[6-7 Mayıs 2022] İlya Yablokov İngiltere’de yaşayan bir Rusya uzmanı. Sheffield Üniversitesi öğretim üyesi. Gazetecilik ve dijital medya dersleri veriyor. Rus basınını çok yakından tanıyor. Fortress Russia: Conspiracy Theories in the Post-Soviet World (Rusya Kalesi: Sovyet Sonrası Dünyada Komplo Teorileri) diye bir kitabı var. 25 Nisan’da New York Times’ın Opinion (Görüşler) sayfasında, “The Five Conspiracy Theories That Putin Has Weaponized” (Putin’in Silâhlaştırdığı Beş Komplo Teorisi) diye bir makalesi yayınlandı:
Çok ilginç. Bugün (6 Mayıs) bu satırları yazmaya çalışırken, bir yandan da Yıldıray Oğur’un “Millî mutabakatla müebbetine…” yazısını okudum. (a) Kavala ailesinin bütün geçmişini ve (b) Osman Kavala’ya yönelik yargısız infaz kampanyasının yıllar boyu nasıl yürütüldüğünü inceleyen Oğur, şu sonuca varıyor:
Sırasıyla ulusalcılar, İslamcılar, cemaatçi polisler, iktidar destekçisi gazeteciler, Gezici komünistler, Pelikancılar, hattâ bazı gerçek Sorosçular eliyle imece usulü inşa edilmiş bir duvarın altında kaldı Osman Kavala.
Türkiye gibi dış dünyaya karşı şüpheci, İstanbul sermayesine, Beyaz Türklere karşı tarihsel olarak öfkeli, devletler dışında sivil aktörlerin varlığına pek inanılmayan bir ülkede inanılması çok da zor olmayan iddialardı bunlar.
Anlaşılan iktidar da ideolojik olarak kendisine çok tanıdık ve olabilir gelen bu komplo teorisine gerçekten inandı.
Bir işadamının adının Gezi’de, çözüm sürecinde bu kadar çok karşılarına engel olarak çıkmasını onun dış bağlantılarına yordular. Açık Toplum, Soros, Davos bağlantılarını birleştirdiler; bir de üstüne yurtdışından gelen tepkileri ekleyince Kavala’nın dış güçler için kritik bir isim olduğuna ikna oldular.
Güzel bir özet gerçekten. Çok açıklayıcı. “Anlaşılan iktidar da ideolojik olarak kendisine çok tanıdık ve olabilir gelen bu komplo teorisine gerçekten inandı” cümlesinin altını ben çizdim. Özel olarak vurgulamak ihtiyacını duydum.
Buradan Putin’e ve Yablokov’a dönüyorum. “Vladimir Putin’in Rusya’sına komplo teorileri yön veriyor” diye başlıyor NYT’deki yazı. Ancak bu açıdan önemli bir değişime dikkat çekiyor. Önceki yirmi yıl boyunca dezenformasyon kaynağı Kremlin’in dümen suyundaki gazeteciler ve bazı devlet görevlileriydi. Devlet bunların ürettiklerini alıyor ve propaganda amacıyla kullanıyordu. Ama siyasî hesaplarını bunlara dayandırmıyordu. Bu tür masallar devlet politikalarını bir haklılık hâlesiyle kuşatmaya yarıyordu.
Ancak Ukrayna savaşının başladığı son iki ayda her şey değişti diyor Yablokov. Komplo teorileri ile devlet politikaları arasındaki açıklık neredeyse yokoldu. Komplocu düşünce tarzı tepeden tırnağa bütün ülkeyi ele geçirdi ve Kremlin’in kararlarına hükmeder oldu. Bu arada Putin, söz konusu komplo teorileriyle eskisi gibi mesafesini korumak yerine, artık giderek bizzat yaydığı bu komplo teorilerine muhtemelen inanır hale geldi. Yarattığı sis bulutunda Rusya bir yalan, dezenformasyon ve paranoya bataklığına dönüştü.
