12 Mart 1971 askeri müdahalesinin ardından yüzlerce solcu öğrenci, öğretmen, memur, sendikacı tutuklandı. Selimiye, Diyarbakır E Tipi, Ankara Mamak Askeri Cezaevleri o dönemin simgesi oldu. Biz Mamak’ta kalıyorduk. Denizlerle aynı cezaevindeydik. İdama Mamak’tan gittiler. Ankara Ulucanlar Cezaevi onların hayata veda ettiği yer oldu. “Denizleri asamazlar” diye düşünüyordum. Benim ranzaya uzanmış ve fikrimi sormuştu, “Asarlar mı?” demişti. Deniz’le idamlarından önceki son görüşmemizde “Asamayacaklar Deniz” demiştim. Gülmüştü, “Asacaklar Oral…” diye karşılık vermişti.
Nasıl gittiler?
6 Mayıs 1972 gece yarısı cezaevinin etrafı askeri cemselerle çevrildi. Hepsinin farları cezaevine yönelikti. Adeta gün ağarmış gibiydi. Askerler, Denizlerin kaldıkları hücrelere yıldırım hızıyla girmişti. Ayaklarına prangalar vurmuşlar. Kollarını arkadan kelepçelemişler. Kıpırdayamaz hale getirmişler. Hüseyin ayakkabısını giymeye fırsat bulamamış. Biz ise koğuşlarımızda çaresizdik. Büyük bir sessizlik içinde birbirimize bakıyorduk. Koğuşun minik pencerelerine tırmananların sesleri çıkmıyordu. Ara koridordan zincir şakırtıları geliyordu. Deniz’in sesini duyduk, “Eyvallah arkadaşlar!” diyordu.
Deniz’in “Bizi asarlar mı?” sorusuna verdiğim “Asamazlar” cevabını hep düşünürüm ve kendi kendime sorarım: “Denizleri idamdan kurtarmak mümkün müydü?” O günlerde bir grup, silahlı baskın ve rehin alma yoluyla idamları önlemeyi amaçlayan eylemler yapıyordu. O girişimlerin ilkinde Niyazi Yıldızhan, Jandarma Komutanı Kemalettin Eken’i kaçırmak isterken, Mahir Çayan ve arkadaşları ise Kızıldere’de kontrgerilla operasyonunda yaşamlarını yitirdiler. Askeri darbenin ardından cuntaya karşı çıkan Bülent Ecevit, İsmet İnönü’nün yerine genel başkan seçilmişti. Parti içinde darbecilere yakın bir grup vardı. İdam cezaları Meclis’in gündemindeydi. CHP içindeki tutucu kanat idamları destekliyor, komisyonlarda idamı hızlandırmak isteyenlerle birlikte davranıyordu. Meclis’te de tutucu kanat çoğunluktaydı.
Yapılan oylamada idama evet diyenlerin sayısı 275, hayır diyenler 48’di. 118 milletvekili oylamaya katılmamıştı. O zaman ikinci meclis olan Senato’daki oylamada kabul edenler 111, etmeyenler 34’tü. 36 senatör oylamada bulunmamıştı. Sivil kamuoyu ciddi bir çaba içindeydi. Altan Öymen, Emil Galip Sandalcı, Halit Çelenk, Sevgi Soysal, Fakir Baykurt, Fatma Hikmet İşmen, Muammer Aksoy gibi kanaat önderleri idamları durdurabilmenin yollarını arıyordu. Cunta, onları da hedef alan bir tutuklama furyası başlatmıştı. Ecevit’in genel başkan seçilmesiyle muhalefet canlanmıştı.
Demirel’in askerlerle işbirliği yapması ona puan kaybettiriyordu. Toplumda askeri darbeye ve idamlara karşı yükselen sesler, cuntayı zorluyordu. İdamlardan 10 ay sonra yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminde (Mart 1973) cuntanın adayı Faruk Gürler, Meclis’in direnişiyle tasfiye edilecekti. Denizlerin idama gidiş süreci topu topu 6 ay sürdü.
Türkiye gerçeği içinde bir idam kararının sonuçlanması şu aşamalardan geçiyordu:
İddianamenin yazılması, duruşmaların yapılması, ardından kararın Yargıtay’a gidip dönmesi, sonra bu cezaların ölüm cezası olduğu için Meclis’in gündemine gelmesi, oradan o zamanki ikinci meclis olan Senato’ya gitmesi ve dönmesi, bütün bu süreçlerin içinde komisyonların da konuyu ele alması…
6 ay değil 6 senede zor gerçekleşebilirdi. Yargılama süreci bu kadar hızlandırılmış olmasaydı, yasal alandaki muhalefet daha dinamik hareket edebilseydi onlar hayatta olabilirdi. Benim duygularım böyle. Daha derli toplu ve daha öngörülü bir muhalefet bu idamları önleyebilirdi.