Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIBaşkan baba, kral olmak isterse

Başkan baba, kral olmak isterse

Trump’ın New York’taki basit bir trafik vergisini kaldırması üzerine kendini “kral” ilan etmesi gülüp geçilebilecek basit bir şaka değil. Son bir aydır ABD’de sadece başkan değil, ciddi bir rejim değişikliği yaşanıyor. Trump’ın yeni Amerikasında parti içi muhalefet susturuluyor, kamu görevlileri topluca ihraç ediliyor, yargıçlar tehdit ediliyor, mahkeme kararlarına uyulmuyor, gazetecilere parmak sallanıyor.

203 sene önce 3 Mart 1801 günü Amerika Birleşik Devletleri’nin kalbi Beyaz Saray’da telaşlı bir gece yaşanıyordu. ABD Başkanı John Adams’ın en güvendiği yol arkadaşı İçişleri Bakanı John Marshall, masasındaki yargıç atama kararlarını muhataplarına tebliğ etmeye çalışıyor, bunun için genç erkek kardeşinden bile yardım alıyordu. Marshall’ın bu acelesi pek de yersiz değildi. Zira saatler gece 00.00’ı gösterdiğinde sonbahardaki başkanlık seçimlerini kaybeden Adams’ın görevi sona erecek, seçimleri büyük farkla kazanan Thomas Jefferson göreve başlayacak, İçişleri Bakanı Marshall’ın da görevi bitecek ve yeni gelen başkan önceki hükümetin atadığı yargıçların göreve başlamasını engellemek için bu atama kararlarının tebliğini durduracaktı.

Marshall vs. Jefferson: Then and Now ~ The Imaginative Conservative
Dönemin İçişleri Bakanı John Marshall ve ABD Başkanı Thomas Jefferson

ABD, bugün olduğu gibi 203 sene önce de yine bir “kader seçimi” için sandık başına gitmiş; oldukça gergin bir yarışa ev sahipliği yapmıştı. 1776’da bağımsızlığını, 1788’de modern anlamda dünyanın ilk yazılı anayasasını ilan eden bu genç cumhuriyetin kurucu babaları ikiye bölünmüştü. 1800 seçimlerini kaybeden Adams gibi Federalistler güçlü bir federal hükümeti savunurken, Jefferson gibi Demokrat-Cumhuriyetçiler federal hükümet yerine eyaletlerin önplanda olması, daha fazla yetki kullanmasını istiyordu. Bu nedenle seçimlerde Federalistlerin mi, Demokrat-Cumhuriyetçilerin mi kazanacağı ülkenin de kaderini etkileyecek bir meseleye dönüşmüştü. Nitekim Federalistlerin lideri Adams, seçimleri kaybettikten sonra ülkenin “bölünmemesi”, eyaletlere bağımsızlığa gidebilecek ölçüde yetki verilmemesi için siyasi açıdan tartışmalı kararlara imza atmış, yargıya yeni gelen hükümetin önüne engel çıkarabilecek Federalist yargıçlar atamak için Kongre’yle birlikte yasa değişikliğine giderek 58 yeni yargıç pozisyonu oluşturmuş, hepsine de yandaş Federalistleri aday göstermişti. Adams bununla da yetinmemiş, en güvendiği adamı İçişleri Bakanı John Marshall’ı, Yüksek Mahkeme Başyargıçlığı’na aday göstermiş, Marshall yeni başkan göreve başlayana kadar hem İçişleri Bakanı hem de Yüksek Mahkeme Başyargıçlığı görevini aynı anda üstlenmişti. 

İşte bu nedenle 3 Mart’ı 4 Mart’a bağlayacak gece hem İçişleri Bakanı hem de Yüksek Mahkeme Başyargıcı olan John Marshall, harıl harıl mektupları hazırlıyor, geceyarısından sonra göreve başlayacak yeni başkandan önce Adams’ın devletin bekası için yürüttüğü bu hızlı kadrolaşmanın son etabını tamamlamaya çalışıyordu.

1800 seçimlerinin galibi Demokrat-Cumhuriyetçi Thomas Jefferson

Fakat dönemin teknolojik ve lojistik koşulları elvermedi ve Marshall masasında bulunan atama kararlarının hepsini tebliğ ettiremedi. Saatler 00.00’ı gösterdiğinde Marshall, Senato onayından bir gün önce geçen ve kendisince imzalanan 58 atama kararından 54’ünü tebliğ ederken 4 atama kararını masasında bırakmış, İçişleri Bakanı olarak görev süresi sona ermişti. Yeni gelen başkan Thomas Jefferson hemen yeni İçişleri Bakanı olarak James Madison’ı atadı ve masada kalan atama kararlarının tebliğ edilmemesini emretti.

Atama kararı kendisine tebliğ edilmeyen Federalist yargıç adaylarından biri de Marylandlı tüccar William Marbury’di. Marbury’nin herhangi bir hukuk eğitimi veya tecrübesi yoktu, Adams’ın devleti anti-Federalist “bölücülere” bırakmamak için atadığı emir erlerinden biriydi. 54 arkadaşının göreve başlaması üzerine sinirlenen bu hırslı hüccar, Yüksek Mahkeme’nin yazılı emir vermesini öngören bir kanuna dayanarak yeni İçişleri Bakanı’na dava açtı, masada kalan kararın kendisine tebliğ edilmesini talep etti. 

Why Marbury Matters
Marylandlı tüccar William Marbury

Böylece söz konusu uyuşmazlık döndü dolaştı; atama kararını hızlı bir şekilde tebliğ etmeyerek her şeye sebep olan eski İçişleri Bakanı, yeni Yüksek Mahkeme Başyargıcı John Marshall’ın önüne geldi.

Marshall’ın işi zordu. Yüksek Mahkeme’ye yazılı emir verme yetkisini veren kanuna uygun olarak yapılan başvuruyu kabul ederse Kongre’deki çoğunluğu da ele geçiren Demokrat-Cumhuriyetçileri öfkelendirecek, Kongre çoğunluğunun kendisi dahil Yüksek Mahkeme yargıçlarını görevden almasının önünü açacaktı. Diğer bir yandan eğer Marbury’nin talebini tamamen haksız bulursa kendi hatasını telafi edemeyecek, kendi partisini kızdıracaktı. 

