Hafta sonu HÜDA Par’ın Diyarbakır’da yaptığı Kürt Meselesinde İnsani Çözüm Çalıştayı’nın açılışında konuşan bir sendikacı son çözüm süreciyle ilgili duygusunu bu anakronik cümleyle anlattı: Coşkulu bir tedirginlik içindeyiz
Genel havayı da iyi yansıtıyordu bu cümle.
Çalıştay, en başta HÜDA Par için bir açılımdı. “İslami Çözüm” yerine “İnsani Çözüm” başlığının tercih edilmesi, cemaat dışına çıkarak farklı kesimlerden, İslami gruplardan isimleri davet edilmesi ve bir partilinin söylediği gibi Kürt meselesinde artık tanık değil, davacı olarak taleplerin yüksek sesle dillendirilmesi önemliydi.
Bu süreçte kapısı ne AK Parti/devlet ne de DEM tarafından çalınan HÜDA Par, yine de sürece net bir destek veriyor.
Eski ve mevcut milletvekilleri (Galip Ensarioğlu, Mehmet Emin Ekmen, Altan Tan, Abdurrahman Kurt, Orhan Miroğlu, Mehmet Metiner, Said Yüce) İslami kesimin Mazlum-Der, Özgür-Der gibi önemli kurumlarının yöneticileri (Rıdvan Kaya, Kaya Kartal), İslamcı, muhafazakar kesimden entelektüellerin (Müfid Yüksel, Vahdettin İnce, Mustafa Armağan) konuşmacıydı.
Çalıştay İslami kesimin Kürt meselesi sınavıyla ilgili önemli özeleştiriler, eleştirilere de sahne oldu. Eski AK Parti Diyarbakır Milletvekili Abdurrahman Kurt, 80’lerdeki öğrencilik döneminde İslami cemaatlerde Kürtçe konuşmanın neredeyse mekruh sayıldığını söyledi.
Yazar ve çevirmen Vahdettin İnce, kendi kişisel hikayesinden çok çarpıcı hatıralar anlatarak, “asimilasyon canavarının elinden kurtulmuş” salondaki Kürtleri tebrik etti.
Özgür-Der başkanı Rıdvan Kaya ve Mazlum-Der Başkanı Kaya Kartal, Türk ve Kürt milliyetçilikleri eleştirirken anadilde eğitim hakkı gibi taleplere destek verdi.
Aynı anda Diyarbakır’da başka bir salonda 2015’de Mazlum-Der’den Kürt meselesi merkezli bir tartışmayla kopan şubelerin kurduğu Hak İnsiyatifi’nin de Kürt Forumu toplantısı vardı.
Burada da Metin Karabaşoğlu, Mümtazer Türköne, Ali Bulaç gibi isimler konuşmacıydılar.
Bundan bir ay önce İHH da Kürt meselesini ve yeni çözüm sürecini konuşmak üzere Diyarbakır’da benzer bir toplantı organize etmişti.
Ard arda gelen bu üç toplantı son 10 yılda devletle ve iktidarla birlikte güvenlikçi ve milliyetçi bir dile doğru savrulan ve Kürtlerle olan geleneksel empati duygularından uzaklaşan muhafazakar kesimlerin üzerlerindeki ölü toprağını atmakta olduğunu gösteriyor.
İlginç olan AK Parti’nin Kürt meselesinde son 10 yıldaki milliyetçi savrulmasından dolayı sorumlu tutulan MHP’nin, şu anda çözüm süreci için AK Parti’den daha heyecanlı ve ileride olması.
Bir zamanlar AK Parti’nin de yakın durduğu Anayasa’daki vatandaşlık maddesinin değiştirilmesi, anadilde eğitimin önünün açılması gibi taleplerin sıralandığı çalıştayın çözüme destek veren ve silahların bırakılmasını net biçimde isteyen Hüda Par’ın yayınladığı sonuç bildirisine bölücülük demek gibi klişe bir tepki Beştepe’deki eski Marksist başdanışmandan geldi.
Bu ancak tarihin trajedi değil, komedi sayfalarına yazılabilir.
Diyarbakır’da bu günlerde en merakla izlenen siyasetçi Devlet Bahçeli. Bu aralar Diyarbakır’ı ziyaret etse herkesi çok şaşırtacak bir ilgiyle karşılanacaktır.
Diyarakır’da en yakından izlenen diğer lider ise Mazlum Kobani. Suriye’deki Kürtlerin durumu sadece DEM Partili Kürtlerin değil, AK Partili, Hüda Parlı Kürtlerin de yakın takibinde.
PKK’nın Türkiye’de silah bırakmasına her kesimden destek gelirken, Suriyeli Kürtlerin silah bırakması ise riskli bulunuyor buna pek destek yok.