Yablokov, Putin’in son yıllarda tutkulu, cerbezeli, saldırgan ve tehditkâr konuşmalarıyla sahip çıktığı başlıca beş komplo teorisinden söz ediyor. (1) Batı, Rusya topraklarını bölüp parçalamak ve kapışmak istiyormuş. Tam bir imalât ürünü. Bir tür Sevr Sendromu belki, ama gerçeklik temelinden tümüyle uzak. Yablokov’dan öğreniyoruz ki, önce devlet mülkiyetindeki Rossiyskaya Gazeta’nın muhabirleri, eski ABD dışişleri bakanı Madeleine Albright’ın, Rusya’nın doğal zenginliklerinin Amerika’nın denetiminde paylaşılmasını istediği yolunda bir alıntı icat etmiş. Yok böyle bir söz, ama uydurmuşlar işte. Sonra biraz unutulmaya yüz tutmuş. Derken 2015’te, Rusya’nın Kırım’ı ilhak ettiği ve Ukrayna’nın doğusundaki ayrılıkçıları desteklediği sırada, Rusya Federasyonu Güvenlik Konseyi sekreteri Nikolay Patruşev tarafından tekrarlanıvermiş. Hiç gözünü kırpmadan, Albright’ın Sibirya’nın ve Uzak Doğu’nun Rusya’nın elinde olmaması gerektiğini söylediğini iddia etmiş Patruşev. Amerika bu yüzden Ukrayna’ya bulaşmaktaymış. Altı yıl daha geçmiş ve bu sefer Putin’in kendisi, Mayıs 2021’de “Sibirya gibi bir bölgenin zenginliklerine sırf Rusya’nın sahip olmasının haksızlığı”ndan hareketle “herkes bizden bir parça ısırıp koparmak istiyor” demiş.
Buna bağlı olarak (2) NATO Ukrayna’yı silâhlı bir üsse dönüştürmüş. Yablokov bu teorinin inşasını da adım adım analiz ediyor. Batı homojen bir bütünmüş, Putin’in Amerika ile eşanlamlı olarak kullandığı NATO da, Rusya’yı zaafa düştüğü anda boğmaya hazır bekliyormuş. Dünyanın her köşesindeki halk ayaklanmalarının ardında hep NATO (veya ABD) varmış. Nitekim Rusya taraftarı Viktor Yanukoviç’in devrildiği Maydan devrimini de NATO örgütlemiş. Akabinde, Ukrayna ABD denetiminde bir kukla devlet haline gelmiş. Temmuz 2021’de yayınladığı uzun bir makalede Putin, Ukrayna’nın artık tümüyle Batının eline geçtiğini ve NATO’nun da ülkeyi militarize etmekte olduğunu savunmuş. 21 Şubat’ta yaptığı konuşmada bunu tekrarlamış ve Rusya’nın başlamak üzere olan saldırısının en önemli gerekçesi gibi sunmuş. Türkler ve Kürtler, pardon Ruslar ve Ukraynalılar aslında tek bir milletmiş ama NATO durup dururken Rusya’nın düşmanlarını himayesine alıp Ukrayna’yı bir “anti-Rusya”ya dönüştürmüş.