Pragmatik bir entellektüel olan John Marshall’ın bu zor ikilemde bulduğu orta yol, Ahlatlıbel’de bulunan Anayasa Mahkemesi’nin varlığını, birçok anayasa hukukçusunun uzmanlık ve meslek sahibi olmasını sağlayan anayasa yargısının doğmasına sebep oldu. Marshall başkanlığındaki Yüksek Mahkeme, Marylandlı tüccarın yazılı emir talebinin kanuna uygun olduğuna, fakat söz konusu kanunun Yüksek Mahkeme’nin yetkilerini sınırlı bir şekilde sayan ve yazılı emir yetkisini zikretmeyen anayasaya aykırı olduğuna ve bu anayasaya aykırı kanunların Yüksek Mahkemece ihmal edilmesi gerektiğine hükmetti. Marbury’nin talebi haklıydı, fakat talebinin dayandığı kanun anayasaya aykırıydı, bu nedenle talebin yerine getirilmesi, İçişleri Bakanlığı’na atama kararının tebliğ edilmesine ilişkin emrin Yüksek Mahkemece verilmesi mümkün değildi. Marshall hem Marbury’e “haksızsın” dememiş, hem de Kongre’deki düşmanlarını öfkelendirmemişti. 

Böylece ülkenin temel meselelerinde uzlaşamayan iki siyasi kutbun kadrolaşma mücadelesi, hırslı bir tüccarın yargıç olma hevesi ve John Marshall’ın orta yolculuğu sayesinde, hem ABD hem dünya anayasa yargısı ile, anayasaya aykırı kanunları iptal/ihmal etme yetkisini haiz güçlü Anayasa Mahkemeleriyle tanıştı. 

“Marbury v. Madison” kararı, anayasadan sonra ABD’nin saf başkanlık sistemini ve kuvvetler ayrılığını pekiştiren ikinci bir kurucu metni gibiydi. Bu kararın açtığı yolda Yüksek Mahkeme ve diğer federal mahkemeler, Kongre’nin çıkardığı kanunların, Başkan’ın imzaladığı başkanlık kararnamelerinin denetlendiği, yasama ve yürütmenin dengelendiği güçlü bir yargı organına dönüştü. 

Alexander Hamilton | American Battlefield Trust
En çalışkan kurucu babalardan New York delegesi Alexander Hamilton

Aslında yasama ve yürütmenin yanında bağımsız ve güçlü bir yargı organının olması fikri ABD için pek de yeni değildi. ABD’nin kurucu babalarından Alexander Hamilton, ABD anayasasının kabul sürecinde yazdığı propaganda metinlerinden biri olan 78 numaralı Federalist Yazı’da yargının anayasaya aykırı kanunları geçersiz ilan etme gücünü haiz olması gerektiğini belirtmiş, yargı, yasama ve yürütme erklerinin tek elde toplanması durumunda özgürlüklerin askıya alınacağı hususunda yıllar öncesinde ülkesini uyarmıştı.

Zira Birleşik Krallık kralının ve parlamentosunun, kolonilerin temsili olmadan saldığı vergilere, haksız özel mülk gasplarına ve hukuksuz soruşturmalarına karşı ayakalanan Amerikalılar; sadece krala değil, temel ilkelere aykırı kanunlar çıkaran parlamentoya da karşı isyan etmiş, yeni kurdukları siyasi düzende ne başkanın liderliğindeki yürütmeye ne de halkın temsil edildiği Kongre’ye tam olarak güvenmişti. Bu nedenle ABD anayasası, sert bir kuvvetler ayrılığına dayandırılmış, yasama, yürütme ve yargının birbirini deneletlediği, yeri geldiğinde anayasal ilkeler uyarınca durdurduğu bir “güvensizlik” sistemi oluşturmuştu. Senato, başkanın atamalarını onaylıyor; Kongre’nin yasaları başkanın onayından geçiyor, yargı ise her organın kararını denetliyordu. Her kurum karşılıklı bir denge ve denetim içerisinde bağımsızlıklarını koruyordu. 

Founding Fathers | List, Achievements, & Religion | Britannica
Kurucu babalar yeni anayasayı tartışıyor

Krala karşı isyan ederek yoktan bir Cumhuriyet kuran kurucu babalar, yeni bir kralın ABD’nin başına gelmesini engellemek için ellerinden geleni yapmış, zamanın ruhuna çok erken tartışmalar yürütüp dünyanın ilk modern yazılı anayasasını kaleme almıştı. 

Kurucu babalar her şeyi öngörmüştü, fakat anayasaya mahkemece suçlu bulunanan birinin ABD başkanı seçilemeyeceğine dair bir hüküm koymayı ihmal etmiş, büyük ihtimalle böyle birinin zaten halkın desteğini alamayacağını düşünmüştü. 

Ne trajik ki tam bir ay önce ikinci kez göreve başlayan ABD Başkanı Donald J. Trump, hem kurucu babaların iyi niyetli iyimserliğini ters yüz etti hem de hepsini teker teker mezarında ters döndürecek hamlelere imza atarak kendisini “kral” ilan edecek kadar ileri gitti. 

Elbette Trump’ın ve Beyaz Saray’ın bu “krallık ilanı” bir şaka. Trump’ın memleketi New York City’de eyalet valisinin itirazına rağmen araç yoğunluğunu azaltmak için konulan bir trafik vergisini kaldırtması sonucunda Demokrat Partililerin yönettiği eyaletlerle dalga geçmek için yapılan kötü bir mizah. 

Fakat iş bu kadar basit değil. Zira Trump, göreve başladığı bir aylık bu kısa sürede sadece yaptığı soğuk şakalarla değil, sistematik ve seri hamleleriyle ciddi bir şekilde rejimi değiştirmeye başladı bile.

Sadece başkan değil, rejim de değişiyor

Watch: Donald Trump Made A 'Biblical Error' As He Took Oath As US President

Aslında Trump, çok daha öfkeli ve intikam dolu bir şekilde başladığı ikinci döneminin fragmanını 20 Ocak’taki yemin töreninde gösterime sokmuş, anayasaya bağlılılık yemini ederken korku filmi karakteri gibi giyinen First Lady’nin tuttuğu İncil’e elini basmamıştı. Trump İncilsiz yemin eden ilk başkan değildi, örneğin daha önce John Quincy Adams da bir hukuk kitabına elini basarak göreve başlamıştı. Fakat Trump önünde İncil bulunmasına rağmen elini basmayan ilk başkan olmuş, aslında tek ayağı havada yemin etmişti.

