Başak Demirtaş’ın “Halkımız ister ve partimiz uygun görürse İstanbul’da aday olmayı düşünebilirim” sözleri, siyaset çarşısını karıştırdı. 2023 seçimlerinden sonra siyasi Selahattin Demirtaş siyaset sahasından çekildiğini belirtmişti. Başak Demirtaş’ın adaylık açıklaması, en yalın haliyle, Selahattin Demirtaş’ın tekrar siyaset sahasına dönmesini ifade eder.
Kuşkusuz bu önemli bir hamle ve bu hamle bir taraftan DEM Parti’yi diğer taraftan CHP ve AK Parti’yi doğrudan etkileme potansiyeline sahip.
DEM Parti açısından bakıldığında görülen, partinin Demirtaş’ın bu hamlesine hazırlıksız yakalandığıdır. Parti yönetiminin verdiği tepkiler (Rüştü Tiryaki ve Tuncer Bakırhan’ın beyanatları), bu açıklamadan hoşnut olunmadığını açığa vuruyor. Zira Demirtaş’ın adaylık niyetini duyurması, partinin hareket alanını aşırı bir biçimde kısıtladı.
Daha önce de Selahattin Demirtaş’ın hapishaneden ön alan ve partiye bir doğrultu tayin eden ifadeleri, DEM Parti’de kaşların kalkmasına neden oluyordu. Şimdi de Başak Demirtaş’ın adaylık açıklamasıyla partiyi bir yöne zorlamasının, DEM Parti’de benzer bir şekilde rahatsızlığa sebebiyet verdiği görülüyor.
Demirtaş’ın adaylığının DEM Parti tabanında bir karşılığı var. Rawest Araştırma’nın İstanbul’da yaptığı araştırmaya göre, DEM Parti seçmenlerinin % 70’i, partilerinin İstanbul’da kendi adayını çıkarması gerektiğini savunuyor. Yine bu seçmenin % 35’i İBB adaylığı için Başak Demirtaş ismini veriyor. Yani DEM Parti’nin seçmeni, partisinin hem seçime girmesini hem de iddialı bir adayla yarışmasını istiyor.
Demirtaş, tam da bu isteğe denk düşüyor. Eğer kendisi adaylık yönünde herhangi bir irade koymamış olsaydı, partinin eli nispeten daha olurdu. Lakin tabanda Selahattin Demirtaş’a mağduriyetinden ötürü yönelik büyük bir ilgi varken, Başak Demirtaş’ın adaylığı taban tarafından satın alınmışken ve Demirtaşlar adaylık için kendilerini ortaya koymuşken, parti yönetiminin buna duyarsız kalması düşünülemez.
Artık seçime girmemek de Demirtaş’ın dışında bir adayı tercih etmek de DEM Parti için çok daha zor hale geldi. İki sebepten ötürü: Bir, eğer Başak Demirtaş’a yol verilmezse, bu karar Selahattin Demirtaş’ın siyasete dönüşüne bizatihi DEM Parti’nin engel olması olarak yorumlanır. Ve iki, eğer seçime girilmez veyahut Demirtaş harici bir adayla seçime girilir de kötü bir netice elde edilirse, o vakit parti yönetimi bunu seçmenine açıklayamayacak derecede çok müşkül bir duruma düşer.
Hülasa Demirtaş, kamuoyuna konuşarak, partinin seçeneklerini daralttı ve bir nevi partiyi kendisini aday göstermeye mecbur hale getirdi.
CHP’nin ve Ekrem İmamoğlu’nun da, Demirtaş’ın adaylığından hazzetmeyeceği aşikâr. 31 Mart’ta İstanbul’da DEM Parti’nin girip girmeyeceği kadar kiminle ve nasıl bir kampanya ile seçime gireceği de önemliydi. Şüphe yok ki, DEM Parti’nin İstanbul’da toparlanası ve seçmenlerini kendine çekebilmesi için gösterebileceği en iyi aday da, Demirtaş.
Evet, aday gösterilmesi halinde seçimlere Başak Demirtaş girecek ama arkasına Selahattin Demirtaş’ın rüzgârını alacak. Muhakkak iddialı bir kampanya yürütecek, her yere Demirtaş’ın selamını götürecek ve seçimi Demirtaş’ın uğradığı haksızlığa karşı bir meydan okumaya dönüştürecek. DEM’e verilecek her oyu, Demirtaş’ın maruz kaldığı hukuksuzluğa karşı bir duruş ve özgürlüğüne giden yolda döşenmiş bir taş olarak sunacak. Bu da, DEM Parti’nin kitlesini kenetler, DEM’den CHP’ye doğru oy akışını asgariye düşürür ve İmamoğlu’nun da işini güçleştirir.
Tabiatıyla Demirtaş’ın adaylığı en çok AK Parti’ye ve adayı Murat Kurum’a fayda sağlar. Ancak bundan AK Parti ile DEM Parti’nin anlaştığına varılmaz, varılamaz. DEM’in aday çıkartması nedeniyle, kestirmeden AK Parti’nin DEM belediyelerine kayyum atamayacağı veya yeni bir çözüm sürecinin başlayacağı gibi ilk akla gelen yargılara varmaktan imtina etmek gerekir. Evvela, kayyumluk, seçimler öncesi iki partinin birbirine söz vermesiyle çözülecek bir mesele değil, bir hukuk, bir kanun değişikliği meselesi. Keza yeni bir çözüm sürecini başlatacak dinamikler de farklı.
Elbette seçimlere girmesi, DEM Parti ile AK Parti arasında bir diyalog yolunu açabilir. Fakat böylesine sınırlı bir diyalogdan hemen büyük neticeler doğmaz; onu zaman gösterecek.