Ana SayfaGÜNÜN YAZILARI“Çok anlamlı” kelimeler, iddialar ve medya

“Çok anlamlı” kelimeler, iddialar ve medya

İktidarın, medyasının her ifadesi, hamlesi “çok anlamlı”. Sadece “mânâsı derin” anlamında değil. “Birden çok anlamı olan” kelimelerle de uğraştırıyor insan. İktidar “seri” hamleleriyle kendi rekorlarını kırarken, medyası da “seri haber-habercilik”te rekorlarını zorluyor. “Seri” derken… Onun da “hız”, “dizi”, “seri imâlat” vb. anlamları cümleten ortalığa serili.

İktidar seri hamleleriyle kendi rekorlarını kırarken, medyası da “seri haber” ve “habercilik”te rekorlarını zorluyor. “Seri” derken her anlamıyla… Hem “hız”ı, hem “dizi”leri, hem de “seri îmâlât”ı kastediyorum. Her çeşidiyle ortalığa serili zira.

İktidar ve çevresi deyince her şey “çok anlamlı” zaten. Bunu da sadece “mânâsı derin” anlamında kullanamıyorum. Neredeyse her “ifade”, her hamle, aynı zamanda dildeki “çok anlamlılık”la, yani “birden çok anlamı olan kelimeler”le uğraştırıyor insanı. Hatta her kelimesi başka mânâ taşıyan deyimlerle…

Mesela “Turbun büyüğü heybede” deyimi bugün yeniden güncel. Bu deyimi bir dönem “Fetöcü darbeciler”in çok kullandığına dair izlenimimi, Nedim Şener’in 2021’deki “Heybedeki turpun büyüğü’ kumpası” yazısıyla teyit ediyorum. Aynen yazdığı gibi öyleymiş… O “turp kumpası”nın bugün ne mânâya geldiğini kestiremesem, söyleyemesem de “çok anlamlı”.

İktidar medyasının anlamları

İktidar medyasından Şener’in referansı önemli… Lâkin “iktidar medyası” olarak anılan o geniş evreni kısaca açıklamaya çalışırken de “havuz, yandaş, yakın” gibi çok anlamlı birçok kelimeyle karşı karşıyayım.

Devletin medyası da var tabii; ajansı AA, “devlet-iktidar-hükümet”i aynı cümlede toplayabilen 14 kanallı TRT. Tüm kanalların tepesindeki RTÜK’ü de bu çok anlamlı tabloda bir yere yerleştirmem gerekiyor elbette. Anlamı kanala göre değişebiliyor zira.

Ardından sayısı 50’yi aşan iktidara yakın gazeteler, TV kanalları… Yakınlık derecesine göre de dizilebiliyorlar. Türlerine göre de… Periferisinde “dizili”, “Show Haberli” ShowTV, habersiz olunca daha eğlenceli TV8 filan örnek verilebilir mesela.

“İktidara yakın”ı da iki ayrı anlamıyla kullanmak zorundayım. Hem “mesafe”, hem de Turkuaz, Albayrak Medya Grupları misali hısım-akraba olarak… Bu tasnif “yeni” sayılmayabilir ama “vaka-ı adiye”den de sayılamaz kuşkusuz. Kıyas-ı adap diye de bir şey olmalı.

 “Kaynak” çok mânâlı

Geçen pazar yayınlanan “(Duygusal) ifade özgürlüğü” yazımda bir haberini örnek verdiğim Albayrak Medya Grubu’nun gazetesi Yeni Şafak’ın durma güncellenen “İmamoğlu’nun İstanbul vurgunu: Vatandaşın 560 milyar lirası nerede?” manşetinden devamla… İktidar medyasının dünyası “kaynak”larıyla da geniş.

Kullandığım “kaynak” kelimesi de çok anlamlı. Değindiğim “bomba” manşet öncelikle “araya (kuyruğa) kaynak olma”nın da en pervasız örneklerinden. Ayrıca hem bir gazeteyi, kanalı vb. satın alırken başvurulan, hem de satın aldıktan sonra sahip olunan “maddi-manevi, hatta hukukî kaynaklar”ın zenginliği, her mânâda “iktidar”a yakınlığı anlamına geliyor.