Yine de Trump’ın anayasaya bağlılığını kuru bir yeminle değerlendirmek biraz naif. Zira Trump, ilk başkanlık dönemini anayasal düzene başkaldırarak sona erdirmiş, kendi atadığı yargıçlar ve seçim yetkilileri tarafından onaylanan meşru bir seçimi soyut hile iddialarıyla reddetmiş, sonuçları tersine çevirmeye çalışmış, sonuçların iptal edilmesi için destekçilerini seçimlerin tasdik edildiği Kongre oturumuna yönlendirmiş, kendi başkan yardımcısı Mike Pence’ten anayasaya aykırı şekilde sonuçları reddetmesini istemişti. 2024 seçim zaferi sonrasında Trump hakkındaki 6 Ocak 2021 Kongre baskını yargılamaları düşürüldü, fakat bu olay Trump’ın zihin dünyası için önemli bir milat.

Trump ve seçmenlerinin büyük bir çoğunluğu, 2020 seçimlerinin Biden tarafından kazanıldığına inanmıyor, bu seçimleri hileli buluyor. Bu nedenle 2020-2024 arasındaki Biden hükümetini meşru olarak görmüyor. Tam da bu nedenle Trump adeta bir “işgal hükümeti” sonrası göreve gelmiş “kurucu bir lider” edasıyla hareket ediyor.

Tam da bu yüzden göreve şu cümlelerle başladı “Son seçim başarım bana korkunç bir ihaneti tamamen tersine çevirme ve insanlara inançlarını, zenginliklerini, demokrasilerini ve özgürlüklerini geri verme yetkisi veriyor.  Bu andan itibaren Amerika’nın düşüşü sona ermiştir.”

Trump önceki yönetimi, gayrimeşgu, işgalcilerle iş birliği yapan bir hükümet olarak tanımladığı için aslında sadece önceki kurallara dayanan yeni bir hükümet kurma hevesiyle değil, “gerçek Amerika’ya” yakışan yeni bir rejim tesis etme hırsıyla hareket ediyor.

Bu nedenle ilk yaptığı işlerden biri önceki yönetimin “siyasi gerekçelerle” hapse attığını iddia ettiği 6 Ocak Kongre baskını faillerini affetmek oldu. Önceki başkanların aksine sadece bir önceki yönetimin temel yönetimlerini iptal veya revize etmek yerine, tamamen yeni kararnameler imzaladı.

A graph of blue squares

AI-generated content may be incorrect.

Son dönemdeki ABD başkanlarının  ilk 100 günde imzaladığı kararname sayısını gösteren çizelge

Trump daha bir ayını doldurmadan 68 kararname imzalayarak önceki başkanların ilk 100 günde imzaladığı kararname sayısına fark attı.

Trump’ın bütün hamleleri ve tavrı “rejimi değiştirmeye” yönelik. Nitekim seçim döneminde de Trump yandaşları, ABD milli marşı ve bayrağını Trump ve 6 Ocak Kongre Baskını sembolleriyle revize etmiş, kendi siyasi görüşlerine göre ayarlamış, hatta muhafazakar bir Yüksek Mahkeme yargıcının eşi bile evinin bahçesine Trumpçılar gibi ters bir ABD bayrağı asmıştı. Bu milli sembollerin ters yüz edilmesi, Trump’ı durdurmaya çalışan müesses nizam Amerikasına yönelik bir tepki olarak gelişti. Trump da bu tepkiyi temel alarak her seferinde bu müesses nizam Amerika’yı yok edeceğini söyleyerek mitinglere çıktı, seçmen desteğini konsolide etti.

İmzaladığı kararnameler ile ABD’nin birçok konudaki resmi politikasını değiştirdi: siyahlara, kadınlara, eşcinsellere ayrımcılık yapılmaması ve yeri geldiğinde pozitif ayrımcılık uygulanmasını öngören DEI (Çeşitlilik, Eşitlik ve Kapsayıcılık) politikası terk edilmesi, ofislerin kapatılması, Dünya Sağlık Örgütü ve Paris İklim Andlşaması’ndan çıkılması, Elon Musk liderliğinde kamu harcaması ve personel sayısının kısılmasından sorumlu Verimlilik Departmanı’nın kurulması, transların ordu ve kadın spor takımlarındaki varlığının kısıtlanması, sınır politikasının değişmesi, sınır dışı işlemlerinin artması vb.

Trump daha önce detaylı bir şekilde hazırladığı kararnameleri imzalayarak seçim kampanyasında verdiği sözleri hızlıca tuttu. Fakat bunun da ötesinde, Kongre’nin Senato ve Temsilciler Meclisi’nde partisinin çoğunluk olmasına rağmen ülkeyi kararnamelerle yönetme hevesi taşıdığını da gösterdi.

Make Kararname Great Again!

Trump’ın büyük bir seronomi ve medya ilgisiyle imzaladığı kararnamelerinin birçoğu temenni boyutunda. Fakat bu tür kararnameler bile önemli. Örneğin, ilk imzaladığı kararnamelerden birinde Trump ABD hükümeti nezdinde sadece erkek ve kadından oluşan iki biyolojik cinsiyeti kabul ettiğini açıkladı: “Kadınlık, döllenme sırasında büyük üreme hücresini üreten kişinin; erkeklik ise döllenme sırasında küçük üreme hücresini üreten kişinin cinsiyetidir.”.

Trump’ın bir bilim insanı edasıyla yaptığı bu tanım uyarınca elbette, kısırlık nedeniyle sperm veya yumurta üretemeyen binlerce erkek ve kadın cinsiyetlerinden mahrum kalmadı; fakat Trump erkek ve kadın tanımlarını dahi düzenleyebilecek ölçüde her alana müdahale edebileceğinin sinyalini verdi. Aynı kararda yine Yüksek Mahkeme’nin cinsel yöneliminin ve kimliğin de anayasadaki cinsiyet ayrımcılığı kapsamında da korunacağına dair kararının farklı bir şekilde yorumlanması öngörüldü ve bunun üzerine translara yönelik ayrımcı politikalarla mücadele birçok federal kurum tarafından terk edildi.

All of Trump's executive orders from Week 1 : NPR

Trump sadece kararnamelerle cinsiyet tartışmalarına girmekle yetinmedi, ayrıca önceki başkanların aksine anayasanın açık hükmüne aykırı bir kararname imzalayarak ülkede doğanların anne ve babalarının yasal yollarla ABD’ye girmiş olması durumunda ancak vatandaşlık alacağını öngördü. Yüksek Mahkeme’nin içtihadına ve anayasanın lafzına aykırı olarak imzaladığı bu kararnameyle daha ilk günden anayasaya karşı savaş açtı. Bir göçmen ülkesi olan ABD’nin en temel kuralını askıya almaya çalıştı.

