1 Ekim’de Devlet Bahçeli’nin Kürt meselesinde açtığı pencere, Türkiye siyaseti üzerinde etkili rüzgârlar estirdi, estirmeye devam ediyor. Normal bir durum bu; çünkü devletin kurumlarına büyük ölçüde MHP düşüncesi yön tayin ediyor. Keza devletin kritik noktalarının kadroları da, ağırlıklı olarak MHP ile doğrudan veya dolaylı bağı bulunan kişilerden teşekkül ediyor. Hülasa MHP, devlet içinde, aldığı oyla kıyas kabul etmeyecek derecede büyük bir cüsseye sahip bulunuyor.
MHP’nin iktidar mimarisi içinde taşıdığı bu önem, tabiatıyla onun liderinin attığı adımların daha dikkatli bir şekilde gözlenmesini gerektiriyor. Nitekim Bahçeli’nin beklenmedik hamlesi siyasette bir bomba etkisi yarattı; diğer partilerin siyasi yönelimlerini de etkiledi ve her aktörü yeni bir pozisyon almaya zorladı.
CHP de Bahçeli’nin inisiyatifle girilen bu dönemde, eskisinden farklı bir siyasi tavır gösterdi. 2013-2015 yılları arasındaki çözüm sürecinde CHP’nin mütereddit bir hali vardı. Toplumun sürece kredi vermesi karşısında, süreci engelleyen olmak istemedi, ancak süreci ilerletecek ya da hızlandıracak bir faaliyetin içine de girmedi. İktidarın kendilerini sürece dâhil etmediğinden bahisle CHP, daha çok kenarda durmayı ve olumsuzluklara işaret eden bir konumda kalmayı seçti.
Fakat bu yeni süreçte CHP çok daha aktif ve müspet bir role soyundu. Özgür Özel, ilk andan itibaren akan kanın durması için yapılacak her girişimi sonuna kadar destekleyeceklerini bildirdi. Gerek Demirtaş ile görüştükten sonra ve gerek Diyarbakır ziyaretinde yaptığı açıklamalarda, asla engelleyici olmayacaklarını, silahların gündemden düşürülmesini hedefleyen bütün teşebbüslerin arkasında duracaklarını söyledi. Hatta 1 Ekim’den sonra oluşan ılıman havayı zehirleyen Esenyurt’a kayyım atanması hadisesinden sonra da bu genel doğrultusundan vazgeçmedi.
Ne var ki Özel’in bu duruşunun partisinin tümü tarafından benimsendiğini söylemenin imkânı yok. Başta Mansur Yavaş olmak üzere bir kesim, CHP’nin hem süreci sahiplenmesinden hem de kayyımlara karşı CHP ile DEM Parti’nin aynı noktada buluşmasından rahatsız. Ve bu rahatsızlıklarını da perde arkasından değil perde önünde dile getiriyorlar. Partinin sürece heveskâr bir görüntü vermesine de DEM Parti ile yakınlaşmasına da itirazlarının olduğunun kamuoyunca bilinmesini arzu ediyorlar.
Şerbetli seçmen
1 Ekim’den sonra gelişen süreç hakkında, Yavaş ve diğer muarızların değil, Özel ve ekibinin okumasının daha doğru olduğu kanısındayım. CHP için hayırlı olan, zannımca, Yavaş ve yanındakilerin değil, Özel ve yanındakilerin yoludur.
Sürece ilişkin genel olarak iki ihtimalden bahsedilebilir: Biri, sürecin başarılı olmasıdır. Başarı, iktidara siyasi bir fayda sağlar elbette. Mamafih CHP de bu faydadan hissesine düşeni alır. Sürece takoz koymayan bir parti olarak CHP, oluşacak rahatlamadan istifade eder. Süreci kolaylaştıran kimliğiyle CHP’ye de barışla gelecek siyasi kârdan pay düşer.
Diğeri, sürecin başarısızlıkla neticelenmesidir. Eğer menzile varılamazsa, doğal olarak bundan sürecin tarafları sorumlu tutulur ve fatura da çoğunlukla onlara kesilir. Bir başarısızlık halinde ve onu takip edecek muhtemel bir sertleşme döneminde, iktidar ile Kürt seçmenlerin mesafesi daha da açılır.
Bu da CHP’ye yarar; CHP ile Kürt seçmenler arasında 2019’dan beri sandıkta gerçekleşen yakınlaşma ivme kazanır. Bilhassa, Cumhurbaşkanlığı ve belediye başkanlığı gibi seçmenin iki adaydan birini tercih etmeye zorlandığı seçimlerde, Kürt seçmenlerle bağlarının kuvvetlenmesi CHP’ye büyük bir avantaj sağlar.
