19 Mart’ın ardından toplumsal muhalefet, ana adres olarak CHP’yi belledi. Farklı sosyal gruplar, iktidara karşı olan şikâyetlerini CHP’nin etrafında kümelenerek dile getirdi. Öyle ki uzun zamandır sesinin soluğunun çıkmadığı ve ahalisiyle bir ünsiyet kuramadığı şehirlerde bile CHP hatırı sayılır bir kitleyi meydanlara toplayabildi. Mesele Yozgat’ta, bu bağlamda, üzerinde durulması gereken bir tablo ortaya çıktı.
Dolayısıyla İmamoğlu’nu sahneden düşürmeyi hedefleyen hamlenin an itibariyle ters teptiği ve CHP’ye bir dinamizm kazandırdığı söylenebilir. Arkasında halkı daha fazla buldukça CHP’nin özgüveni büyüyor ve iktidara karşı tavırları sertleşiyor. Kalabalıklar çoğaldıkça CHP’nin dilinin bağı çözülüyor. Kendini daha güçlü hissettikçe muhalefetinin dozu da artırıyor.
Ne var ki bu resimde Kürt meselesi CHP’nin zayıf halkasını oluşturuyor. Aslında Kürt meselesi bugün CHP’nin en güçlü ve en talepkâr olduğu alanlardan biri olmalıydı. Ancak durum tam tersi; Kürt meselesi CHP’nin en zayıf kaldığı alanlardan birini teşkil ediyor. Elbette bu zayıflığın güncel nedenlerinden bahsedilebilir. Misal, iktidarın yargıyı bir kızılcık sopası gibi kullanarak CHP’yi sıkıştırmasına değinilebilir.
Doğrudur; iktidarın yargı eliyle CHP’yi sınırlama siyasetinin CHP’ye derinden tesir ettiği yadsınamaz. CHP, bir süredir daha ziyade kendi canının telaşında; o nedenle Kürt meselesi gibi can akan sorunlarla gerektiği kadar ilgilenemiyor. Kendi perspektifini bu tarihi meselede belirleyici kılamıyor ve halkın dikkatini kendi üzerine çekemiyor. Zayıf kaldığı için de burada iktidarı da bir pozisyon almaya ya da mevcut pozisyonunu değiştirmeye zorlayamıyor.
Siyasetin kaldıramayacağı bir günah
Fakat CHP’nin bu zayıflığını salt hâlihazırda karşılaşılan acil problemlere bağlamak, kendini aldatmak olur. Kürt meselesi mevzubahis olduğunda CHP’nin yapısal açmazlarının bulunduğunu unutmamak lazım gelir. Bu yapısal açmazlardan iki tanesinin altı çizilebilir:
İlk olarak, CHP, 2018’den beri hem yerel hem de genel seçimlerde Kürt seçmenlerden ciddi bir siyasi destek alıyor. Lakin buna rağmen CHP’nin bütüncül bir Kürt politikası bulunmuyor. 2019’dan beri CHP yerel yönetimlerde iktidar; büyük şehirlerin mühim bir kısmı CHP tarafından yönetiliyor. Yani CHP “Ne yapalım biz muhalefetiz” bahanesinin arkasına sığınamaz. CHP, belediyeleri aracılığıyla, Kürt meselesinde hem yapısal hem de sembolik bazı adımlar atabilirdi ama bir arpa boyu bile yol almadı. CHP belediyeleri, Kürt seçmenlerin rahatlıkla karşılanabilecek istemlerini dahi kulak arkası etti.
Kürt meselesinin kolay bir mesele olmadığına şüphe yok. Çünkü bu meselenin silahsızlanma, yasal-anayasal hak talebi ve sınır ötesindeki Kürtlerle ilişki gibi birçok boyutu var. Her bir boyut, üzerinde incelikle düşünülmüş bir siyasete ihtiyaç duyar. CHP de iktidara namzet bir parti; onun ülkenin geleceğini tayin edecek denli önem arz eden bir mesele hakkında kapsamlı bir hazırlığının olması, eşyanın tabiatı.
Gelin görün ki CHP’nin bütün bu boyutlar hakkında ne düşündüğü belli değil. Elbette laf Kürt meselesinden açıldığında başvurulan birtakım kalıp ifadeler var. (Türkiye’de bir Kürt sorunu vardır. Sorunu Meclis çatısı altında çözelim. Terörsüz Türkiye’yi destekliyoruz, vb.) Ama her bir boyutu farklı yönleriyle ele alan, alternatifler sunan ve ikna edici çözümler üreten gerçek manada bir CHP siyaseti yok. Bu da az buz bir eksiklik sayılmaz. Kendini iktidara layık gören bir partinin Kürt meselesine dair çerçevesi belli bir çözüm önerisinin olmaması, siyasetin kaldırabileceği bir günah değil.