Bu yakınlık “tekzip”, “düzeltme” gibi yükümlülüklerden uzak durabilme “hürriyet”ini de veriyordur belki. Davaya, tazminata da ya(t)kınlıkları da yakınlıkları yüzünden bence biraz şüpheli gibi.

Derin mânâsına “haberci”liğini sürdürürken, “haber”lerini yaparken gazetecilik açısından ulaşabildiği “haber kaynakları” da ekleniyor. İktidara yakından da yakın medya, gazetecilik açısından “içeriden” (birinci elden) kaynaklara da fazlasıyla yakın.

“İkinci el” kaynaklar

“Taraflı olma riski”ne karşı sağduyuya sahip, gazeteciliğin ilkelerine bağlıysan meslekî açıdan değerli kaynaklar. Meseleyi bizzat ilgilendiğin, araştırdığın konunun içinde olan birisinden, ilk elden öğreniyorsun. Sonra mesleki ilkelerinin terazisinde tartıyorsun.

Ancak bu imkânı hem böyle, hem de her zaman kullan(a)mıyorlar maalesef. Gerek de duyulmuyor bazen. Misal, Yeni Şafak’ın yukarıda değindiğim o “kes(k)in” haberi (“İmamoğlu’nun İstanbul vurgunu: Vatandaşın 560 milyar lirası nerede?”) “ilk elden” değil. “Az kullanılmış ikinci el” bile sayılmaz.

O “hükmen” manşetinde öyle bir kaynakla “hukuka değen”, hakkı hukuku dert edinen bir done, “ölçü” filan da yok. Sosyal medyadan “kulağa gelen ses”in, yani o “nağme”nin ötesinde “iddia”ların sonuna bir “name” bile ekleyememişler henüz. Olsun, iktidar basını -mesela Sabah- 19 Mart’ta yayınlanan o “haber”i on gün sonra, 29 Mart’ta itibarla manşetine taşıyor.

“Çocuktan al haberi”

Yeni Şafak’ın “haber”inde “560 milyar liralık vurgun yaptığı konuşuluyor” girizgâhının ardından tek “kaynak” “X”: “Sosyal medyada kısa süre içerisinde gündem olan ve X’te iki saatte 50 bin paylaşımı geçen iddialara göre İmamoğlu ve ekibinin İstanbulludan ‘çaldığı’ meblağ tam 560 milyar lira.”

Esasında kaynağın “X” olması da bence iki anlama geliyor: Twitter ve matematikte kaynağı, gerçekliği, nereden, nasıl geldiği “bilinmeyen”in adı. Hâl böyle, “X” olunca “haber matematiği”ndeki 6N1K da gereksiz. (Evet, 5N1K’ya böyle “Çocuktan al haberi” misali “habercilik” nedeniyle bir ilke daha eklenmişti: Nereden aldın haberi?)

“Yeni kasa” şok haberler

 Böyle kritik bir konuda “kaynak”lara anında ulaşıp anında “haber”ini yapan Yeni Şafak’ın başka haberlerini de merak ediyorum tabii. Daha Google’a sorar sormaz karşıma yine İstanbul’da, yine bir İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’yla, yine hukuksuzluk-usulsüzlük-menfaat vb. iddialarıyla ilgili bir haberleri çıkıyor.

Hem de 2022 yapımı; yani eski model bir haber değil yeni kasa (Eskilere, öyle 10-15 yıl öncekilere filan bakmıyorum elbette. Yoksa yazımın resmindeki kolaj gibi “Seçilmişlere güvenmemek darbeci kafası” manşeti de Yeni Şafak’ın.)

Ötesi şok haber! Zira sürmanşeti “Uysal’ın hukuksuz işleri”. Haberin hedefi İmamoğlu’nun selefi AK Partili İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Mevlüt Uysal..! (Cümlemin sonuna koyduğum iki nokta o haberi görünce koltuğumda iki dakika öylece kalmamı, ünlem de idrak ettikten sonra ayağa kalkan şaşkınlığımı ifade ediyor.)

“Ankara kulisleri”nin önemi

Yeni Şafak’ın AK Parti’de iki dönem Başakşehir Belediye Başkanlığı’nın ardından 2017’de istifa eden Başkan Kadir Topbaş’ın koltuğuna oturan Uysal’ya ilgili iddiaları tek tek de, yekûnda da çok ağır. Habere kaynak olarak “Ankara kulisleri” gösterildiği için de çok etkileniyorum.

