Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIDeist Skolastikler

Deist Skolastikler

Deist Skolastikler çok keskin, hakikati çözmüş, net gerçeği görmüş bir şekilde konuşurlar. Alternatif görüşleri küçümserler. Argüman vermezler sadece tespitlerini paylaşırlar. Rakiplerini etiketlemeyi, aptallık, yobazlık, gericilik ya da dolandırıcılıkla suçlamayı severler. Mesela Cündioğlu’na göre dinle bilimi uzlaştırmaya çalışanlar ya da bilgisizdir ya da ahlaksızdır. Bunlar sanırım heretik ya da kafir kavramlarının deist versiyonu oluyor. Bu yazıyı yazmaya beni iten şey Ahmet Arslan hocanın videosuydu. Ahmet hoca Yunan dışında bir yerlerde felsefenin var olduğu ya da bağımsız olarak çıktığı düşüncesini alaya alıyor. Farklı fikir beyan edenlerle konuşmam diyor. Dogmatizm üzgünüm ama böyle bir şey.

Sosyal medyada uzun bir süredir eski Müslüman/İslamcı bazı akademisyen ve entelektüellerin İslam dinini, medeniyetini ve Müslümanları aşağıladıkları video kesitleri paylaşılıyor. Çoğu zaman bu videolar yüzbinlerce ve milyonlarca izleniyor. Bu düşünürlerden bazıları çok izlenen haber kanallarında sık sık gözüküyorlardı.

Kanaatimce eleştiri her zaman iyidir. Mill’in dikkat çektiği gibi eleştiri her koşulda iyidir. Haklı eleştiri sizi geliştirir çünkü yanlışlarınızı ortaya çıkarır. Haksız eleştiri de sizi geliştirir, çünkü bu haksızlığı ortaya çıkarmak için vereceğiniz emek sizi ve görüşlerinizi geliştirir. Ancak bu düşünürlerin çoğu zaman eleştiri değil radikal görüşleri besleyen saldırılar yaptığını düşünüyorum. Eleştiri argüman içerir, saldırı ise genelde aşağılama ve etiketleme. Peki saldırı zararlı mı? Epiktetus’un dikkat çektiği gibi size yapılan saldırı haklıysa zaten sorun yok. Haksızsa da uzun vadede yapana zarar verir. Dolayısı ile saldırılara da toleranslı bir kültür oluşturmamız gerekiyor. Tabi saldırıların beslediği radikal kültürün farkında olmak ve entelektüel zeminde cevap vermek de önemli.

Bu yazıda amacım bu düşünürlerin genelleyici ve toplumun bir kesimini aşağılayan saldırılarına cevap vermek değil. Daha ziyade aslında dindar olup olmamak ile ilgisiz bir zihniyeti analiz etmek. Skolastik zihniyeti. Bu zihniyet genellikle dindarlarla eşleştirilir. Doğrudur, bazı Müslüman düşünürlerde bu zihniyeti görmek mümkündür. Ancak dindar olmayan biri skolastik olamaz mı?  Bence olabilir.

