Ekrem İmamoğlu’nun Karadeniz gezisine davet edilen bazı gazeteciler, bir kısım çevreleri öfkelendirdi. Tepkilerin odağında Nagehan Alçı var. “28 Şubat dönemi” diye anılan 1990’larda, Genelkurmay’ın gezi ve konferanslarına, askerlerin beğenmediği bazı gazeteler ve gazeteciler çağrılmazdı.
Bu dönemde askeri birliklerin önüne şu pankart asılmıştı: “Orduya sadakat şerefimizdir.” Liyakat yerine sadakat öne çıkıyordu. AK Parti gelince, ilk başlarda, değişik eğilimlerdeki gazeteciler çeşitli yerlere davet edilir oldu. Sonra liste giderek daraldı.
Yasakçılar ve CHP
İmamoğlu’nun gezisine çağrılanları beğenmeyip tepki gösterenlerin başında, gazeteciler geliyor. Birçoğu, merkez medyadaki işlerini kaybetmiş gazeteciler. Ama şimdi bazıları “Biz bedel ödedik, onlara da bedel ödettirelim” yaklaşımı içindeler. Bu kutuplaştırıcı yaklaşım, kulağa hiç hoş gelmiyor. Şu nokta da ilginç:
CHP’ye yakın varsayılan medyanın bir kısmı CHP’den farklı bir ajanda ile hareket ediyor. Özellikle Kılıçdaroğlu’nun “helalleşme” ile ifade ettiği, farklılıkları da kapsayan ittifak siyasetinden hoşlanmayan bir yönelim, bu kesimlerde etkin. İmamoğlu’nun son Karadeniz gezisi üzerine, bu medya organlarında kıyamet koptu. “Vay sen nasıl yandaş medyayı davet edersin”le başlayan, özellikle bazı isimleri hedef alan bir kampanya başladı. Tele-1’in programcısı Fatih Ertürk, CHP milletvekili Murat Emir ile tartıştı. Murat Emir, gazeteciler arasında ayrım yapmanın ve yasakçılığın doğru olmadığını vurguladı, şöyle dedi:
“Tartışmaya konu örneklerden bağımsız olarak, siyasetçilerin gazetecileri siyasi veya mesleki etik açıdan tartmak gibi bir hakları olmamalı. Gazeteciliğin mesleki etik değerlendirmesi öncelikle bu mesleğe yıllarını vermiş gazetecilerin olmalıdır. Son yıllarda siyasi kamplaşmanın son derece arttığını ve her kampın kendi gazetecileri olduğunu üzülerek izliyoruz. Oysa özgüvenli çok sesliliğe ihtiyacımız var. Aksi halde şu anda tanık olduğumuz gibi akreditasyon uygulamasının devamı gibi bir yanlışa da düşmüş oluruz.”