Çin Halk Cumhuriyeti’nde 1960’ların ortalarından itibaren “Kültür Devrimi” adı altında toplum üzerinde büyük bir terör estirildi. Parti militanları, Mao önderliğinde devrimi güçlendirdiklerine inanmışlardı. Köylüler, üniversitelere rektör olarak atandı, profesörlere domuz ahırlarını temizleme görevi verildi. Yanlış siyasetler, milyonlarca insanın yaşamına mal oldu. Açlık çekildi, kıtlıklara varan felaketler yaşandı.
Mao Zedung, Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurucu lideridir. Mao’nun ölümünden sonra, Çin kendi normallerine döndü. Bir geçmiş eleştirisi yapıldı. Haksızlıklar bir ölçüde düzeltildi. İnsanlara itibarları iade edildi. Her tarafın Mao resimleri, afişleri ve deyişleriyle kaplandığı eski dönemler geride kaldı. Bugün de bazı köşelerde Mao’nun resimlerini kurucu lider olarak görebiliyoruz. 2006 yılında 30 yıllık bir aradan sonra Çin’e yeniden gittim. Mao’nun camekan içinde yatan bedenini görmek için İpek’le kuyruğa girmiş ve kuyruğun bu denli uzun olmasını analiz etmeye çalışmıştık. Bize mihmandarlık eden Çinlilere bunu sordum. Ziyaret kuyruğundaki çoğunluğun kırlık bölgelerden, kasabalardan geldiğini söylediler. Şehirli, okumuş kesim, Mao’ya daha mesafeli idi. Lenin, Sovyet Rusya’nın kurucu lideridir. Benzer devrimci alt üst oluşları yaşayan Sovyetler Birliği’nde Lenin’in kitleler önünde bulunduğu konumuna bakarsak, Mao’nun durumu ile paralellikler görebiliriz.
Otoriter Cumhuriyet
Cumhuriyet’in kuruluş döneminde Atatürk’ün önderlik ettiği reformları, laiklik atılımlarını, Batı tipi modernleşme adımlarını, toplumun bir kesimi coşku ile benimsedi. Bir kesim de içine sindiremedi, bazen açıktan, bazen üstü kapalı olarak karşı çıktı. Yıllar geçti, bu reformları reddedenler iktidar oldu. Geçmiş daha rahat şekilde tartışılabilir hale geldi. Yenilikçi adımlar yanlışıyla, doğrusuyla, tartışıldı, eleştirildi. Laiklik bazı yönlerden giderek törpülense bile sosyolojik bir zemin bulmuştu. Kurulu ve işleyen bir aygıt olarak devlet, belli bir kalıba dökülmüştü. AK Parti iktidarı devraldığı yapıyı değiştirmeye çalıştı. Birçok şeyi de değiştirdi.
Ancak bu arada kendisi de değişti. Cumhuriyet’in artık ortak bir miras olduğu gerçeği kabul görüyor. Cumhuriyet’in başından beri demokrasiyle ilgili sorunları vardı. Bugün de var. Siyaseti genel olarak devletin demokratik olup olmaması fazla ilgilendirmiyor. Demokrasi bilinci henüz yeteri kadar olgunlaşmamış durumda. Otoriterleşmeye kapılar açık. Muhalefet ise karmakarışık. Özgürlük arayışı içinde olan da var, iktidarla milliyetçilik yarışına girenler de… Hal böyle olunca Cumhuriyet iki tarafın da üzerinde uzlaşabileceği bir zemin sayılabiliyor. Cumhuriyet değerleri de “nasıl anlarsan öyle yap” şeklinde “self servis” bir ortak malzemeye dönüşebiliyor.