Zira İmamoğlu ile ilgili haberin tersine, bu kez Ankara kulislerinden, “içeriden, ilk elden” aktarıyor. Haberde vurguladıkları gibi “bu hukuksuzlukların AK Parti’de birçok çevreyi de rahatsız ettiğine” bizzat tanık olmuşlar.   

Sonra da “haber”de Uysal’ın “iş takipçiliği yapmakla suçlandığı”, “birçok bakanlık ve bürokrasideki bağlantıları aracılığıyla HSK ve Danıştay’da bazı isimleri de etki altına aldığı”, “bazı şirketlere imtiyaz sağladığı, hukuksuz şekilde adrese teslim özel ihaleler yaptığı”, “bazı şirketlerin usulsüzlerinin yargıda aklanması için çaba gösterdiği” iddiaları sıralanıyor.

Yılın “şok”ları arasında

Google’dan hemen bu habere başka kimlerin şaşırdığına da bakıyorum. Cumhuriyet haberi “Yeni Şafak’tan AKP’li Mevlüt Uysal’a karşı ağır iddialar: ‘Hukuksuz ihaleler için yargıya baskı yapıyor” başlığıyla kullanmış mesela.

Haber Karar yazarı Akif Beki’de de şok etkisi yaratmış. Öyle ki, o haberi yılın “şok edici“ olaylarına değindiği 31 Aralık 2022’deki Çok diş sıktıran bir seneydi” yazısının girişine almış:

“Düşünsenize, Yeni Şafak’ta Mevlüt Uysal’ın iş takipçiliğiyle suçlandığı bir haber bile okuduk bu sene. Kim derdi, olacak şey miydi? AK Parti’nin eski İBB Başkanı, “adrese teslim ihaleler yaptırıyor”muş. Yolsuzluk, rüşvet, haksızlık ve hukuksuzluk gibi gerçekleri söylemek, AK Parti iktidarına zarar verecekse caiz değildi. Ama Yeni Şafak, bir kerelik istisna yapmıştı.”

“Suç duyurusu” göreli

Ardından OdaTV’de Uysal’ın iddialara yanıtını mesleki refleksle buluyorum: “Ben bu haberden hiçbir şey anlamadım. Ben neticede Ankara’ya gitmiş, hiçbir bakanlığın önünden geçmiş değilim. (…) Danıştay, Yargıtay demişler. Mesleğim avukatlık. Ama ondan sonraki süreçte hiçbir şey yapmadım. Avukatlık yapmıyorum. Haberi yapmışlar ama benimle de hiç konuşmadılar. Tahminim konu ben değilim. Haber de imzasız. Suç duyurusunda bulunacağım.”

Velâkin Uysal’ın Yeni Şafak’ın -kulis, iddia da olsa- formuyla “suç” duyuran o haberine karşı bir suç duyurusuna rastlayamıyorum. Ama Uysal’la ilgili epey suç duyurusu karşımda.

Mesela 17 Mart 2018’de yaptığı konuşmadaki “Metroda da birinci önceliğimiz en fazla oy aldığımız yerler olacak inşallah” sözlerine başta CHP birçok “suç duyurusu” var.

İki başkanlık daha…

CHP ayrıca Uysal’ın metro ihaleleriyle ilgili kamuoyunu milyarlık zarara uğrattığı gerekçesiyle suç duyurusunda bulunuyor. Canan Kaftancıoğlu da “hakaret, iftira” temelinde aralarında Mevlüt Uysal’ın da bulunduğu AK Parti yetkililer hakkında kamu davası açılması talebiyle suç duyurusunda bulunmuş.

Ayrıca 2017-18 Sayıştay raporlarında da “harcamalar”, “ihale”lerle ilgili saptamalar, uyarılar var. Medyada da yazılmış, -altı- çizilmiş… Ancak suç duyuruları misali onlar da nafile. Bilâhare “Halkbank Yönetim Kurulu Başkan Vekilliği ve Bağımsız Yönetim Kurulu Üyeliği”ne, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanlığı’na getiriliyor zaten. Buna şaşırmıyorum.

