Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIDengeli ve olumlu

Dengeli ve olumlu

Öcalan’ın “Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim” ifadesi, sürece güçlü bir biçimde müdahil olma iradesini yansıtıyor. Yeni paradigmanın ne olduğu açık değil; ancak son üç aydaki gelişmeler ve beyanlar ekseninde bir değerlendirme yapıldığında bu paradigmanın üç hata dayandığı düşünülebilir.

MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin 1 Ekim’de DEM Partililerle ile tokalaşması ile başlayan süreçte mühim bir eşik aşıldı. Bahçeli, Öcalan ile DEM Parti’nin görüşmesini ve Öcalan’ın PKK’ye silah bırakma çağrısında bulunmasını talep ediyordu. DEM Parti, Öcalan ile bir araya geldi ve Öcalan da çağrıyı yapmaya hazır olduğunu bildirdi. Böylece 1 Ekim’de Bahçeli’nin attığı adım Öcalan’da karşılık buldu.

İmralı’da Öcalan ile görüşen Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder, Öcalan’ın meseleye bakışını özetleyen yedi maddelik bir açıklama yayınladılar. Son derece hassas bir dille hazırlanmış ve muhtemelen iktidar ile üzerinde uzlaşma sağlanmış bu açıklamanın satır aralarına göz gezdirildiğinde, Öcalan ile iktidarın başlıca dört noktada ortaklaştığını görmek mümkün:

İlki, çözümün aciliyetidir. İktidar da Öcalan da, sorunun çözümünün ertelenemez olduğu noktasında hemfikirdir.

İkincisi, süreci bölgesel dinamikler üzerinden okumaktır. İktidarın 2016-2024 arasındaki görüşmeye kapalı ve salt asayiş tedbirlerine odaklanan siyasetinin değişmesinde, bölgesel faktörler belirleyiciydi Ortadoğu’daki istikrarsızlık halinin Türkiye için hem tehdit hem de fırsat yarattığı düşüncesi, iktidarı yeni bir hamle yapmaya yönlendirdi. Tehdidi asgari seviyeye çekmek ve fırsat alanını azami genişletmek için Kürt meselesini silahların cenderesinden çıkarmak lazımdı. Bahçeli’nin girişiminin ardında yatan akıl buydu; Öcalan’ın açıklamasında Gazze ve Suriye’nin altının çizilmesi, bu aklın paylaşıldığına delalet eder.

Üçüncüsü, çözümün dışarıda değil içeride aranması gerektiğidir. Oslo Süreci’nin başarısızlıkla sonuçlanması, devlette dış aktörleri mümkün mertebe bu sorunun dışında tutmak gerektiği yönündeki bir fikri sabit kıldı. Hâlihazırda da bu fikrin devlete yön verdiği aşikâr. Öcalan da, dışarıdan müdahalelerin Kürt meselesini kangrenleştirdiğini belirterek devletle aynı hizada durdu ve çözümün içerde üretilmesi gerektiğine dikkat çekti.

Dördüncüsü de, Türk-Kürt kardeşliği vurgusudur. Bahçeli baştan itibaren girişimini Türk-Kürt kardeşliği çerçevesine oturttu ve bilhassa milliyetçi kesimden gelen/gelebilecek olan itirazları bu birlik ve kardeşlik söylemi ile püskürttü. Sözü “Türk-Kürt kardeşliği” ile başlatan Öcalan’a göre de bu kardeşliği güçlendirmek, hem tarihi bir sorumluluğa denk düşüyordu hem de kader belirleyici bir önemi haizdi. Dolaysıyla iki tarafın da, sürecin meşruiyetini Türk-Kürt kardeşliği üzerine bina etmede mutabık olduklarını söylemek mümkün.

Yeni paradigma  

Öcalan’ın “Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim” ifadesi, sürece güçlü bir biçimde müdahil olma iradesini yansıtıyor. Yeni paradigmanın ne olduğu açık değil; ancak son üç aydaki gelişmeler ve beyanlar ekseninde bir değerlendirme yapıldığında bu paradigmanın üç hata dayandığı düşünülebilir:

Bir, Suriye Kürtleriyle yeni bir ilişki modeli geliştirmek. İki, Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile işbirliğini derinleştirmek. Ve üç, PKK’ye silah bıraktırmak ve Kürt meselesini tamamen siyasetin alanına çekmek.