Yablokov’un beş teori sırasını değiştiriyorum hafiften. (3) Ukrayna biyolojik silâhlar geliştirip Rusya’ya karşı kullanma hazırlığı içindeymiş. Bu tabii çok yeni, ömrü savaşla sınırlı, topu topu iki aylık bir sahte-haber. Ama kökü 2017 kadar gerilere gidiyormuş. O yıl Putin, Batılı uzmanları bazı bilimsel deneyler için Ruslar hakkında biyolojik bilgiler toplamaya çalışmakla suçlamış. Bu bana ister istemez, çok uzak olmayan bir geçmişte (mealen) “bilimsel araştırma bahanesiyle biz Türklerin kan ve ilik örneklerimizi, genetik kodlarımızı ele geçiriyorlar” korkutmacasıyla yaşadıklarımızı hatırlatıyor. 1999’daki Oktar Babuna olayı orada kalmıştı, ama Rusya’da arkası daha meşum bir şekilde gelmiş. Savaşın ikinci haftasında, önce yandaş blogcular, sonra bazı üst düzey politikacılar ve hattâ Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Amerika ile Ukrayna’nın hastalıklı kuş ve yarasalarla Rusya’ya virüs yaymaya hazırlandığını iddia etmiş. Rus istihbaratının elinde kanıtları varmış bunun; Savunma Bakanlığı bilseniz elimizde ne belgeler var bile demiş. Hattâ Kremlin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin toplantıya bile çağırmış bu gerekçeyle. Projeyi de Osman Kavala, yok, pardon, şimdi bu da nereden çıktı, Başkan Biden’ın oğlu (bir zamanlar Trump’ın peşine düştüğü) Hunter Biden finanse ediyormuş.
Bütün bunlar, Rusya’ya yönelik dış tehditler. Peki ya iç tehditler ne durumda? Cevap çok basit. (4) Muhalefet Rusya’yı içerden çökertmek istiyor — ve tabii Batı tarafından destekleniyormuş. Yablokov, Putin’in en az 2004’ten bu yana yerli muhalefetten kuşku duyduğunu anlatıyor. Rusya Kalesi, zaten sürekli yabancı düşmanlarca kuşatılmış vaziyetteymiş. Türkün Türkten… yok yahu, Rusun Rustan başka dostu yokmuş. Ama Ukrayna’daki Gezi gösterileri, bakın gene dilim sürçtü, tabii Maydan devrimi, Rusya’da da tekrarlanabileceği korkusunu hâd safhaya ulaştırmış. Muhalifler topyekûn birlik olması gereken Rusya’yı bölüp çatışmalara sürüklemekle kalmıyormuş; bunu bir de Batının talimatıyla yapıyormuş. Amaçları, Rusya’yı Ukrayna gibi darmadağın etmekmiş. Muhalif güçlerin saf ve temiz kalması gereken anavatana sızmış bir beşinci kol gibi gösterilmesi, demokrasi ve insan hakları eylemcilerinin, gazetecilerin ve sivil toplum örgütlerinin, aynen 1947-1954 arasında ABD’de estirilen “İkinci Kızıl Korkusu” ve McCarthycilik rüzgârında olduğu gibi, resmen “yabancı ajanları” (foreign agents) diye kategorize edilmesini beraberinde getirmiş. Putin en ateşli karşıtı Os… şeyy, Aleksey Navalny’nin adını asla ağzına almasa da, “ABD özel servislerinin temin ettiği malzemeleri” kullanan bir CIA ajanı olduğunu iddia etmekten geri durmamış. Navalny’nin 2020 Ağustos’unda geçirdiği zehirlenme bile, Putin’e leke sürmek için tasarlanmış bir projeden başka bir şey değilmiş.
