Shakespeare’in Hamlet oyunundaki bu ünlü repliği kalenin surlarında nöbet tutan er Marcellus’un ağzından duyarız.
Shakespeare bu tespiti bir ere yaptırarak çürük kokusunun artık herkesin burnuna geldiğini de söylemiş olur.
Türkiye’de devletteki çürümüşlük de artık haberlerden, sosyal medyadan çıplak gözle izlenebilecek, tıkalı olmayan bir burunla kokusu alınabilecek seviyelere geldi.
Sadece son altı ayın haberlerinden bir kaç örnek vermek bile yeterli.
Örneğin geçen hafta Beylikdüzü‘nde elleri ve ayakları halatla bağlanmış olan cesedi toprağa gömülü olarak bulunan M.K.’yı, evinden iki polis memurunun gözaltı yapıyormuş gibi kaçırıp, beş yıl önce aile üyelerinden birini öldürdüğü için ondan intikam almak isteyen uyuşturucu baronu Baybaşin ailesine teslim ettikleri ortaya çıktı.
Yani bir uyuşturucu baronu intikamını polisin yardımıyla almış oldu.
Ondan önceki haftanın olayı ise cinayete azmettirmekten hakkında kesinleşmiş müebbet hapis cezası bulunan ve bu ceza kesinleşince elini kolu sallayarak Gürcistan’a kaçan Metro Turizm’in sahibi Galip Öztürk’ü, ailesiyle birlikte ziyaret edip üstüne bir fotoğraflarını çeken Samsun Adalet Komisyonu Başkanı hakim K. A. nın Öztürk, fotoğrafı Facebook hesabından yayınlayınca aynada görünerek kendini ele vermesiydi.
Öztürk’ün memleketi Samsun’da görev yapan hakim, ailesiyle birlikte cinayet azmettirmek suçu kesinleşince firari işadamının misafiri olup bir de ona fotoğrafçılık yapmıştı. Böylesine bir rahatlıktan bahsediyoruz.
Ondan bir ay önce de Soylu-Peker tartışmalarında sık sık geçen Bataklık soruşturması iddianamesi yayınlanmıştı. İddianamede İstanbul Sultanbeyli Emniyet Müdürü’nün eski bir uyuşturucu baronunun yurtdışından getirdiği kaçak parayı ülkeye sokmak için makam arabasını ve şoförünü Kapıkule Sınır Kapısı’na gönderdiği, aynı eski uyuşturucu baronunun ilçe emniyet müdürünün aracıyla pandemi yasaklarında etrafta dolaştığı ortaya çıkmıştı.
Zaten bu soruşturma ve benzerlerinin işadamlarını yolmak için yapıldığı yolunda Sedat Peker’in iddia ettiği ve henüz ikna edici bir biçimde yalanlanmamış iddialar var ortada.
Öyle ki yine Peker tartışmaları sırasında İstanbul Emniyeti’nin eski istihbarat daire başkanının FETÖ’den hakkında soruşturma olan bir işadamının kaydını temizlettiği, yurtdışına çıkışına yardımcı olduğu ortaya çıkmıştı. Aynı müdürün mal varlığı dökümünde “Arnavutköy’de bir taşınmaz, Bahçeşehir Koleji’nde eşi ve kendi adına yüzde 7.5’şer hisse, muhtelif tarihlerde 3 adet Mercedes marka otomobil ve Land Rover marka arazi aracı, 2017-2018 yılları arasında hesabında 3 milyon 287 bin 770 TL…” uzayıp giden liste ise yaptığı tek “jestin” bu olmadığını göstermişti.
Daha önce de İranlı uyuşturucu baronu Zindaşti ile hasmı olan Ünganlar arasındaki savaşta polislerin iki barona birbirilerinin yerlerinin HTS kayıtlarını sattığı, bunun sonucunda cinayetler işlendiği ortaya çıkmıştı.
Bu çarpık ilişkiler öyle bir noktaya geldi ki, en son sosyal medyada dönen bir videoda bir işadamı restoranda silahını diğer müşterilere göstererek olay çıkardığı için gelen polislerle dalga geçiyor, bunu videoya kaydediyor, polisler de bu cesaretinin kaynağının hangi hatırlı ilişki olduğunu bilemedikleri adamın bu maço showunu sessizce izliyorlardı.
Kadıköy’de bir balıkçıda öldürülen eski Susurlukçu polis, Bakırköy’de bir balıkçıda öldürülen ünlü avukat, taranan Bebek’in en lüks lokantası…
En son bu yazı yazıldıktan sonra Kıbrıs’ta öldürülen Halil Falyalı.
ABD’de uyuşturucu kaçakçılığından, Türkiye’de sanal bahis çetesinden hakkında tutuklama kararı olan, Sedat Peker’in hakkında ağır iddialar ileri sürdüğü bir adamın nasıl olup da KKTC’de hayatını hayırsever işadamı ve KKTC Cumhurbaşkanı’nın ahbabı olarak geçirebildiği sorusunun hala bir cevabı yok.
Bütün bunlar yakalananlar, tespit edilebilenler, haklarında haber yapılanlar.
Pek çoğunun bilmemizin sebebi ise artık bu isimlerin aşırı rahatlıkları ve tedbirsizlikleri.
O işadamı polisle dalga geçtiği videoyu bizzat kendi çektirmese, o hakim firari mafya liderine fotoğrafçılık yapmasa, o emniyet müdürü kaçak para için arabasını sınıra göndermese, o emniyet müdürü boğazda köşk sahibi olmasa bütün bunlar da bilinmeyecekti.
Bu sayede buzdağının bir kısmını görebiliyoruz.
Gördüğümüz kısım, göremediğimiz kısım hakkında şunu dedirtmeye yetiyor:
“Çürümüş bir şeyler var şu Danimarka krallığında.”