Ben yazının başında bahsettiğim düşünürlere Deist Skolastikler diyorum. Deist çok anlamlı bir terim. Felsefede en yaygın kullanılan tanımda Deizm Tanrı’nın var olduğunu ancak herhangi bir din göndermediğini savunan görüştür. Özellikle aydınlanma sonrasında popüler olsa da kökleri Antik Yunan felsefesine kadar geri gider. Bu deizm türüne dinsiz tanrıcılık diyebiliriz. Tanrı’nın vahiy göndermediği akıl ve vicdan ile bilindiğini iddia ederler. Bir başka deizm türü Aristotelesçi Deizmdir. Bu görüşe göre Tanrı vardır ama evrenle ilgilenmez. Evrende ne olup bittiğini bilmez bile. Adının da ima ettiği gibi bu deizmin en önemli temsilcisi Aristoteles’tir. Bu görüşte ahiret yoktur. Bu iki deizm tanımı birbirine yakın gözükebilir, ama doğrudan aynı değildir. Zira birinci gruptaki deistlerin bir kısmı ahirete inanır. Hatta Tanrı’nın zaman zaman evrene müdahale ettiğine ya da onunla ilgilendiğine de inanabilir. Dinleri ve vahyi reddetmek Tanrı’nın evrenle ilgilenmediği ya da ahiret olmadığına inanmayı gerektirmez. Üçüncü bir deizm kavramı Teistik Deizmdir. Teistik deistlere göre Tanrı vardır, din göndermiştir, anca Tanrı evrene doğrudan müdahale etmez. Onu doğa yasaları ile yönetir. Vahiy ya da mucizeler doğa yasaları ile izah edilebilir, hatta ahiret bile böylesi bir doğa sisteminin parçası olabilir.  Leibniz bu gruptaki düşünürlere örnektir, Leibniz Hristiyan’dır ama Tanrı’nın evreni sadece yarattığı zaman müdahale ettiğini düşünür. İslam düşüncesinde İbrahim Nazzam ya da bazı Meşşai düşünürler bu görüşe yakın fikirlere sahiptir. Bu gruptaki düşünürlere deist desek de bu düşünürler aynı zamanda bir dine mensupturlar. Onlara göre Tanrı’nın evrene müdahale etmemesi bir eksiklik değil, onun büyüklüğünün göstergesidir. Tanrı o kadar mükemmeldir her şeyi baştan planlamış ve her olası durumun çözümünü tek hamlede yapmıştır. Tanrı’nın tekrar evrene müdahale etmesi gerekmez çünkü o kadar mükemmeldir ki hiçbir şey ona sürpriz yapamaz.

Ben “Deist Skolastikler” derken burada birinci deizm tanımını kullanıyorum. Bu düşünürlerin ortak özelliği geçmişte sıkı Müslüman ya da İslamcıyken daha sonra dine mesafe koymaları ve eleştirmeye başlamaları. Hepsi Deist olmayabilir, içlerinde Ateistler de olabilir. Belki de kullanmam gereken ve doğru ifade bu yüzden dinsiz skolastikler. Ancak Türkçe’de dinsiz ifadesi biraz negatif bir anlam taşıdığı için deist ifadesini kullanmayı tercih ediyorum.

Peki neden skolastik diyorum? Skolastik de elbette çok anlamlı bir tabir. Skolastik terimini ben bu yazıda orta çağda yaygın olan düşünme ve felsefe yapma biçimini ifade etmek için kullanıyorum. Bu düşünme biçimi özellikle Avrupa’da 12. ile 17.yüzyıl arasında üniversitelerde ve kiliselerde hâkim paradigmayı oluşturuyordu. Ancak benzer bir düşünce paradigmasını yine orta çağda İslam eğitim kurumlarında ve hatta bugünkü medreselerde de bulmak mümkündür. Aşağıdaki analizimde bu düşünme modundan ne kast ettiğim daha iyi anlaşılacaktır.

Terimlerimizi tanımladıktan sonra analizime geçebilirim. Ben Türkiye’deki bazı eski Müslüman/İslamcı düşünür ve entelektüelin dinlerini terk ettikten sonra da aldıkları skolastik formasyon ile düşündüklerini; eleştiri ve yaklaşımlarının bu formasyonun izlerini taşıdığını düşünüyorum. Deistler, ama aynı zamanda skolastikler. Ne kastettiğimi birkaç tez ile anlatmaya çalışacağım. Ancak burada “Deist Skolastikler” tabirimin, tüm din eleştirmenlerini ya da sonrada dinden uzaklaşıp dini eleştirenleri kapsamadığını vurgulamakta yarar görüyorum. Aşağıda dile getireceğim özelliklerin gözüküp gözükmemesi burada belirleyici olan şey. Bir düşünür burada sayacağım özellikleri göstermiyorsa, dini görüşü, geçmişi ya da yaptığı eleştiriler ne olursa olsun bu kavramla tanımlanamaz.