Nihayet (5) dünya çapındaki LGBTQ hareketi de meğer Rusya’ya karşı bir komplodan ibaretmiş. Batının tolerans kültürü çocukları küçük yaştan ifsâd edip beş veya altı farklı toplumsl cinsiyet rolüne sevkediyor, bu da Rusya’nın “çekirdek nüfusu” için (bu terime dikkat) büyük bir tehdit oluşturuyormuş. 2012’de açılan bir ceza dâvâsında, MHP, ne MHP’si, yaşlandım da karıştırıyorum, Rusya’da MHP yok ki, Kremlin diyecektim, Pussy Riot adındaki meşhur punk grubunu, İslâmiyeti, yok artık, tabii Rus Ortodoks Kilisesi’ni ve geleneksel değerleri yıkmayı amaçlayan cinsel provokatörler diye suçlamış. (Yani hayli erken davranmışlar, Onur Yürüyüşlerinin on küsur yıl özgür kalmışken ilk 2015’te engellendiği Türkiye’den.) Kampanya giderek genişlemiş ve yabancı STK’larla LGBTQ aktivistlerini Rusları daha bebekken kandırıp yoldan çıkarmakla suçlamaya kadar varmış. Batı bütün bunları Rusya’nın toplumsal istikrarını yıkmak için tezgâhlıyormuş. Putin’in 2021 seçim manifestosunda kullandığı en aşırı ifadeyle, LGBTQ hakları “insanlığa karşı suç” demekmiş. Maalesef bu propaganda çok etkili olmuş. “Eşcinseller geliyor” dehşeti ülkeyi öyle sarmış ki, 2020’ye gelindiğinde Rusların beşte biri (yüzde 20’si) gay ve lezbiyenleri “elimine etmek”ten yanaymış; anketlerde bunu böyle ifade edebiliyormuş. Homofobik çizgi Ukrayna savaşını temellendirmek için dahi kullanılmış. Mart 2022’de Diyanet İşleri Başkanı… hoop, o değil de Rus Ortodoks Kilisesi’nin başı Patrik Kiril, istilânın, Ukrayna’nın Rusça konuşan nüfusunu korumak — neden korumak? medenî milletler camiasına katılabilmek için (güya) onur yürüyüşlerinin serbest kalmasını şart koşan bir Batının şerrinden korumak için zorunlu olduğunu söylemiş. LGBTQ haklarının yol açtığı harabiyetin, haktan yana bir güç kullanımıyla püskürtülmesi gerekirmiş.
* * *
Yablokov yazısını, bu beş büyük komplo teorisinin ve daha nicelerinin, Ukrayna saldırısıyla ilişkisini irdeleyerek tamamlıyor. Bir, yukarıdaki (4)’üncü maddenin devamında, yerli muhalefetin hemen tamamen ezilip susturulmasının, istilânın önünü açtığının bugün daha iyi görülebildiğini kaydediyor. Harekât başladığından bu yana, diyor, son birkaç bağımsız medya kalıntısı da kapatıldı ve yüzbinlerce insan Rusya’yı terketti. Savaşa karşı en ufak eleştiri artık 15 yıl hapsi ve boynuna Rusya’nın Batılı düşmanları hesabına çalışan bir hain yaftasının asılmasını beraberinde getirebiliyor. Putin yandaşlarının karşıt görüşlü aktivistlerin kapılarını işaretlemeye başlaması, muhalefetin dış düşmanlarla özdeşleştirilmesinin ne boyutlara ulaştığına işaret ediyor.
İki, söz konusu komplo teorileri yalnız savaşı gerekçelendirmek için değil, Rusya’nın giderek açığa çıkan savaş suçlarını örtbas etmek için de kullanılıyor. Örneğin Buça’da olanlar tamamen uydurma. Ukraynalıların marifeti. Ya sahte fotoğraflar çekmiş, ya da kendileri masum insanları katletmiş, sırf Rus ordusunu suçlayabilmek için. CIA örümceği ağını örüyor, Hollywood daha ne yalanlar imal ediyormuş.
Fakat bütün bunların ötesinde, Yablokov’dan çıkarılacak esas ders belki şu: Putin kâh özümlediği, kâh bizzat yarattığı bu ve benzeri teorilere inanarak girdi Ukrayna savaşına. Öyle bir Truman Show baloncuğunun içinde yaşamaya başladı ki, kötü ve habis bir Don Kişot misali yürüdü Ukrayna yeldeğirmeninin üstüne. Bütün hesapları yanlış çıktı. Çarpıldı rüzgârda dönen kanatlara. Şimdi havada uçuyor ama henüz farkında değil. Bakalım ne zaman yere çakılacak?
* * *
Zor bitirdim bu yazıyı. Basit bir özet-çeviri olmalıydı aslında. Kaptırdım. Fazla içine girdim. Yoruldum. Düşünmekten yoruldum. Vicdanımdan yoruldum. Kızmaktan yoruldum, bu Putin ve ekibi ile onların Türkiye’yi de benzetmek isteyen kalpsiz Avrasyacı savunucularına.