Görelilik ve şahsa görecilik

Gelelim İmamoğlu’nun selefi Uysal’la ilgili bu kez “terör”e değen iddialarına… Ayrı bir anlamı var zira. Çok anlamı var… Seyrinde “göreli”, “göreceli”, “şahsa görecilik” filan da toz duman.  “Uysal’ın 2017-18 arasında 30 bin kişiyi işe aldığını” belirten İmamoğlu şunları söylüyor:

“5 bin 608 kişiden adli sicil kaydı alınmamış. 5 bin 870 kişinin adli sicili ‘özel’ olarak alınmış. Aralarında bombalı saldırı dâhil beş terörist var. 10 bin 858 kişi için arşiv araştırması istenmemiş, yasak olmadığı halde.” İşleme bile alınmıyor tabii. Ama aynı iddia ile kendisi resmen suçlanıyor, medyada da seri hâlde “yargılanıyor”.

Bu suçlamaya da Uysal’ın yanıtı ilginç, özetleyerek aktarıyorum: “Sayın İmamoğlu geçmişte yaşananları anlattı. Ona hiç gerek yok. Bizim o süreçte ‘işe aldı’ dediği şahıslar taşeron yasası diye bilinen KHK ile direkt kanunen belediye iştiraklerine almak zorunda olduğumuz kişiler. İstesek bile 30 bin kişiden bunu talep edebilir miyiz? Adam vermiyorum dese zoraki nasıl alacağız.

Uysal’a “İmamoğlu döneminde İBB’de soruşturmayı yürüten müfettişlerin başındaki Arif Yıldırım’ın AKP’den milletvekili aday adayı olması” da soruluyor. Ama o da şahsa göreli: “Müfettişin AK Partili, CHP’li ya da partisiz olsun işini doğru yapıyorsa bir sorun yoktur. ‘Ben görevimi tam yaptım bunlar doğru değil’ denir bu kadar basit.”

“Neye göre”nin esnekliği

Elimde değil, bu mevzuda da “neye göre doğru”nun, “normal”in güncel siyasetteki, medyadaki kemiksiz esnekliği, “göre”liği geçiyor aklımdan. İmamoğlu’na gelince kopan kıyamet, AK Partili başkana gelince “tolere ediliyor”.

Merkezi-periferisiyle (ilham perilerine de inanan) medyada tek boyutlu tolerasyon örnekleri de ibadullah ama yazımı iyice uzatacak. Zaten “verilmiş”i Akif Beki’nin değindiğim yazısında var. Hem de o dönem İçişleri Bakanı olan Süleyman Soylu’yla ilgili bir örnek:

“Seneyi, şok üstüne şoklarla kapatıyoruz. Fakat pek azı, Soylu’nun ‘suçun şahsiliği’ni savunması kadar şok ediciydi. (…) Hâlâ dumura uğramayanlar varsa şu şoka da dayanıklılar mı, görelim. AK Parti döneminde belediyeye alınan terör sabıkalılar, sayıca tolere edilebilirmiş. Bu mantık, kimde filmi koparmaz?”

“Hukuk”ta eş anlamlılar

Mesele Soylu ve İmamoğlu’na gelince o ibretlik “Ahmak Davası” da var ama yeniden özetlemeye bile gerek yok. Sadece, İmamoğlu’na sarf ettiği o kelime nedeniyle Soylu’ya değ(in)meyen ama İmamoğlu’nu “mâhkum eden” mahkeme kararının bir gerekçesini hatırlatacağım.

İmamoğlu’nun avukatları ahmak kelimesinin hakaret olmadığını (da) savunuyor. İstanbul Anadolu 7. Asliye Ceza Mahkemesi de bakıyor, o sözcük hakkında bir Yargıtay içtihadı bulamıyor. “Fakat eş anlamlı kelimelerinin hakaret sayılması yönünde bir içtihat bulunduğunu” belirtiyor.

“İçtihat” da çok anlamlı

Olabilir tabii. Velâkin -misal- Âşık Veysel’deki “zihi ahmak”ın (bazen alay için de kullanılan) bir anlamı “güzel, hoş”… Hatta Slavoj Žižek’in “İki Tip Ahmak (Budala, Bön) ve Aptal/Abdal” başlıklı koca makalesi var. Ve girişi şöyle: “Ahmaklığın iki zıt tipi vardır. Birincisi bir türlü ‘jetonu düşmeyen’ (kimi zaman) aşırı zeki öznedir.” 