Trump’ın kararnamelerinden koskoca bir körfez bile etkilendi. Trump “Meksika Körfezi”nin adını “Amerika Körfezi” yaptı, Trump’ın hizasına giren teknoloji şirketlerinden Google kararın gereğini hemen yerine getirirken ülkenin en büyük haber ajansı Associated Press bu isim değişikliğini kabul etmediği için Oval Ofis’e ve başkanlık uçağına girip soru sorma hakkını kaybetti.

Elbette körfez isimlerinden, cinsiyet tanımlarına kararnameleriyle yeni bir rejim inşa etmeye çalışan Trump’ın elinde başka araçlar da var.

İndirilen tablolar, açılan soruşturmalar, 15 dakikalık mülakatlar

Rejim değişikliği kamu kurumlarına da yansıdı. Esad sonrası portrelerin indirildiği Suriye’yi andıracak şekilde Trump göreve başlar başlamaz ilk döneminde farklı görüşleri paylaştığı için karşı karşıya geldiği ABD Genelkurmay Başkanı Mike Milley’in Pentagon’daki resmi portresini sessizce duvardan indirdi, çivi izlerinin üstü duvar rengiyle boyandı.

Trump geçmiş dönemde karşı karşıya geldiği isimlerin tablolarını indirmenin ötesinde, Dr. Fauici dahil birçok eski kamu görevlisinin koruma ekiplerini geri aldı, bunu da büyük bir kamuoyu duyurusuyla yaparak adeta bu isimleri hedef gösterdi.

ABD’nin RTÜK’ü denebilecek (tabii ki daha az yetkili ve daha az güçlü) Federal Yayıncılık Komisyonu’nun başına atanan Trumpçı Brendan Carr, hızlı bir şekilde kanallara taraflı yayın yaptığı gerekçesiyle soruturma açtı, Trump’ın ekibi medya organlarına ve gazetecilere yüksek miktarda tazminat davaları açmaya başlayarak “uzlaşı” yoluyla birçok kurumu dize getirme stratejisini başlattı.

Trump, başkentin en büyük ve yoğun gösteri merkezi olan Kennedy Center’ın Demokrat Partili yönetim kurulu üyelerini kovdu ve kendisini bu federal sanat merkezinin başkanı olarak atadı. Bundan sonra sergilenecek oyunların “liboş” olmayacağını söyledi. İlerleyen günlerde 6 Ocak Kongre baskınına katılanlardan oluşan bir koronun burada gösteri yapacağı bile konuşuluyor. Trump bu gösteri merkezindeki en ufak tiyatro oyununa bile karışarak kendi ideolojisi doğrultusunda sahneyi kurma hevesinde.

Elon Musk says DOGE will delete itself. Here's when it will happen

Bütün bunların ötesinde Trump’ın yeni devletinin miyenk taşı, Elon Musk’ın Verimlilik Departmanı. Musk’ın devlet çalışanı olmayan yazılım mühendisi “kanzi ergen” danışmanları farklı bakanlık ve devlet kurumlarında tecrübeli diplomatlar ve bürokratlarla 15 dakikalık mülakatlar yapıyor, ne iş yaptıklarını teker teker dinliyor. Bunun sonucunda Verimlilik Departmanı ilgili kurumun başına yeni atanan Trumpçı idareciye işten atılacakların listesini veriyor. Şu ana kadar 75 bin federal kamu görevlisi, önden tazminat alıp gönüllü bir şekilde işten çıkma teklifini kabul etmiş durumda. Trump yönetimi bunun dışında şimdilik çoğu deneme süresinde olan yaklaşık 10 bin kamu görevlisinin işine son verdi. Trump seçim döneminde Demokratlara yakın olduğu gerekçesiyle en az 100 bin kamu görevlisini toplu bir şekilde ihraç edeceğini açıklamış, bunun için farklı bir yorum tekniği ile anayasaya aykırı bir yöntem kullanacağı özellikle Project 2025 ekibi tarafından vurgulanmıştı. Bunun ilk sinyali federal idari kurumların denetiminden sorumlu 17 denetçinin Kongre’ye 30 gün önceden bildirim yapılmadan işten çıkarılması oldu. Trump yasaya aykırı bir yöntem izleyerek kamu görevlilerini işten çıkarma ve yerlerine seçim döneminde hazırlamaya başladığı sadık Trumpçılardan oluşan isimleri getirme sürecini başlattı bile.

Elon Musk’ın hiçbir Senato onayından veya sorgusundan geçmeden yemin etmeden başladığı bu görev kapsamındaki yetkileri oldukça geniş. Hiçbir sorumluluğu olmamasına karşı, en kritik bakanlıkların kozmik odalarına, milyonlarca Amerikalı’nın adresinin, isminin yer aldığı vergi verilerine bile erişim sağladı. Musk ve ekibinin bu verilere erişimine karşı çıkan yetkililer ise işlerini kaybediyor. Bunun en trajik örneği, ABD’nin Kızılay’ı USAİD’de yaşandı. USAİD yetkilileri Musk’ın erişimine karşı çıkınca önce işlerini kaybetti, ardından Musk ve Trump USAİD’in kapatılma sürecinin başladığını söyledi. Dünya çapında milyonlarca insana sağlık yardımı yapan bu kurum ABD’nin yumuşak güç ve etki politikasının da sona erdiği anlamına geliyor. Türkiye’de iktidara gelen birinin TİKA veya Kızılay’ı kapatması ne kadar radikalse USAİD’in kapatılması da o kadar radikal. Zira bugüne kadar USAİD, Cumhuriyetçi veya Demokrat neredeyse bütün siyasetçilerin desteklediği müesses nizamın üzerinde uzlaştığı bir kurumdu.

Trump yönetimi sadece bununla yetinmiyor. Yeni yayınladığı bir kararname ile yasaları yorumlama yetkisinin sadece kendisi ve Adalet Bakanlığınca kullanılacağını belirtti ve böylece geçmişten bugüne yasaları yorumlayarak yetki alanlarını adım adım arttıran bağımsız idari kurumların yetkilerinin kırpılması sürecini başlattı. Bu idari kurumlar rekabet kurallarından tüketicinin korunmasına, işe alımlardaki ayrımcılıkların engellenmesinden sigorta şirketlerinin denetlenmesine birçok alanda faaliyet gösteren önemli denetim organları. Trump seçim döneminde desteğini aldığı Musk gibi sermayedarları memnun etmek için hem devleti dönüştürüyor hem de küçültüyor, gündelik hayat ve şirketler üzerindeki varlığını yavaş yavaş siliyor.