Kesin inançlılar
İkinci olarak, CHP’nin tabanın bir kısmı ile CHP’ye ye yakın medya ve kanaat önderlerinin menfi tutumlarını vurgulamak gerekir. Genelde Kürt meselesi olsun, özelde son çözüm süreci olsun, sözü edilen bu grupların bazı kesin inançları var. İnançlarının bir bölümü tarihle alakalı; Cumhuriyet döneminde Kürt meselesinin doğmasında ve derinleşmesinde CHP’nin oynadığı başat rolü asla kabul etmiyorlar. Hatta Kürtlerin hayırla yâd etmediği geçmişi, onlar bir tür her derde deva bir altın çağ olarak yorumluyorlar. Bu nedenle de Kürt meselesiyle aralarında sahici bir irtibatın kurulması mümkün olmuyor.
İnançlarının günümüze taalluk eden kısmı ise “süreç karşıtlığı” olarak beliriyor. Bu karşıtlığın altında yatan en büyük neden, sürecin başarılı olması halinde, bundan Erdoğan ve AK Parti’nin kazançlı çıkacağı düşüncesidir. Erdoğan karşıtlığı son derece keskin; bu itibarla “Eğer Erdoğan’a fayda sağlayacaksa süreç akamete uğrasın” hissiyatının, onların bütün hareketlerine yön vermesi de sürpriz değil.
Sürecin başarısızlığına yatırım yapan bir ruh hali var karşımızda. CHP’ye yakın ekranlara, sütunlara ya da haber sitelerine bakın. Süreci somutlaştıracak tedbirler ve önerileri görmezsiniz bu mecralarda. Aksine her daim süreçteki bir küçük bir eksikliği, aksamayı veya olumsuz bir gelişmeyi şevkle büyüten bir anlayışla karşılaşırsınız. Buralarda sürecin olumlu ve devasa adımları ya görmezden gelinir ya da küçümsenip değersizleştirilir. Buna mukabil süreçteki en ufak bir tökezleme bile abartılır, pireler deve yapılır.
Eli kolu bağlı
Oysa silahların tamamen susması, Kürt meselesinin çatışmaların ve ölümlerin gölgesinden kurtulması bu ülkede yaşayan herkesin menfaatinedir; başta da muhalefetin. Ama CHP’lilerin büyük bir kısmı meseleyi bu açıdan değerlendirmiyor; sadece bunun AK Parti’ye ve Erdoğan’a nasıl bir yarar sağlayacağına odaklanıyor.
Bu da onları -insanın söylemeye dili varmıyor ama- nerdeyse sürecin arzu edilen sonuca varmasından, yani PKK’nin silahlarının devreden çıkmasından, endişe ettikleri bir noktaya savuruyor. O nedenle ağırlığı, menzile nasıl varılacağına değil, neden varılmayacağına veriyorlar.
Yapısal nitelikli bu açmazların CHP yönetimin elini kolunu bağladığı aşikar; bunlar CHP’nin inisiyatif almasının önüne set çekiyor ve diğer partilerle rekabetinde geride kalmasına neden oluyor. Örneğin MHP, süreci bir fırsat olarak değerlendiriyor; süreçle bağlantılı olarak infaz yasasında kapsamlı değişiklik ve yeni bir anayasa ihtiyacı üzerinden bir siyasal yeniden yapılanma çağrısı yapabiliyor. Siyasetin nabzını eline alıyor ve siyasi tartışmanın sınırlarını çiziyor.
CHP ise bu noktadan uzak kalıyor. Garp bir vaziyeti tecrübe ediyoruz. İktidara kaşı memnuniyetsizlikler katlandığı için muhalif seçmen CHP’ye bir kredi açıyor ve onu ileri itiyor. Ama geleneksek seçmeni CHP’yi geri çekiyor. CHP kendi tabanından çekindiği için ne Kürt meselesinde pozitif bir ajanda oluşturabiliyor ne de diğer mevzularda Türkiye’nin önüne reformcu ve yenilikçi bir siyasi tasavvur koyuyor.
Velhasıl CHP’nin asıl derdi kendiyle; evvela CHP’nin kendi içini bir hal yoluna koyması lazım. CHP’nin kendi içindeki Kürt meselesini çözüme kavuşturması, bu meyanda, iyi bir başlangıç olabilir.