Erasmus’tan bu yana “her insanın doğuştan bir takım ahmaklıklara sahip olduğunu” savunanlar bile az değil. Hukukçu olmadığım için bilemiyorum ama bunlar da benim “içtihat”ım olabilirdi mesela. “İçtihat”ın sözlükteki eş anlamına da uygun: “Uygulanacak bir karârın açıkça bulunmadığı durumlarda bir iş hakkında şahsî görüş açısına göre verilen hüküm”. Malum, bir kısım medya yargıda bile “şahsî görüş açısı”nı tartışıyor.

Sözlük seçimi bile kritik

Böyle davalarda sadece sözcükler değil sözlükler de önem kazanıyor. O da netameli… Koskoca “Büyük Argo Sözlüğü” var. Hatta çok sevdiğim, 51 yaşında aramızdan ayrılan arkadaşım Filiz Bingölçe’nin “Futbol, Kadın, Asker, (Tanıklarıyla) Osmanlı” argolarıyla ilgili ayrı ayrı sözlükleri basıldı.

Olur da davaya uygun “eş anlam” aranır oralardan bulunursa hâlin nice olur bilemiyorum. Mesela netameli birisine “Armut” desen, o kelimeyle ilgili de içtihat bulunamayacak. Savunman da “Sevdiğim için söyledim” olsa… Gelsin sözlükler. Osmanlıca Argo Sözlüğü’nde anlamı “Aptal, ahmak”. “Olmaz” demek zor… Bingölçe o “sözlük”leriyle “Muzır Neşriyat” davasından aklansa da 21. Yüzyıl’da üç yıl yargılandı.

Hâl, durum, işleyiş böyle olunca bir şey yazarken, söylerken sadece “çok anlamlı, mânâlı” değil “eş anlamlı kelimeler”e de olağanüstü dikkat gerekiyor. Yazımdaki gibi “kara mizah”ına da. “Kara”nın anlamlarına baksalar…

İbretlik “görecilik”in zirvesi

İnsanın sadece sözüne değil özellikle bugün her hareketine çok dikkat etmesi gerekiyor. Zira “nasıl anlamlandırıp” neye yol açacağı muamma. Daha doğrusu “tüm dünyasıyla iktidarlar”ın iki dudağın arasında… Son örneğimi de yine Yeni Şafak’tan vereyim. Hem de yazımın illüstrasyonundaki “resimli-açıklamalı” haberiyle.

Yeni Şafak Saraçhane’deki yüksek katılımlı protestolarda -öyle ya da böyle- birkaç insana dair muğlak iddiaları “CHP’li eylemciler cami duvarına pisledi”, “İstanbullular güne İBB’nin mesajıyla uyandı: Camileri işgal ettirip Kadir Gecesi’nde adalet arıyorlar” gibi başlıklarıyla seri haber yaptı. Sosyal medyada camiye, tarihe, “kutsal”a saygısızlık, hakaret, saldırı nidalarına “kaynak” oldu.

Halılı, avizeli cami “avlu”su!

Sonra yine Yeni Şafak, aynı “camide top oynayanlar”ı güzel, “pembe haber”, “dostluk, toplumda birlik” timsali olarak verdi: “Şehzadebaşı Camii’nde nöbet tutan gençler polislerle top oynadı”. Polislerle “Cenk, cihad, şehâdet” sloganları atan, medyada (iktidara yakın bazı hesaplar dâhil) “İBDA”cı olarak da anılan gençlerin camide futbol oynamasını yani.

Hem de kendi paylaştığı videosundaki caminin halısında, avizelerinin ışığı altındaki futbolu, “cami avlusunda oynadılar” ayarıyla düzeltmeye çalışarak… Sonra kaldırdılar sosyal medyadan. Ama çoktan fotoğraflı haber olmuştu.

Anlamak/anlamlandırmak zor değil ama yükü çok ağır. Hele anlat(a)mamanın… Edip Cansever misâli anlamak bile çok yoruyor insanı: “Kısaca söyleyeyim anlamak yordu beni. /O kadar varım ki, o kadar da yoğum ki işte /Bir aslanım ya da bir aslan parçalamış beni”.

- Advertisment -