Tabii böyle bir ihtimalde, iktidarın CHP ile DEM Parti’yi aynı torbaya koyacağı, DEM Parti ile yakınlığından hareketle CHP’yi terörle ilişkilendireceği ve muhalefeti “terör” söylemi üzerinden köşeye sıkıştırmaya çalışacağı da öngörülebilir.
Lakin bu stratejinin seçmen tercihleri bağlamında CHP’ye zarar verme olasılığı düşük. Türkiye’de seçmen bu terör temalı propagandaya karşı artık şerbetli hale geldi. O nedenle bu propaganda, vatandaşın seçiminde sınırlı bir etkiye sahip; 2019 ve özellikle 2024 seçimlerinin sonuçları da bunu teyit eder mahiyette.
İktidara namzet olmanın manası
Velhasıl CHP bir sürecin yanında durduğu için bir şey kaybetmez, aksine çok şey kazanabilir. CHP’nin dikkat etmesi gereken başlıca üç husus var:
Birincisi, CHP’nin sürece ağırlığını koymasıdır. Bahçeli’nin açtığı pencere, diğer partiler gibi CHP’ye de geniş bir siyaset sahası sunuyor. Hem son seçimden birinci parti olarak çıkması ve hem de kurucu parti iddiası taşıması nedeniyle CHP’nin, bu imkânı elden geldiğince doğru kullanması lazım gelir.
CHP, bu meyanda, somut öneriler (kayyım düzenlemesinin kaldırılması, umut hakkı vb.) getirebilir. Sürecin düğüm noktasını oluşturan Suriye ile ilgili olarak teklifler sunabilir. Suriye Kürtleri ile kurulacak ilişkiye dair ilişki bir model geliştirebilir. Sürecin bütününü içeren geniş kapsamlı ve alternatifli bir yol haritası sunabilir.
Bir köşede oturup iktidarın ne yapıp edeceğini beklemek ve ona tepki göstermekle yetinmek yerine CHP’ye düşen, herhalde, memleket için hayati bir önem arz eden bu mühim meseleye rehberlik edecek bir potansiyelinin olduğunu göstermektir. İktidara gerçek anlamda namzet olmak da bunu gerektirir.
Ciddiyeti, hazırlığı ve serinkanlılığı yansıtan bir dil
İkincisi, CHP’nin duyarlı ve sorumlu bir dil geliştirmesidir. Meseleyi salt iç politik hesaplar ve Erdoğan’ın kariyer planı çerçevesinde ele almak hem yanlış olur ve hem de CHP’yi dar bir alana hapseder. Resme bakarken bölgesel dinamikleri gözetmek ve ona göre bir dil kurmak, CHP’yi seçmen nezdinde daha güvenilir kılar.
Ayrıca süreçle alakalı bir beyanda bulunurken mümkün mertebe ihtimam göstermek icap eder. Anlık reflekslerden, akla ilk gelen sloganlardan, yanlış tercüme edilmeye müsait ifadelerden, karşıtların eline koz verecek ve her seferinde CHP’yi kendisini izah etmek mecburiyetinde bırakacak sözlerden kaçınmak gerekir.
Konunun son derece hassas olduğu su götürmez, o halde açıklamalar da durumun hassasiyetine uygun olmalı; ciddiyeti, hazırlığı ve serinkanlılığı yansıtmalıdır.
Üçüncüsü de partinin, söylem bütünlüğünü korumasıdır. Türkiye için ehemmiyeti ortada olan Kürt meselesi hakkında CHP içinden birbirini nakzeden beyanlar gelirse; bunun sonucu, halkta CHP’nin böylesine ağır ve karmaşık sorunları çözemeyeceği algısının kuvvetlenmesi olur. Birinin ak dediğine diğeri kara derse, seçmenin kafası karışır. Kendi içindeki belirsizliği bir hal yoluna koyamayan bir partinin, ülkeyi yönetemeyeceği düşüncesi keskinleşir. Binaenaleyh, CHP’nin bu süreçte belirli bir parti politikası oluşturması, partinin önde gelen kamusal figürlerini bu politika içinde tutması ve onların bu politikaya ters düşmemelerini sağlaması gerekir.
Bu, partinin akıbetini belirleyecek kadar mühimdir ve sanırım CHP en büyük güçlüğü bu birliği temin etmede çekecektir.
Kaynak: Perspektif