Ana SayfaGÜNÜN YAZILARICurios Case of LGBTQIA+

Curios Case of LGBTQIA+

Seinfeld hayranları hatırlayacaktır: 4. Sezonun “The Outing” başlıklı 17. bölümünde acemi bir gazetecinin yanlış anlaması sonucu dizinin iki ana karakteri Jerry ve George bir gazete haberinde eşcinsel bir çift olarak duyurulur. Bu noktadan sonra başkalarına eşcinsel olmadıklarını açıklamak çok zor hale gelmiştir. Hassas bir konudur, sözcükleri özenle seçmeye uğraşırlar, her cümlenin sonuna da tedbiren “... not that there's anything wrong with that! ([eşcinsel] olmanın yanlış bir tarafı yok tabi ki)” ifadesini eklerler.

Seinfeld hayranları hatırlayacaktır: 4. Sezonun “The Outing” başlıklı 17. bölümünde acemi bir gazetecinin yanlış anlaması sonucu dizinin iki ana karakteri Jerry ve George bir gazete haberinde eşcinsel bir çift olarak duyurulur. Bu noktadan sonra başkalarına eşcinsel olmadıklarını açıklamak çok zor hale gelmiştir. Hassas bir konudur, sözcükleri özenle seçmeye uğraşırlar, her cümlenin sonuna da tedbiren “… not that there’s anything wrong with that! ([eşcinsel] olmanın yanlış bir tarafı yok tabi ki)” ifadesini eklerler. Eklemek zorunda hissederler.

İlgili bölüm 1993’te yayınlanmış. O tarihte doğanlar bugün 30’larının başında… Eşcinsel ya da homoseksüel tabirleri bugün artık eskimiş, yıpranmış ve galiba biraz sakıncalı bir hal almış durumda. Artık bu terim yerine, her şeyin sonuna “birey” eklediğimiz isim tamlamaları kullanıyoruz.

Türkiye söz konusu olduğunda mesele daha da karmaşık, çünkü Batı ülkelerinin bir bölümünde olduğu gibi LGBTQIA+ bireylerin – umarım harf atlamamışımdır – evlilik ya da her iş kolunda meslek edinme hakkı şöyle dursun sokağa güvenle çıkabilmeleri bile garanti altına alınmış değil. Bununla birlikte Batı’yı saran tartışmalar Türkiye’de de zaman zaman yer buluyor. En azından bazı çevrelerde.

Yakın bir zamana kadar LGBTQIA+ hakları yetişkin bireylerin kendi bedenlerini dilediği gibi değerlendirme özgürlüğünün bir parçası olarak anlaşılıyordu. Ancak galiba insan hiçbir zaman bedeninin tam sahibi olamıyor. Bedenini toplumla paylaşmadan, toplum ilişkileri içinde konumlamadan bir yere varamıyor.  Artık LGBTQIA+ aktivizmi de – başka ideolojiler gibi – bütün bedenler üstüne söz söyleyebilmek istiyor.

İnsan kendi bedeninin sahibi midir? Bu son derece çetrefil bir soru. İlk bakışta ‘evet’ demek kolay, ancak bu ‘evet’ son derece yüzeysel bir yanıt olacaktır. Sözgelimi ulus devletin bakış açısına göre erkekler beden-zamanlarının bir bölümünü askerlik hizmeti için ayırmak durumundadır. Askerliğin zorunlu olmadığı ülkelerde bile olağanüstü durumlarda devreye girecek yasalar vardır. Dahası ulus-devlet erkek bedenlerini ‘beka’ sorunları karşısında savaşa sürebilir, buna karşı çıkanları kurşuna dizebilir.

Bir başka örnek: Bireyler, bedenlerini özgürce kullanabilir mi? Örneğin uyuşturucu madde tüketimi kısıtlanmıştır. Ya da birey intihar etmeye kalktığında devlet bunun önüne geçmek için gerekli tedbirleri almaya çalışır. Çocukların hangi yaşta cinselliği yaşayabileceği yasalar ve toplum örfünce belirlenmiştir. Kalabalık bir caddede anadan doğma çıplak gezmeye kalkan bir insan soluğu karakolda alır. Kendi kolunu ya da bacağını kesmeye kalkan biri akıl hastası olarak görülüp hastaneye hapsedilecektir. Ötenazi yasasının işlediği ülkelerde bile birey ölüm kararını kolayca alamaz.

