşiret deniliyor: İngilizce’de uç verip 3 olan veya Arapça’da uç verip 10 olan gibi. Aşiret’i en iyi anlatan metafor yatayda damar damar yayılan bir bitki olabilir: bir rhizome, bir kök-sap. Belki asma ağacı. Bir soru: Asma yaprakları birbirini nasıl tanıyor?
Aşiret’i düşünürken aynı kökten neşet etmiş, dallanıp budaklanan bir insan topluluğunu düşünün. Aynı kan dolaşım sistemini paylaşan (veya paylaştığına inanan) farklı uçlar. Bir bedenin uzantı ve çıkıntıları (eller, ayaklar, kulaklar aynı beden aşiretinin dalları, aza’ları, üyeleri olarak düşünebiliriz. Latince’deki tribus (Ingilizcedeki tribe) için yapışık üç’üzler dersek, Arapça/Türkçe/Kürtçe’deki aşiret için de yapışık on’uzlar diyebiliriz.
Aşiret’e benzeyen ve onun modern versiyonlarından sadece biri olan bir oluşum var: Şirket. Aşiret’te, önce, olmak gelir (bir kök); sonra, çokluk gelir (3 veya 10). 1 yayılarak 3 veya 10 olur.
Şirket’te ise 3 veya 10 biraraya gelip 1 olurlar. Bu bir olma, bir’likte hareket etme ve teşrik-i mesai etmek (bir’leşerek çalışmak) demek. Eskiler buna “ittihad” derdi. Siyaset felsefesinde tebanın “merkezileşme” gerekliliginden farklı olarak “ittihad” etme lüzumu krallık/saltanat sonrası bir olgudur ve bir vatandaşlık görevidir. (“İttihad” kavramının ortaya çıkış tarihi bu açıdan anlamlıdır: İttihat ve Terakki Fırkası, mesela, terakki için ittihad’ın lüzumunu yansıtır).
Şirket kelimesinin kökünde “şirk” vardır. Şirk, şerik, iştirak, şirket hepsi aynı kökten türeyen kelimeler. Şirket, ortaklık demek. Yani çokluğun oluşturduğu birliğe şirket denilir. Birliğin oluşturduğu çokluğa ise aşiret demiştik.
Şirket ile ilgili kelime dağarcığına baktığınız zaman şunları görürsünüz: katılım, ortaklık, hisse ya da pay, kar ya da kazanç… Şirket deyince aklınıza şu tamlamalar da gelebilir: Limited Şirketi, Anonim Şirketi gibi. Kimi şirketler bir şahsın gayrişahsi şahsiyetidir, kimisi de yüzsüz bir şahsiyettir. Anonim herkesin katılabildiği müstakil bir ekonomik şahsiyeti ifade eder öyle şirketler.
Şirket, yatırım vesaire derken aklınıza gelebilecek bir diğer kelime de “bono”dur. Acil bir uyarı: Etimolog olmadığım gibi ekonomist de değilim. Bu iki malumatfüruşluğa yatkın tarlaya da bu yazıda kavramsal fikri takip yüzünden giriyorum. Hüsnüzan veya suizan etmeyin; çünkü asıl mevzu teorik. O halde kaldığımız yerden devam edelim. Bono kelimesi acaba nereden geliyor? Bono, bond’dan geliyor. Yara bandındaki band ile aynı anlama sahip: Bağ, rabıta demek. İki taraf üzerinde bağlayıcılığı olan biraraya getirici bağ’layıcı. Bono ile rabıta arasındaki bağı/irtibatı kurduysanız devam edelim.
Bono’nun etimolojisine baktığınız zaman İngilizcedeki kullanımı şöyle tecelli etmiş: Onüçüncü yüzyılda bağlayan, birleştiren şey demek. Ondördüncü yüzyılda anlaşma, akit anlamında da kullanılmaya başlanıyor. Ödenecek bir para miktarı karşılığı olarak hukuken bağlayıcı bir araç olarak kullanımı ise ilk kez 1590’larda görülmüş. Bono, irtibatı korumuş ama işi paraya dökmüş görünüyor.
Şirket borç alıp borç verme suretiyle “bağlayıcılık” cihazları geliştirdiği gibi Aşiret de kan alıp, kan verme suretiyle “bağlayıcılık” cihazları, yani “bağ”lar geliştirmiştir. Evlilik malum olanı. Ancak daha az bilinenlerden bir tanesine kısaca değinelim: Kirve (kriv)). Kan kardeşliği veya sünnet gibi kanın cildin dışına çıkma anları ve ritüelleri, karışma ve kaynak yapma anları olarak görülür.
Aşiret’te yabancı olanı biz’den yapabilmek için kan bağı gerekir. Organik kan bağı olmayan yakınlıkları tarif edip doğallaştıran bir mekanizmadır kirvelik. Kirve, aşiret’in koruması altına girer ve aşiret mensubu gibi aşirete dahil olur. (Bir zamanlar Ermeni ileri gelenlerin Kürt aşiretlerine kirve/kriv olarak dahil olabilmesi örneğinde olduğu gibi).