Suriyeli Kürtlerin kazanımlarına karşı Türkiye’nin tavrı Kürt asabiyetini artırmış. Türkiye’de olmayan özerklik talepleri, Suriyeli Kürtler için isteniyor.
Çözüm sürecinde de kafaları en fazla karıştıran kısım Suriye.
Türkiye’deki kayyım atamaları ya rutinleştiği için ya da zaten bu çözüm süreciyle bu meselelerin çözüleceği düşünüldüğü için o kadar gündem değil.
Ama havuç ve sopanın aynı anda sallanması kafaları karıştırıyor.
Van’da kayyım olarak vali belediye binasına makam arabasıyla gelirken, arabanın içinde olduğu anlaşılan valiliğin kameramanı arabanın önündeki Türk bayrağını zoomlayarak bu gelişi yayınladı.
Ülkenin bir belediyesini Türk bayrağıyla feth ettiğini zanneden anlayışla, Öcalan’la müzakere yürüten anlayışın aynı devletin içinde yer almasını anlayamayanlar çok haklı.
Bu oksimoron hal ise kabul edilmiş gözüküyor.
DEM’in iki eşbaşkanı Van’da kayyım kararına karşı polislere karşı direnirken, aynı DEM’in İmralı heyeti Erbil’de Mesud Barzani ile Türkiye’deki çözümü konuşuyordu.
DEM Parti’nin ve PKK’nın kayyım ve diğer operasyonlardan artık o kadar da etkilenmediği anlaşılıyor.
Geçen hafta Van Büyükşehir Belediye Başkanı Abdullah Zeydan’a hapis cezası ile “Kent Uzlaşısı” gözaltılarının ardından çıkan DEM Parti PM bildirisinde bu iki gelişmeden bir cümle bile bahsedilmemişti.
Ama DEM’in “süreç”i anlatmak için düzenlediği “Toplumsal Barış ve Özgürlük Buluşmaları”na değinilmişti.
Metinde 34 kez “barış”, 14 kez “çözüm”, 3 kez “Öcalan”, 2 kez “kayyım”, 1 kez “Rojava” geçti.
Aynı günlerde PKK’dan gelen 15 Şubat açıklaması ise PKK’nın 40 yıllık tarihindeki en pozitif metin olabilir.
Öcalan’ın çağrısıyla “PKK’nın ve Kürtlerin değişeceğini” söyleyen metin, Öcalan’ın beklenen çağrısına PKK’nın verdiği bir ön cevap olarak okunabilir.
Süreçte aktif olan isimler PKK’nın bu açıklamasına çok önem veriyor ve bu açıklamanın ümitlerini artırdığını söylüyor.
Ankara’dan gelen bilgilere göre DEM İmralı Heyeti, Erbil temaslarının ardından üçüncü kez Öcalan’la görüşmek için İmralı’ya gidecek.
Yani hem negatif hem pozitif gelişmeler aynı anda yaşanıyor.
Ama kayyım kararlarını ve gözaltılar çözüm sürecinin ilerlemesini durdurmuyor: Süreç o gelişmelere şerbetli görünüyor.
Zaten bu süreç Demirtaş ve pek çok siyasetçi hapisteyken başladı, Ankara saldırısına rağmen sürdü, Ahmet Türk’e kayyıma rağmen ilerledi.
Bu saatten sonra da bu gelişmeler onu durduramayacak gibi duruyor.
Kurdish Studies Center direktörü Reha Ruhavioğlu, bu oksimoron durum için şöyle yazdı:
“Kürt meselesinde süreç bir karmaşa halinde yürüyor ama bir yandan da Kürt tarafı başta olmak üzere hemen herkes bütün gelişmelerin anlamlı biçimde değişeceği bir vakti bekliyor, zemberek o güne kuruluyor ve kurulmuş saat çalmaya başladığında yeni bir döneme başlayacağımıza dair beklenti büyüyor. O yüzden silahsızlanma çağrısının beklendiği gün olan 15 şubat, Van’a kayyum atandığı güne dönüştüğünde sürecin mekanizması durmuyor, çalışmaya devam ediyor. Kandil’e mektup gidiyor, Erbil ve Süleymaniye’de süreç temaslarının takvimi işliyor. Kulağa tuhaf geliyor fakat Türkiye’nin silahsızlanma/çözüm denemeleri içinde yöntem itibariyle en karmaşık ama sonuca en yakın olanını yaşıyoruz. Çelikten bir sabır ve irade istiyor”
Bu bataklıkta gül yetişmeyeceğini söyleyenler haklı ama herkes artık bataklıkta nilüfer çiçeklerinin çiçeklendiğini görüyor.