Skolastik düşüncenin en önemli özelliklerinden biri Aristoteles mantığı ile ondan türetilen bazı mantıkları kullanmasıdır. Bu hem orta çağ Batı hem de İslam dünyasındaki temel mantık formasyonuydu. Bu mantığa giriş kitapları İslam dünyasında İsagoci adı ile anılırdı. Bu Yeni Platoncu filozof Furfûriyûs’un Aristo’nun mantık kitaplarının ilki olan Kategoriler’in anlaşılmasını sağlamak amacıyla kaleme aldığı kitabın adıdır. Aristoteles’in bu klasiğini okumadan önce okunması gereken giriş kitabıdır. Kitabın ismi olan isagoge Yunanca “giriş” anlamına gelir. Boethius’un Latince çevirisi, Avrupa okullarında ve üniversitelerinde standart bir Orta Çağ skolastik mantık ders kitabı hâline geldi. İslam dünyasında etkili olmakla birlikte, 13. yüzyılda Ebheri’nin İsagoci’si daha popüler olmuştur. Bu eser içerikte Furfûriyûs’unkinden bazı farklar gösterse de sistem olarak Aristoteles mantığına dayanır. Eser 700 yıllık olmasına rağmen İsla m dünyasının farklı yerlerinde medrese ve ilahiyat fakültelerinde en çok okutulan mantık eseridir.

Modern mantıkçılar, karmaşık felsefi meseleleri ele almak için Skolastikler tarafından tercih edilen geleneksel Aristoteles mantığından daha kesin çerçeveler sağlayan yüklem mantığı, modal mantık ve çok değerli mantık gibi gelişmiş formel sistemler kullanmaktadır. Ayrıca Bayes teoremi, karar verme kuramı, oyun kuramı, istatistik gibi olasılıksal araçlardan da faydalanırlar. Elbette ki bir de bilimsel metodun sağladığı ampirik bilgiler de olmazsa olmazdır ve iyi bir felsefeci bu bilgileri değerlendirilebilecek altyapıda olmalıdır. Üniversitede 7 yıldır mantık ve eleştirel düşünce dersi veriyorum. Aristoteles mantığı çağdaş mantık ve düşünme becerileri müfredatında sadece bir-iki haftayı kapsar.

Deist skolastikler dediğim düşünürlerin düşünme biçimleri ve kullandıkları araçlar büyük oranda skolastik dünya görüşünü yansıtır. Ne düşünce ne argüman ne de söylemlerinde çağdaş düşünce araçları kullanmazlar. Bilimsel düşünce hiç yoktur. Kendi verdikleri mantık derslerinde skolastik mantık kitabı İsagoci’yi okutmaya devam ederler. Bunun bir örneğini Dücane Cündioğlu’nda görebiliriz. Cündioğlu online olarak mantık dersleri veriyor ve İsagoci okutuyor: Modül: Mantık Bilimine Giriş (Felsefe) – felsefedersleri.com. İlginçtir Cündioğlu sadece antik ve orta çağ mantık tarihini anlatıyor dersinde. Tabi mantık tarihi Dücane’nin bitirdiği gibi orta çağda bitmiyor.