Biden döneminde de göçmenler sınır dışı ediliyordu, fakat Trump döneminde suç işlediği iddia edilen kaçak göçmenler kesin bir mahkeme kararı olmadan Guantanamo’daki askeri hapishaneye yollanıyor, Beyaz Saray zincirlenmiş göçmenlerin videolarını “zincir sesinin tadını çıkarın” diyerek paylaşıyor, kaçak göçmenleri kabul etmeyen Kolombiya gibi ülkelere gümrük vergisi tehdidi savruluyor.

A person in a police uniform

AI-generated content may be incorrect.

Trump’ın İçişleri Bakanı Kristi Noem, üniformasını giyerek New York’taki “kaçak göçmen avına” katılıyor: “çöp torbalarını sokaktan toplayacağız.”

Trump’ın bu radikal rejim değişiklikleri sadece Amerika’yı değil, dünyayı da etkileyecek düzeyde.

“Amerikan İttihatçılığı”

Trump, “işgal sonrası” göreve gelen ve ülkesini kurtarmaya çalışan bir lider edasıyla geçmişten bugüne ABD’nin müttefikleri ve rakipleri tarafından haksızlıklara uğradığına inanıyor. Kanada ve Meksika ile ticarette ABD’nin kaybeden taraf olmasını, NATO’ya ve Ukrayna’ya Avrupa’dan fazla para verilmesini, serbest ticaret anlaşmaları ile Çin’e alan açılmasını kabullenmiyor. Bu nedenle göreve gelir gelmez haksızlık olarak gördüğü bu ilişkileri dengelemeye odaklandı. Kanada ve Meksika’ya yönelik gümrük vergisi tehditleri, Panama Kanalı’ndaki Çin etkisinin ve yüksek geçiş ücretlerinin azalması için ileri sürdüğü işgal kozu, doğal kaynakları nedeniyle ve Avrupa’nın bugüne kadar ABD’yi sömürdüğü gerekçesiyle Grönland’ı satın alma isteği bunlara örnek.

Ukrayna’ya verilen milyonlarca dolar karşılığında olası bir barışta ülkenin değerli yeraltı kaynaklarının ABD şirketlerine verilmesi isteği, hatta Gazzelilerin tehcir edilerek bölgenin ABD’ye devredilmesine dayanan soykırımcı planı da bu düşünce dünyasının bir yansıması. Trump, Ukrayna ve İsrail’e verilen paranın karşılığını görmek istiyor. ABD’nin yeni kurulan dünya düzeninde daha fazla hakkının yenmesini, girdiği ilişkilerde hep “veren” taraf olmasını geride bırakıp sert gücünü göstererek aslan payını alan taraf olmanın peşinde.

Çin ile ticari ilişkileri dengelemek, Çin’e giden fabrikaların geri dönmesini sağlamak, ABD’nin müttefiklerinin ülkeye yatırım yapmasını şart koymak da “işgal hükümetinin” geçmiş icraatlerini telafi etmeye yönelik bir hamle.

Bunun bir adım ötesi ise yakın bir zamanda yapılması öngörülen müfredat değişiklikleri olacak. Büyük ihtimalle Eğitim Bakanlığı, Musk tarafından kapatılmadan önce müfredatdaki “olumsuz ABD yorumları” olarak görülen kölelik, siyah hak ihlalleri, Yerli Amerikalılara yönelik katliamların çıkarılması için okullara baskı kuracak, tipik bir bakanlık-okul yetki tartışması yaşanacak. Trump bu yeni hikayesini ve “büyük Amerika” rüyasını geçmişi yeniden yazarak, geleceği de şekillendirerek genç nesillere aşılamak isteyecek.

Trump hem içte hem dışta bu tür radikal hamleler yaparken ötekleştirdiği kesimleri de önceki dönemine göre çok daha dar tutuyor, çok daha pragmatik bir şekilde davranıyor.

Daha renkli bir Trump, daha dar bir “öteki”

Trump önceki döneminde Hispaniklere, Müslümanlara ve kadınlara yönelik çok daha sert söylemlerle tepki çekmiş, ABD’nin geniş bir kesimine seslenememişti. Fakat Trump 2.0 farklı. 2024 seçimlerinde Trump, New York, New Jersey gibi Demokratların güçlü olduğu yerlerde ciddi bir oy artışı yakalamakla yetinmedi, aynı zamanda Hipsanik erkeklerin çoğunun oyunu kazandı, genç erkeklerde ciddi bir oran yakaladı, siyahlar nezdinde oy yükseltti, Michiganlı Müslümanların desteğini kazandı.

Bu nedenle “gerçek Amerikalı” olarak gördüğü homojen millet tanımını da geniş tutuyor. Eşcinsellere değil, translara; göçmenlere değil, kaçak göçmenlere, kadınlara değil, feministlere, Müslümanlara değil, Filistin için sokağa çıkan yabancı üniversite öğrencilerine, siyahlara değil, siyah hak savunucularına karşı.

Hazine Bakanı ve Grenell gibi yakın danışmanları eşcinsel, birçok Hispanik siyasetçiyle birlikte çalışıyor, dünürü Boulos ailesi aracılığıyla Müslüman toplumuyla iletişime geçiyor. Sadece seçmenleri değil, yakın ekibi de artık çok çeşitli. Bu nedenle ABD’nin kendisine oy vermeyen yarısını değil, çok sinsi bir şekilde çok az sayıdaki bir grup insanı ötekileştiriyor. Trans sporcuların sayısı çok çok azken, kadın takımlarına trans kadınların alınmasının yasaklanma kararını büyük bir dönüşüm olarak tanıtıyor, kadınlarla birlikte bu kararnameyi özel bir törenle imzalıyor.

Trump signs order that seeks to ban transgender athletes from women's sports  | TPR

Bu da devlet nezdinde yürüttüğü bu rejim değişikliğinin sürdürülebilir olmasını sağlıyor. Bu nedenle ilk yapılan anketlere göre Trump’ın görev onayı oldukça yüksek, CBS News’e göre %53. Trump toplumun en kenarda kalmış, toplumun belki de çoğunluğunun önyargılı olabileceği grupları hedef seçerek stratejik bir şekilde “ötekisini” kurguluyor.

Kimse trans bireylerin, kaçak göçmenlerin hukukunu hakkını savunmak için kendini öne atmazken; Trump bu “marjinal” gruplar üzerinden yavaş yavaş yürütme yetkisini genişletiyor, hukuksuz ve ayrımcı uygulamaları kısık ateşte normalleştiriyor.

