Muzaffer Erdoğdu’yu yazarlar bilir, yayıncılar bilir. Çalışkan, fedakar ve sevimli yüzüyle seveni çoktur, sevmeyeni yoktur. Henüz Pencere Yayınları’nı kurmadan birçok kitabın editörlüğünü yapmıştır. Gözünden hata kaçmaz bir dikkati vardır. 1988 yılında cezaevinden çıktığımda, içinde yer aldığımız örgütle ilişkiler zorlaşmıştı. Sinir harbi yaptığımız zor ve bunaltıcı günlerdi. Muzaffer’le birçok arkadaş, örgüt içi baskıcı tutuma direniyorduk.
Muzo, o günlerde bağımsız ve kişilikli tutumuyla örnek bir tavır gösterdi. Pencere Yayınları’nı 1990’ların başında kurdu. 30 yıl boyunca 317 kitap basan Pencere Yayınları’nın sahibi Muzo, ısrarla sosyalizmin tarihini, felsefesini ele alan kitapları yayın listesine aldı. Ağabeyi Muhittin Erdoğdu, onun sekiz çocuklu ailenin dördüncü çocuğu olduğunu söylüyor. İlkokulu bitirdikten sonra Tokat’taki köyünü terk etmiş önce İzmir’e, ardından İstanbul’a gelmiş, sendikal mücadeleyle tanışmış ve oradan sosyalist olmuştu.
Fatmagül Berktay, “Muzaffer, çok sevdiğim bir arkadaşım olmasının yanında ilk kitabımı basan da odur. Kadın konusunda duyarlılık gösteren yayınlara yer veren bir çizgi tutturdu” demişti. Sözünü ettiği kitap, ‘Kadın Olmak, Yaşamak, Yazmak’tı. Fatmagül Berktay’ın dikkat çektiği gibi kadın meselesinde birçok önemli kitabın yayıncısı oldu. Benim de “Hz. Ali Muaviye Çatışması”, “Öcalan ve Burkay’la Kürt Sorunu” dahil birçok kitabımın ilk baskısı da Pencere Yayınları’ndan çıktı.
Lisa Vogel, “Marksist Teoride Kadın”, Germain Greer “İğdiş Edilmiş Kadın” Paul Wittek, “Osmanlı İmparatorluğunun Doğuşu” gibi birçok kitap Türkçe’ye onun gayretiyle çevrildi. Yayıncılığın son yıllardaki krizi Muzaffer’i de olumsuz yönde etkiledi. 317 kitabın depolanması bile başlı başına bir mesele haline geldi. Toplu indirimli satışlar yapmak talebini hep reddetti. “Kitaplar benim çocuklarım” diyordu. Arkadaşlarından Macit Çopur, “Onu 1974 yılından beri tanırım. Devrimcidir. İnatçıdır.
317 kitabı yayınlamak gibi bir büyük işi başarmasının ardında onun inatçılığının da payı vardır” diye anlatıyor Muzo’yu. Bizim “Muzo” böyle bir kişilik. Hafıza ve hayatını sürdürme konusunda sorunlar yaşayınca onu bakımevinde kalmaya ikna ettik. Dün de Çamlıca’daki devlet bakımevinde Gürhan Ertür’le birlikte yeni yılda onun ziyaretine gittik. Yakın zamanları hatırlamadığı için geçmiş günlere ilişkin zevkli, ayrıntılı sohbetler yaptık.
Bazı dostları onu şöyle anlattılar: Gürhan Ertür, “Emekçi karakterli, ilkokul mezunu olmasına karşın okuyan yazan, düzeltmenlik dahil yayınevinin her düzeyinde çalışabilen birisi” diyor onun için. Mahmut Özdemir: “12 Eylül döneminde tutuklu arkadaşların ailelerine kömür desteği veriyorduk. Ne zaman bir arkadaşımızın evini taşımaya kalksak Muzaffer, orada oldu.” Sadun Sönmez: “Alıp yüreğine sokmak istersin. Sıcak ve sevimli, kendi kafasını kendi başında taşıdı. Örgütlerden sıkıldığı için yayıncılığa yöneldi. Yayınevini kendi gücüyle yürüttü.”