Aşiret ve Şirket’in ikisi de bir tür akrabalık tesis ediyor. Birinde bu kan bağı ile oluşturulan duygusal bir bağ (akrabalık) iken, diğerinde bu ticari nispet ile kurulan ekonomik bir bağdır (paydaşlık). Biyolojik, kana dayalı rabita yerine politik veya ekonomik rabita hakim hale gelmiştir modern asabiyet biçimlerinde. Akrabalık yerini üyelik ve aboneliğe bırakmıştır.
Peki bu bağlar neden oluşturuluyor? Dev’leşmek için. Yani büyümek için. Bu büyük kolektif benlikler arasındaki bazı farklar nelerdir?
Aşiret’te birey yoktur. Yani var da yokedilmiş değil, henüz doğmamıştır. Çünkü birey ancak toplumun doğmasıyla mümkün olan bir aşiret kesiği, bir cemaat kopuğudur.
Şirket ise bireysiz ol(a)mayan bir eklemlenmedir. Yani Şirket’te kesik ve kopuk bireylerin biraraya gelmesiyle yapay bir aşiret oluşur. Aşiret doğal iken Şirket yapaydır. Aşiret için akıl şart değildir ama Şirket akılsız mümkün olmaz. Aşiret’te asabiye kanlı ve canlıdır. Şirket’te bağlılıklar akli ve gayrişahsidir. Şirket iradîdir.
Aşiret ve Şirket’in tarihleri de ilginçtir. Aşiret’in tarihi doğal olarak çok eskilere gidiyor. Günümüzde nesli tükenmekte olan dayanıklı bir insan örgütlenmesi biçimi olarak tarif edebiliriz. Aşiret, nesli tükenen bir bitki gibi yerin yüzünden çekilirken, her tarafta gittikçe yayılan yeni bir örgütlenme türü olan Şirket ise epeyce yenidir. Şirket toplum ve bireyin doğumundan sonra doğmuş, büyük ölçüde modern bir mahluk’tur. Bu yapay mahlukun peydahlanma tarihi en fazla 1600’lere (East India Company’ye) kadar gidiyor. (Sosyal bilimcilerin şirket’i anlamadıkları, onu beşeri/antropolojik bir kurum olarak pek çalışmamış olmalarından da anlaşılıyor).
Şirket (İngilizcede company veya corporation) huzurda bulunmak ve birarada olmaklığın doğurduğu toplamı ifade eder. Serikler, paydaşlar, ortaklar, katılımcılar. Bunların toplamı olan insan kütlesi (corpus) yeni bir beden olarak doğar. Hukuken bu artık bir “şahıs” gibi kabul edilecektir. Bir ismi vardır. Aşiret’te çoğu kez ismi size başkası yakıştırmıştır (Akkoyunlular, Heyderan, Mamxuran). Şirket’te ise isminizi siz seçersiniz (Borusan). Aşiret’in içine doğulur ancak Şirket’i siz doğurursunuz.
Aşiret ilksel birşeydir. Aşirete ilkel diyenler de var ama aşirete sadece ilkel diyenler aşireti anlamamıştır. Şirket ise modern birşeydir. Biri dem ve damarlardadır. Diğeri akıl ve dökümanlarda. Aşiret’in büyümesinin bir sınırı var (çünkü damar’dır bir yerden sonra kopar). Şirket ise büyüdükçe büyüyebilir (Amazon’dur, silip süpürür, bir verimlilik canavarıdır). Asabî bağ yerine aklî bağ ikame eden ve büyüyebilen şirket’in şöyle bir sorunu doğar: İnsanlar tatsız ve mutsuzdur. Ayrıca işler sarpa sardığında yani kriz zamanlarında şirket çil yavrusu gibi dağılır. Ama aşiret öyle değildir. Aşirette her zaman taze kan pompalanır. Bireysellik olmayabilir ama anlam krizi ve yabancılaşma vuku bulmaz. Kriz zamanları aşireti sadece güçlendirir.
İlkel olan herşeyi atmakta acele edenler hata ederler. Modern kurumlar da günün sonunda ilksel olana varabilmek için çırpınırlar. Yüzü olmadığı için soyut bir heyulaya dönüşen şirketler yüzlenmek için ilahi, marş, şarkı, türkü ve reklam tınılarında teselli ararlar. Toyota, bu ihtiyacı gidermek için vaktiyle bir Toyota Marşı imal etmişti. Son kullanma tarihi geçti mi bilmiyorum. Verimlilik adına ilkele muhtaç hale geliyor modern kurumlar. “Kurumsal aidiyet,” yahut çalışanların veya müşterilerin sadakati çok kıymetli metalar. Demek ki hayatiyet için aşirete muhtaç kalıyor şirketler. Kalabalık meclisler yerine hatip başkanlar tecih ediliyor. Sınıf başkanından devlet başkanına kadar kurumsal bir rabıta tabiri olan “başkan” bile yeterince kanlı ve canlı gelmiyor artık. Ve yerini “reis” gibi aşiretsel olana bırakıyor. Reis, başkandan daha tanıdık geliyor. Reisin başkan anlamına geldiğini herkes bilir ama aslında “baş” demek olduğunu pek azı farkeder. Bürokrasi veya şirket dallanıp budaklandıkça, onun koridorlarında bunalan ruhlara bir teselli ve ilaç olarak doğmuştur faşizm. Tutam, tutam. Onar onar veya üçer üçer. Çünkü her şirket bir gün bir aşiret olmak ister. Kirvem, bono’nun hallarını aynen böyle yaz.