Bugün zincirler kaçak göçmenlere takılıyor, fakat Trump’ın en büyük seçim vaatlerinden birinin muhaliflerini hapse atmak olduğu hızlı bir şekilde unutuluyor. Bu nedenle de birinci döneminin aksine sokağa çıkan, geniş çaplı gösteri düzenleyen pek kimse yok. Fakat Trump’ın yeni FBI direktörü Kash Patel açıkça FBI’nin “liberal” ajanlardan temizleneceğini ve istihbarat örgütünün Trump muhaliflerine karşı kullanılacağının sinyallerini verdi bile. Hatta Adalet Bakanı, Patel’i göstererek “Trump karşıtlarının” korkması gerektiğini de belirtti.

Chuck Schumer - latest news, breaking stories and comment - The Independent

Bu karamsar atmosferde sadece 80’ine dayamış Demokrat Partili müesses nizam politikacılar bastonlarıyla bakanlıkların önüne gidip içeri girmeye çalışıyor, “kazanacağız” gibi klişe sloganlar atarak 10-20 kişilik gösterilere liderlik ediyor. Seçim hezimetinden sonra kalan enerjisini kendini yenilemeye harcamaktan aciz bir Demokrat Parti, toplumsal muhalefetin de nefesini kesiyor.

Trump’ın kral olmasını durdurabilecek nadir engel ise kurucu babaların mirasının terekesi, yani yargı, kuvvetler ayrılığı, katı bir anayasa ve federalizm.

Başkan babanın kral olup olmayacağına, rejimi kalıcı bir şekilde değiştirip değiştirmeyeceğine işte bu terekenin Trump karşısında vereceği sınav belirleyecek. 

Trump’a bela üçüzler: Yargı, anayasa ve federalizm

Elon Musk’ın Hazine Bakanlığı verilerine erişmesinden, çeşitli kurumlara verilen kamu desteklerinin ikinci bir emre kadar durdurulmasına kadar birçok girişim özellikle eyaletlerdeki Demokrat Partili eyalet savcıları tarafından federal mahkemelere taşındı. ABD Anayasası’nı temel alan eyaletler, Trump’ın kararlarından etkilendiklerini ileri sürerek bu kararları iptal ettirmeye çalışıyor. Federalizm bu açıdan, birçok Demokrat Partili eyalete Trump döneminde ayakta kalma ve hukuki çerçevede karşı çıkma imkanı tanıyor. Fakat Trump yönetimi, bilinçli bir tercih yaparak daha ilk aydan yargı kararlarına uymayacaklarının sinyalini verdi. Rhode Island’daki federal bir yargıcın çeşitli kurumlara verilen federal maddi desteğin kategorik olarak durdurulmasını hukuka aykırı bulup yürürlüğü durdurması kararına uymadı, bunun üzerine federal yargıç kararına uyulmasına yönelik yeni bir karar yayınladı.

Trump yönetimi bunun üzerine hemen yargıçları hedef almaya başladı. Elon Musk bu yargıçların görevden azledilmesi gerektiğini söylerken, ABD başkan yardımcısı JD Vance “yargı vesayetini” eleştirdi ve yargıçların yürütme erkine karışamayacaklarını açıkladı.

Resim

Bunun üzerine Temsilciler Meclisi’ndeki Trumpçılar, Trump’ın kararlarının hukuka aykırı olduğuna hükmeden federal yargıçların azledilmesi için önerge verdi. Bir federal yargıcın azledilmesi için Senato’nun 2/3’ünün oyu şart, bu nedenle bu seçenek imkansız. Fakat birçok yargıç, isimlerinin Musk başta olmak üzere Trumpçılarca yayılması üzerine tehdit almaya başladıklarını ve güvenliklerinden endişe duyduklarını belirtiyor. Trump dünyasının doğrudan yargıçları isimleriyle hedef alıp “Demokrat Partili” olarak yaftalaması yargıçların cesur karar vermesini engelleyebilir. Tabii ki ABD’de yargıçların liberal/muhafazakar olarak göreve atanmaları ve siyasi bir değerlendirme ile seçilmeleri bu tür bir kamplaşmayı doğal olarak uzun bir süredir besliyor, fakat Trump yargıçlarla isim isim polemiğe girerek alışılmış bir gerilimi bir üst noktaya taşıdı, bizzat yargı erkinin sınırını ve haddini çizen farklı bir “rejim” önerisi sundu.

Trump ve Trumpçılara göre, yargı organı halkın seçtiği yürütme erkinin kararlarını denetleme “haddine” sahip değil. Zaten ABD’de doğum hakkı kararından da görüldüğü üzere Trump kararlarının anayasaya aykırı olduğunu düşünmüyor, Trump bizzat kendisi anayasayı farklı yorumluyor ve yaptığı her şeyi anayasanın farklı bir yorumuna dayandırmaya çalışıyor. Bu nedenle Napolyon’a atfedilen korkunç bir sözü paylaşarak bu görüşünü de rahatça ortaya koyuyor.

Resim

Trump: “Ülkesini kurtaran kişi yasaları ihlal etmiş sayılmaz” Trumpçı bir hesap: “Amerikan halkı sizinle. Siz yaşayan anayasasınız.”

Trump’ın “yürüyen anayasa” olup olmadığını ise üçüncü kez başkan olma mücadelesi belirleyecek. Trump sık sık 2028’de bir daha aday olmak istediğini ima ediyor. Anayasanın hükmü açık, bir kişi “en fazla iki kez ABD başkanlığına seçilebilir”. Trumpçılar şimdiden bu anayasa maddesinin değiştirilmesi için lobi faaliyetlerine başladı. Trump’ın eski danışmanlarından ve en etkili podcast yayıncılarından Steve Bannon bu hafta konuştuğu muhafazakarlar konferansında Trump’ın 2028’de aday olmasını istedi ve konuşmasını Nazi selamıyla kapadı. A sign with a person's head

AI-generated content may be incorrect.