Deist skolastiklerin bir diğer özelliği bilimle dini karşı karşıya getirmeleridir. Dinle bilimin sert bir şekilde birbiri ile çeliştiklerini söylerler. Sık sık bilime atıf yapıp bilimi överler. Fizik lisans okuyup, fizik alanında doktora yapan biri olarak bu bilim övgüleri hoşuma gidiyor. Ancak detaylara inince ilginç bir resim karşımıza çıkıyor. Bu düşünürlerin hiçbirinin bilim formasyonu olmadığı gibi, düşünce ve yazılarında görelilik ya da kuantum gibi çağdaş bilimsel teorilerin etkisi yoktur. Dikkatli dinlenildiğinde özellikle çağdaş fen bilimlerinin verilerine çok da hâkim olmadıkları görülür. Bir kısmı konuşmalarında bilim başlığı altında Tales ya da Anaksimander gibi bence bilim öncesi düşünürlere bilim insanı muamelesi yaparak skolastik dünyalarını açığa verirler. Antik Yunan düşünürlerinin proto-bilimsel görüşleri olduğu doğrudur. Ama bilim insanının paradigmatik örnekleri Milet okulu temsilcileri olamazlar. Bir entelektüel ya da düşünürün bilim okur yazarı olmasını beklemek çok yüksek bir beklenti denebilir. Çoğu bu gruptakiler standart felsefe eğitimi, medrese eğitimi ya da ilahiyat eğitimi almış kişiler. Bilim bilmemeleri normal değil mi? Ben şahsen her entelektüelin temel seviyede bilim yazarı olmasını beklerim. Ama daha önemlisi sık sık bilim diyorsanız, dini bilim karşıtı hatta bilimle çelişen bir konuma koyuyorsanız o zaman bilimi ortalama bir seviyede bilmenizi beklerim.

Çağdaş felsefeciler bilimle kesişen alanda çalışma yaparlarsa bilimsel verileri dikkatli bir şekilde ele alırlar. Zihin felsefecileri nörobilimsel verileri takip eder ve çağdaş psikolojik çalışmaları okurlar. Zaman felsefesi ya da metafizik çalışanlar görelilik kuramlarını bilirler. Kuantum kuramını bilmeden nedensellik üstüne konuşmazsınız. Bazı felsefecilerin bilimsel formasyonu vardır. Bu din-bilim ilişkisi çalışanlar için de geçerlidir. Mesela islam-bilim ilişkisi çalışan Nidhal Guessoum, Bruno Guiderdoni, Khalil Chamcham gibi isimler fizik alanında lisans ve doktora eğitimine sahiptir.

Üçüncüsü deist skolastiklerin bir kısmının konuşmalarında bilimsel ve akademik bir tarz yoktur. Hatta bazılarının kitaplarında bile akademik tarz yoktur. Üniversiteden çok skolastik kültürü yansıtır yazım tarzları.

Dördüncüsü Deist Skolastikler görüşlerinde çok katı olabilirler. Skolastik düşünce dogmatizm ile ilişkilendirilen bir kavramdır. Felsefede dogmatizm, kişinin inançlarını yeniden gözden geçirme konusundaki isteksizliğini ve yeterli gerekçelendirme veya yeni fikirlere açıklık olmaksızın bunları mutlak doğrular olarak ileri sürme eğilimini ifade eder. Skolastik kafanın temel özelliği bu katılıktır. Deist Skolastikler de çok keskin, hakikati çözmüş, net gerçeği görmüş bir şekilde konuşurlar. Alternatif görüşleri küçümserler. Argüman vermezler sadece tespitlerini paylaşırlar. Olası eleştirilere bakmaz, bunlarla yüzleşme zahmetine girmezler. Rakiplerini etiketlemeyi, aptallık, yobazlık, gericilik ya da dolandırıcılıkla suçlamayı severler. Mesela Cündioğlu’na göre dinle bilimi uzlaştırmaya çalışanlar ya da bilgisizdir ya da ahlaksızdır (https://x.com/ducane/status/1273199180010393600)