Bir de tabi bireyler arasındaki bağlardan doğan kısıtlamaları sayabiliriz. Evli çiftler ya da sevgililer cinselliklerini başkalarıyla paylaşmamaya söz vermiştir. Çoğunlukla tabi. Evlilik aynı zamanda mülki sistemin bir parçası olduğundan bu sözün dışına çıkmak yasal sonuçlar da doğurabilir. Belli meslekleri icra eden insanlar giyimlerine dikkat etmek durumundadır. Askerler uzun saçla gezemezler.

Kuşkusuz bu kısıtlamaların hepsine yararsız diyemeyiz. Ancak insan bedeni üstüne kurulan kontrolün çok büyük ölçüde cinsellikle sağlanıyor olması düşündürücüdür. Üstelik sadece kısıtlayarak değil aynı zamanda kışkırtarak cinselliğin toplumsal yaşamın kurucu teması olması sağlanmıştır.  LGBTQIA+ aktivizmi de aslında bu dengeden yeni, dönüşmüş ve çeşitlenmiş bir yaşam çıkarma arayışında. Şahsi görüşüm: Bu arayış özellikle ‘trans’ kimlikler çevresinde zaman zaman kendi kendinin karikatürüne dönüşüyor. Saçı sakalı bir batman dört kaşlı delikanlıların kadınların tuvaletine girmeyi hak sayması ya da ‘adam gibi adam’ Imane Khelif’in olimpiyat şampiyonluğunun alkışlanması gibi. Aslında bu tür olaylar belki de LGBTQIA+ aktivizminin istismarından başka şey değil… Ama kim nasıl neyi ölçecek?

LGBTQIA+ aktivizmi açısından cinselliğin nasıl anlaşıldığını tartışmayacağım; bu ayrı ve yakın zamanda kolayca soğumayacak bir konu. Üstünde durmak istediğim nokta şu: Bu başlık altında tasnif ettiğimiz ya da kendilerini öyle ifade eden insanların asgari demokratik haklarını yadsıyan bir durumda olamayız, hiç kuşkusuz bu asgari sınırlar da yetişkinlerin kendi aralarında cinselliği diledikleri gibi yaşama, kendi kimliklerini sözle ya da sembollerle ifade etme ve yazma/yayınlama/örgütlenme, kimlikleri ya da görünüşleri nedeniyle saldırıya uğrama ihtimallerine karşı korunma, meslek edinme gibi haklarını kapsamak durumundadır. Kuşkusuz toplumun bir bölümü, belki büyük bir bölümü bu insanların yaşam tarzını sapkınca ya da kendi ahlak anlayışlarına aykırı bulacaktır. Fakat kimseye zarar vermedikten sonra kime ne?

Yalnız işte bu insanların var olmasını ya da görünmesini bile başlı başına bir toplum sorunu olarak kodlayan bir kesim var. Neslin bozulacağına inananlar, bu tür aktivizmin bir komplo olduğunu savunanlar… Bu insanların sayıları azalmayacak, dertleri de değişmeyecek. Üçüncü cinsiyeti bir norm olarak kabul etme imkanları yok, olmayacak. Açıkçası LGBTQIA+ hareketi örneğin Afro-Amerikalıların özgürlük mücadelesi ya da (bazen kol kola görünseler de) Kürt hareketi gibi değil. Hukuken tanınmak ya da kabul görmekten ötesini talep ediyor. Toplumu yeniden tanımlamak istiyor. O noktada da bütün mesele ‘aile’ dediğimiz çekirdek yapı taşında düğümleniyor. İşte aktivizm tam da bu çekirdeği zorladığında reaksiyon başlıyor. Çünkü galiba aile bir harf ya da bir + eklenebilecek bir şey değil… Vazgeçilebilecek geri kalmış bir kurum mu? Öyle düşünüyorsanız büyük ve mutsuz bir yanılsama içindesiniz.

Okuyanları belki kızdıracak ama yazıyı tam bu noktada bırakmak istiyorum. Niyetim bu meseleyi çok yönlü düşünmek için suyu bulandırmak… 

- Advertisment -