Kafalar karışık. “Ne yazacağım, ne okuyacağım” kargaşası içinde, kütüphaneyi, arşivi karıştırıyorum. Vedat Günyol’un üç kitabı rafta yan yana duruyor. Birini çekip alıyorum. Günyol, Cumhuriyet döneminin önde gelen solcu aydınlarındandır. Kürt Cemil Paşa’nın torunu, iyi eğitim görmüş, bir dönemin fikir hayatına damga vuran ekibin içinde yer almış bir isim (Azra Erhat, Bedri Rahmi Eyüpoğlu, Yaşar Kemal, Tilda Kemal, Abidin Dino, Güzin Dino, Nazım Hikmet vb)… Kitabın adı, “Güleryüzlü Ciddilik”… Denemelerden oluşan kitap, Çağdaş yayınlarından 1998 yılı baskısı. Sayfaları çeviriyorum. “Azınlık Çilesi” başlığında duruyorum. Makalenin tarihi 29 Ağustos 1981. Günyol, otobüs kuyruğunda. Önünde iki erkek, iki kadın var. “Fazla yiyip içmenin, gamsızlığın, kollarda enselerde, karında göbekte belirtilerini taşıyan şişkinlikler içindeler.
… Sağlarına sollarına önem vermeden, kendi aralarında yüksek sesle konuşuyorlar, o güzelim İspanyolca’nın çarpıtılmış yayvanlığıyla…” Azınlıklar konusunda beni hayretlere düşüren şu cümlelerle devam ediyor Vedat Günyol: “Türk ekonomisinin kaymak tabakasını oluşturan azınlık kodamanları, perde arkası, paravana gerisi becerilerle, Müslüman Türk yaftalı sömürgenlerin gölgesi altında, Şelefyan kurnazlığı, düzenciliği, hainliği doğrultusunda işlerini yürütüyorlardı, yürütüyorlar da… Otobüs durağındaki o dört kişi, işte böylesi bir azınlığın adamları olmalıydı” (s.147).
Vedat Günyol, yabancı kaynakları da izleyebilen bir konumdaydı. Bu ülkede gayrimüslim azınlıkların nasıl mülksüzleştirildiğini bilmemesi mümkün mü? İkinci Dünya Savaşı sırasında azınlıkların Aşkale’de toplama kamplarına doldurulup, amele olarak yol yapımında çalıştırıldıklarını herkesten iyi o bilir. Vedat Günyol, 6-7 Eylül 1955’te Hıristiyan, Yahudi yurttaşlarına, devletin reva gördüğü yağmayı imha hareketini en iyi bilecek konumdaydı. Günyol’un azınlıklara yönelik nefret dili bir tesadüf mü? Yoksa o da Dersim’de olduğu gibi Aşkale’de de taş kırmaya zorlanarak hayatını kaybeden azınlıkların imha edilmesini “bir uygarlık projesi” olarak mı görüyordu?
Sol muhasebe ihtiyacı
Seçmen kitlesinin bir bölümünün CHP’ye güvenemediği için son dakikada dönüp karşı tarafa oy vermesi, solu şaşırtıyor. Tabii yalnızca CHP’nin değil sol hareketin geniş bir kesiminin toplumun büyük bir çoğunluğunu sürü olarak gördüğünü biliyoruz. İnsan hakları, azınlık hakları, kadın hakları, inanç özgürlüğü, farklılıklara ve farklı düşünce biçimlerine saygı gibi temel konularda bir rehabilitasyon süreci yaşamaları gerekiyor. Tek parti iktidarı döneminden kalma tepeden inme yöntemlerle o kesimleri hizaya sokacağını, “adam edeceğini” sanan anlayışın hâlâ ayakta olduğunu unutma lüksümüz yok. Devlet gayrimüslimleri her zaman tehlike saymış, solun bir kesimi de bunu benimsemiştir. CHP’nin, seçmeni anlaması ve özgürlükler konusunda samimi ve inandırıcı olması şart. Kılıçdaroğlu’nun muhafazakar kökten gelen partilerle işbirliği tercihinin, “partinin sağa kayması”na indirgenmesi, eski hastalığın devam ettiğini gösteriyor. Kendinden farklı olanla iş birliği yapabilmek kendine güven gerektirir. Devrimci bir cesaret gerektirir. Bunun sağcılık olarak görülmesi, partiyi içeriye kapatan geniş kitleyle ilişkileri olumsuz etkileyen sonuçlar doğuruyor. “Ben solcuyum” demekle solcu olunmuyor