Trumpçıların, anayasayı değiştirmesi zor. ABD anayasası katı bir anayasa. Değiştirilmesi için eyaletlerin 2/3’ünün onayı şart. Fakat Trump ilk bir ayında olduğu gibi anayasayı kendince yorumlarsa, kendisine sadık birisinin 2028’de başkan adayı, kendisinin ise başkan yardımcısı olması, sonrasında başkanın istifa etmesiyle başkanlığa gelmeyi zorlayabilir, ya da bugünkü Elon Musk’ın rolü gibi 7/24 Oval Ofis’te olan etkin bir danışman olarak bir sonraki başkana “kayyım” gibi eşlik edebilir. Bütün bu anayasaya aykırı veya etrafından dolanmaya çalışan hamlelerin dokuz üyesinden altısının muhafazakar olduğu Yüksek Mahkemece nasıl karşılanacağı muğlak. Yüksek Mahkeme, kürtaj hakkında olduğu gibi birçok önemli konuda içtihadını değiştirebilir. Nitekim geçen sene, adeta Trump’a hazırlık yaparak ABD başkanının yürütme yetkisini kullandığı her durumda istisnasız bir cezai dokunulmazlığı olduğuna hükmetmiş, liberal yargıçlar “bu karar sayesinde suikast emirleri nedeniyle bile hiçbir başkan yargılanamaz” diyerek kürsüden telaşlı bir şekilde karşıoylarını açıklamıştı.

Justices

Trump sınavına giren bir başka Amerikan kurumu: Yüksek Mahkeme yargıçları

ABD’nin katı kuvvetler ayrılığında yargının vereceği bağımsızlık ve varlık mücadelesi önemli. Zira bu kuvvetler ayrılığının yasama kanadı bu sefer güçsüz. İlk döneminde Trump’ın önüne en çok engeli kendi partisi ve Trump karşıtı Cumhuriyetçiler çıkarmıştı. Trump 2020 seçimlerinden sonra seçim sonuçlarını reddetti ve “meşru” başkan edasıyla eyalet eyalet gezerek hem 2024 seçim kampanyasına başlamış hem de kendisine muhalif olan Cumhuriyetçilerin önseçimlerinde rakiplerini desteklemişti. Bu cadı avından en güçlü müesses nizam Cumhuriyetçilerden biri olan Liz Cheney dahil birçok isim muzdarip olmuştu.

Bu nedenle 2024 seçimlerinden sonra Senato ve Temsilciler Meclisi’nde Trump muhalifi Cumhuriyetçiler az. Halbuki Cumhuriyetçiler Temsilciler Meclisi’nde 3, Senato’da ise 4 sandalyeyle çoğunluk. Fakat Elon Musk, milyonlarca dolarıyla Trump’ın atama kararlarına karşı çıkan, onu eleştiren senatörlerin, temsilcilerin rakiplerine bağış yapacağını ve 2026 ara seçimlerinde kaybettireceğini açıkladı. Böylece Tulsi Gabbard, Patel, Kennedy gibi radikal isimler dahi neredeyse firesiz bir şekilde Senato onayından geçti.

Bu nedenle parti içi demokrasiyi ve müzakereyi siyasetin finansman dengelerini ters yüz ederek değiştiren Trump’a yasama organlarının çıkardığı bir zorluk şimdilik yok. Bu durum değişebilir. Zira 2026’da ara seçimler var. Demokratların bir iki sandalye kazanması bile yeterli olabilir.

Kuvvetler ayrılığı her ne kadar Trumpçılık ile zedelense de, dikey kuvvetler ayrılığı yani federalizm dimdik ayakta. Eyaletlerin cumhurbaşkanı sayılabilecek Demokrat Partili valiler, Trump’ın her kararına karşı aksiyon alıyor, davalar açıyor, bu kararların uygulanmasını geciktirmek için elinden geleni yapıyor. Federalizm, tek adam rejiminin oluşmasını büyük ölçüde engelliyor. Trump’ın bu nedenle bir sonraki hamlesinin eyaletlere yönelik olacağını kestirmek kolay.

Nitekim Trump dün eyalet valilerini Beyaz Saray’da ağırladığı bir toplantıda kameraların önünde trans kadın sporcuların kadın takımlarına alınmaması kararını uygulamayacağını söyleyen Maine’nin Demokrat Valisi ile polemiğe girdi, Vali eyalet ve federal yasalara uyacağını belirtince Trump “biz federal yasayız” dedi ve valiyi federal bütçe yardımının kesilmesiyle tehdit etti. Maine Valisi ise “mahkemede görüşürüz” diyerek sert bir karşılık verdi.

Aslında Trump’ın New York’taki bir trafik ücretinin kaldırılmasına müdahil olması ve bunun kaldırılmasını sağlayınca da kendine “kral tacı” giydirmesi federalizme yönelik vurduğu ilk fiskeydi. Bu nedenle pek popüler bir isim olmayan New York valisi Demokrat Partili Kathy Hochul’un “New York 250 senedir bir krala tabii değil ve olmayacak” açıklaması Trump ve federalizm kavgasının ilk kurşunu. California, Michigan gibi eyaletlerin Demokrat Partili valileri muhtemel 2028 Demokrat Parti başkan aday adayları oldukları için büyük ihtimalle Trump’a karşı sert muhalefetin öncüleri olmak için canla başla mücadele edecek, eyalet haklarını federal hükümete karşı koruyacak.

Böylece Trump’ın kendi partisiyle, eyaletlerle ve anayasadaki dönem sınırlamasıyla verdiği mücadele de “kral” olma hevesinin rotasını belirleyecek.

Kralın tatlı rüyası bizi uyandırır mı?

Trump, ABD’ye bakanlıkların kapandığı, dünyaya Gazze tehcirini sunduğu yeni bir dünya sunarken Amerikalılarda yaygın bir sessizlik, hatta sakin bir kabulleniş var. Dünyaya temel hukuk değerleri ile bakanlar için bu sessizlik doğal olarak rahatsız edici.

Fakat bu pek tuhaf değil. Hiçbir Amerikalının bugüne kadar gündelik hayatta karşılaştıkları ekonomik sorunları, ırkçılığı, ABD’nin dahil olduğu savaşları, işgalleri çözmekte sınıfta kalmış, bugüne kadar popüler desteği arkasına alamamış bürokratların, gri binalarda büyük bilgisayarların ardında çalışan kurumların bekası için sokağa çıkmaması şaşırtıcı değil. Trump’ın çekiçle dövdüğü kurumlar, pek çok Amerikalı için çözülemeyen büyük sorunların bir parçası. Saatlerce sıra bekledikleri bir “kağıt israf” zinciri, gündelik hayatın sorunlarını siyasete taşımakta zorlanan bir müesses nizam yığını.

