Geçen günlerde kafalarda soru işaretleri yaratan olaylar yaşadık. Ankara’da üç ayrı Alevi kurumuna aynı anda saldırı düzenlendi. İki gün sonra da İstanbul’da Kartal Cemevi Vakfı Başkanı, maskeli iki kişi tarafından darp edildi. “Ne oluyor?” diye endişeyle bakıyoruz.
Seçimler yaklaşırken, bir yerlerde hareketlenme mi başladı? Gösterilen yoğun tepkiler endişelerimizi hafifletse de sabotajların bu kadar örgütlü ve hedef gözetecek şekilde yapılması işi ciddiye almamızı gerektiriyor.
Alevi gerçeği
Türkiye’nin bir Alevi gerçeği olduğunu biliyoruz. Bu gerçeği doğru ele alamazsak büyük facialara gidebileceğimizi, yakın tarihimizde yaşayarak gördük. Alevi çalıştayları, tabloyu anlamak bakımından olumlu bir girişimdi. Paradigmayı aşabilmek, çözüm üretebilmek bakımından bir imkandı. Ne yazık ki sonuç alınamadı. 2009-2010’da, Devlet Bakanı Faruk Çelik yönetiminde 7 çalıştay yapıldı.
Yanlış hatırlamıyorsam, bunlardan 5’ine katıldım. Konuşulmadık konu kalmadı. Kritik noktalar, cemevlerinin statüsü, zorunlu din derslerinin içeriği, devlet daireleri ile bürokrasinin büyük ölçüde Alevilere kapalı olmasıydı. Maalesef 7 çalıştayda Alevi talepleri konusunda çok geniş ve ayrıntılı tartışmalar yapılmasına rağmen bir yol alınamadı.
Çünkü tartışmaya Sünni fıkhının gözlüğüyle bakılıyordu. Toplantıların bir kısmına, Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan (DİB) üst düzey katılımlar oldu. Ayrıca hükümet cemevlerinin statüsünü belirleyebilmek amacıyla DİB’den görüş istedi. Sünni bir kurumdan böyle bir değerlendirme istenmesi yanlıştı. DİB’e göre cemevleri ibadet yeri değil. Eğer bir mezhebin temsilcilerine, tanımadıkları bir mezhebi, inanç topluluğunu sorarsanız, olumlu bir cevap alamazsınız. O zaman şunu ısrarla vurgulamıştık:
Devletin, yurttaşlarının inançlarının doğru mu yanlış mı olduğunu belirlemek gibi bir görev ve yetkisi yoktur. Eğer toplumun bir kesimi -ki bu kesim milyonlarla ifade ediliyor- “Ben Aleviyim, cemevi benim ibadet yerim” diyorsa, devlet bu gerçeği kabul ederek onların inanç özgürlüğünü korumakla yükümlüdür.
İnanç ve ibadet hakkı, temel bir yurttaşlık ve topluluk hakkı. Türkiye’nin bir “Alevi meselesi” değil, Alevilerin özgürlük ve kimlik haklarının ihlal edilmesi gerçeği var. Alevi kurumları saldırıya uğrayınca iktidar ve muhalefet birlikte tepki verdi.