Öcalan, Bahçeli ve Erdoğan’ın yanına kendi ismini de ekleyerek inşa halindeki bu paradigmayla mutabık olduğunu gösterdi. Ancak bu paradigmanın işlemesi, Suriye sahasındaki gelişmelere bağlı; eğer taraflar Suriye’de tatminkâr bir formül geliştirilebilirse Türkiye’deki süreç de ivme kazanır ama tersi durumda paradigmanın tıkanması kaçınılmaz olur. Mamafih, 2013-2015’e oranla Suriye’de uzlaşıya varılabilme ihtimalinin daha yüksek olduğu söylenebilir.

TBMM ve muhalefet, Öcalan’ın açıklamasında işaret edilen iki önemli adres; bu da bir önceki çözüm sürecinden çıkarılan bir ders olsa gerek. Zira bir önceki sürecin en çok eleştirilen taraflarından biri, sürecin AK Parti ile HDP ve PKK arasında kapalı devre yürütülmesiydi. Öcalan, Meclis’i adres gösterip, muhalefete de sürece dâhil olması ve elini taşın altına koyması çağrısında bulunuyor.

Elbette bu çağrının muhatabı bütün muhalif aktörler, bununla birlikte asıl hedefin CHP olduğu da belli. Bu da doğru bir yöntem; çünkü CHP hem son seçimlerden birinci çıktı hem de Cumhuriyet’in kurucusu olduğunu iddiasını taşıyor. Yani gerek mevcut siyasi tabloda ve gerek tarihi sorumluluk bağlamında CHP’nin bir siyasi ağırlığa sahip olduğu su götürmez. Binaenaleyh CHP’nin sürece müspet bir tarzda katılması, sürecin hem güç katar hem de hızını artırır.

Demokratik dönüşüm için kılavuz

Öcalan’ın açıklamasında, demokratikleşmeden yana endişe taşıyanlara da bir mesaj var. Bahçeli’yi ve iktidarı harekete geçirenin demokratik motifler olmadığı açık; nitekim sürecin bahsi edildiğinden bu tarafa demokratik taleplerin gündeme gelmediği de bir vakıa. Aksine yeni kayyum atamaları gibi demokrasi açığını büyüten işlerden de geri durulmuş değil. Bunun sürece dair kuşkuları büyüttüğü ve bazı kesimleri süreci desteklemekten uzak tuttuğu da ortada.

Bir çözüm sürecinin bütün hukuki ve demokratik sorunları çözme imkânı yok. Her çözüm sürecinde tarafların birtakım öncelikleri olur; burada da öncelik, demokratik taleplerde değil silahların ortadan kaldırılmasında. Ancak eğer silah mevzuu bir hal yoluna koyulursa, o vakit demokratik mücadele için uygun bir ortam oluşur. Süreç ilerlediğinde demokratik talepleri konuşmak ve çözmek daha mümkün hale gelir.

Öcalan da bu meyanda atılacak adımların demokratik dönüşüm için bir kılavuz işlevi göreceğini belirtiyor. Önemli bir hususu bu; çünkü 2013-2015’te “demokrasi olmadan barış olmaz” sloganına sıkı sarılınmış, bu da sürece herhangi bir katkı yapamamıştı. Tekrar aynı hataya düşmemek lazım; Açılan kapı, barış için de demokrasi içinde ciddi bir fırsat içeriyor. “Demokrasi olmadan barış olmaz” ifadesini sürece karşı durmanın bir argümanı haline getirmektense, sürecin kendisini demokrasi için kullanmak ve süreç zemin kazandıkça bunu demokrasiyi evriltmek gerekir.

Hülasa dengeli ve olumlu bir başlangıç oldu; umalım 2025 bu başlangıcın derinleştiği ve çözümün üretildiği bir yıl olsun.

Herkesin yeni yılını kutluyor, sağlıklı ve mutlu günler diliyorum.

- Advertisment -