Üstüne üstlük, uzun süredir bu kurumları savunan Demokrat Partililer veya Trump karşıtı Cumhuriyetçiler çok değil sadece bir sene önce Gazze’de demokrasi, insan hakları gibi değerlerin nasıl askıya alınabileceğini bütün dünyaya gösterdi bile. İsrail’e soykırımda kullandığı silahları verenlerin, Filistinliler kongrelerinde beş dakikalık kürsü hakkı vermeyenler gibi yeri geldiğinde kampüslere polisleri sokup öğrencileri gözaltına aldıranların birçoğu Demokrat Partiliydi.

Bu nedenle Demokratların, Trump’ın her hamlesine karşı “bu demokratik değil, bu hukuki değil” diye haykırmasının pek bir karşılığı yok. Demokrat Parti’nin sol kanadındaki Sanders gibi bir iki isim dışında birçok Trump karşıtı savundukları ilkelerle uzun süredir çelişki içerisinde. Savundukları kurumların, mevcut siyasi rejimin neden korunması gerektiğine dair anlatacakları yeni bir hikayeden de mahrumlar.

Trump ise tam tersi birçok makul insanı haklı olarak öfkelendirme pahasına yeni bir hikaye sunuyor. ABD’nin coğrafi genişlemesinden, etki gücünün artmasına, haksızlıkların telafi edilmesinden, kartların yeniden karılmasına, Ortadoğu ve Asya’daki denklemlere dahil olmasından fabrikaların ülkeye dönmesine büyük bir yol haritası. Bu sefer öncekine göre “ötekisi” de çok az. Belki kaçak göçmenler, trans kadın sporcular için kapılar kapalı; fakat dindar göçmenler, siyah erkekler, eşcinseller için kapı aralandı. Bu sefer büyük bir çoğunluğun içerisinde homojen hissedebileceği daha kendine özgü bir hikaye var. Trump bu taktikle bugüne kadar yaşanan sorunların mevcut sistem ve rejimden kaynaklandığını, elitlerin ve müesses nizamın ABD’yi mahvettiğini söylüyor ve bunları yaparken de arka planda ABD’nin en zengin iş insanları ve lobileriyle oyunu aldığı işçi sınıfının kuyusunu kazıyor.

Demokratların Trump’ı durdurması için “kral değilsin”, “bunlar anayasaya aykırı” demekten fazlasına ihtiyacı var. Zira hiçbir mahkemenin, anayasanın, kurumun, teamülün, bürokratın tek başına varlığı bugünden bakınca ikna edici, harekete geçirici bir hikayeyi bünyesinde barındırmıyor. Amerikan Yüksek Mahkemesi’nin Marbury v. Madison kararından sonra verdiği ikinci anayasaya aykırılık kararı, siyah kölelerin serbest bırakılmasını öngören eyaletlerin anayasadaki mülkiyet hakkını ihlal etmesi olmuş, ABD bu karar ertesinde yaşanan gelişmeler nedeniyle büyük bir iç savaşa sürüklenmişti. Bugün Trump’a karşı savunulan anayasa yargısının doğuşu da ilerleyişi kadar temiz değil, bu nedenle bu kurumların salt varlığı değil, bu kurumların savunduğu ilkelerin içeriği ve bu ilkelere ne kadar sıkı sıkıya tutunulduğu önemli.

Evet. Trump kral olmaya hevesli kusursuz bir düzen bozucu, bu nedenle her yaptığı hamle dünyayı karamsarlığa itiyor, “ABD’de bile bunlar oluyorsa, normal bir şeydir, sesinizi çıkarmayın” diyen otokratlara meşru argüman dolu bereket yağmurları yağdırıyor. Fakat Trump’ın bu nobranlığı, bozduğu düzenin, yıktığı kuralların pürüpak olduğunu kanıtlamıyor. Hatta tam aksine geçmişte kalmaya başlayan bu kurumların, normların, kuralların eksikliklerini, zaaflarını da gün yüzüne çıkarıyor.

Bu nedenle başkan babanın krallık rüyası, istemeden de olsa yitip gitmesinden endişe duyulan her şeyin üzerine yeniden düşünmenin, yaratıcı ve pragmatik bir şekilde orta yolu bulmanın da kapılarını açıyor; bizi iyimser, naif, gündelik hayattan kopukları derin uykumuzdan uyandırıyor.

Başkan babanın krallık rüyası, bütün dünyanın üzerine bir karabasan gibi çökmeden demokrasiyi, hukuk devletini savunanların derin uykudan hızlıca uyanıp yüzünü gerçekliğin soğukluğuyla yıkaması gerekiyor.

Yoksa Washington DC’nin üzerine yavaş yavaş çöken bu kabus, bütün dünyaya yayılacak; bir zamanlar anayasa yargısını, modern anayasayı, kuvvetler ayrılığını doğurup dünyaya yayan topraklar, bu kavramların nasıl adım adım yok edilebileceğinin reçetesini ihraç edecek.

Bir teşekkür: İyi bir Serbestiyet okurunun anlayacağı üzere bu yazı için Trump’ın zihin dünyası ve rejim değişikliğif hakkında düşünürken farklı meseleler olsa da Etyen Mahçupyan’ın “neoittihatçılık” kavramı üzerine kurguladığı argümanlardan ve düşünce yöntemlerinden fazlasıyla faydalandım. Zihnimi açtığı için Etyen Bey’e teşekkür ederim. Serbestiyet’teki ilk yazım da kendisinin önerisi üzerine 2020 seçimlerinden hemen sonra Trumpçılığın neden bitmediği üzerine olmuştu. Yazının başlığı “Trump’ın dönüşü muhteşem olacak mı?” idi. Bu öngörülü yazıyı yazmama vesile olduğu için de teşekkürler. Nitekim yazıyı şu cümlelerle bitirmiştim:

“ABD siyasetinde belirliliğini netleşmiş iki durum bulunmakta:

1-Belki de ilk kez ABD’de bir ana muhalefet lideri var ve platformu, içeriği, tarzı henüz belirsiz olmakla birlikte Trump aktif bir şekilde Biden’i eleştirecek, politikalarını değiştirmeye, seçmeni etkilemeye çalışacak ve 2024’te şansını bir daha denemek isteyecek.

2-Nasıl bir zamanlar Türkiye’de merkez sağ siyasetin kalbi Güniz Sokak’ta atıyorsa, Cumhuriyetçi Parti’nin de kalbi Mar-a-Lago’da atacak, Cumhuriyetçiler siyasi geleceklerini teminat altına almak, istedikleri makamlara ulaşmak için Trump’ın icazetini almak, şerrinden sakınmak zorunda olacak.”

Tamamı için: https://serbestiyet.com/featured/trumpin-donusu-muhtesem-olacak-mi-59070/

- Advertisment -