Bunlar sanırım heretik ya da kafir kavramlarının deist versiyonu oluyor. Bu yazıyı yazmaya beni iten şey Ahmet Arslan hocanın sosyal medyada çıkan şu videosuydu:

https://x.com/i/status/1832755357581447204 . Ahmet hoca burada Yunan dışında bir yerlerde felsefenin var olduğu ya da bağımsız olarak çıktığı düşüncesini alaya alıyor. Farklı fikir beyan edenlerle konuşmam diyor. Dogmatizm üzgünüm ama böyle bir şey. Antik Yunan dışında en az iki farklı coğrafyada, Çin ve Hint havzasında, felsefenin ortaya çıktığı fikri bugün neredeyse ortodoks olmaya giden yaygın bir görüştür. Antik Yunan düşüncesinin ne derece Antik Mısır, Mezopotamya ile Antik Perslerden etkilendiği fikri akademide tartışılıyor. Babil ya da Mısır felsefesinden bahsedilip bahsedilemeyeceği üstüne çok sayıda yayın var. Bunlarla konuşmak, bu fikirlere açık olmak güzel ve erdemli bir şey.  

Çağdaş felsefeciler alçak gönüllüdür. Çoğu konuda birden fazla görüş olduğunu ve konuların karmaşık olduğunu bilirler. Birden fazla görüş zikretmeyi severler. “Bazısı”, “büyük çoğunluğu”, “olabilir” gibi yumuşak ifadeler kullanırlar. Bunu genelde epistemik tevazu kavramı ile ifade ederiz. Epistemik tevazu, kişinin bilgisinin sınırlarını kabul etmesi anlamına gelir. Simon Blackburn ve Robert Roberts gibi filozoflar epistemik tevazuyu dogmatizme karşı bir panzehir ve gerçek bir sorgulama için gerekli bir erdem olarak ele almışlardır. Bu tür bir tevazu, kişinin inançlarının yanlış olabileceğini, her zaman öğrenilecek daha çok şey olduğunu ve diğer insanların, kişinin dikkate almamış olabileceği değerli içgörülerle katkıda bulunabileceğini kabul etmeyi içerir.

Beşincisi deist skolastikler görüşlerini akademik çalışmalara atıf ya da argümanla desteklemezler. Görüşlerini sadece keskin bir dille belirtir ya da en iyi ihtimalle cedel/diyalektik yaparlar. Bu skolastik dönem teolog özelliğidir.

Altıncısı, çağdaş dünyanın birincil entelektüel tartışma alanı akademik dergilerdir. Tabi ki tek değildir, etkisini kaybetmeye başladığı söylenebilir, ama çok önemli bir alanıdır. Zira kaliteli akademik dergiler uzmanların görüşleri değerlendirme ve eleştirmesi için imkân sunar. Deist skolastikler bu saldırgan görüşlerini akademik ortamda yayınlamazlar. Bir kısmı zaten hiç akademik yayın yapmamış, çoğu hiç uluslararası yayın yapmamıştır. Bu da şaşırtıcı değil çünkü çoğu zaman söylemleri akademik dakikliğe sahip değildir. Akademik filtrelerden geçip yayına dönüşemez. Bu da şaşırtıcı değildir, zira skolastik dünya buna yabancıdır.

Deist skolastiklerin büyük bir kısmı televizyon ya da başka bir ortamda entelektüel tartışmaya da çıkmazlar. Sadece tek başına konuşmayı tercih ederler. Diğer bir deyişle vaaz vermeyi severler. Sadece vaaz verip hiç münazaraya çıkmamak zayıf skolastik teolog özelliğidir. Hakkını yemeyelim iyi klasik skolastikler münazaraya çıkarlardı.

Skolastik bakış açısı bir düşünce modudur. Dindar olmak ya da olmamakla ilgili değildir. Çağdaş çoğu dindar akademisyende skolastik emare yokken, bu bahsettiğim düşünürler dindar olmasa da dünyayı skolastik bir mod ile okuyorlar. Araçları, söylemleri, yorumları din aleyhinde yapılsa da başka bir zamana aittir ve çağdaş dakiklikten yoksundur. Dinsiz olmak sizi otomatik felsefeci, entelektüel, ya da çağdaş medeniyet içindeki tartışmaların parçası yapmaz.

- Advertisment -