Türkiye’de, okur yazar kitlenin Batı hakkında, örneğin, Fransa, Macaristan, Rusya rejimleri hakkında ortalama bir fikri bulunur. Peki, biz dışarıya nasıl görünüyoruz?
Avrupa Konseyi İnsan Hakları komiserleri tarafından hazırlanan, Türkiye’yle ilgili yıllık raporlar evrensel haklara, demokratik değerlere oranla Türk siyasal rejiminin resmini çizer. Birkaç gün önce 2024 raporu yayınlandı. Bakalım dışarıya verdiğimiz son görüntü ne?
Önce rapordan bir tanımla başlayalım:
“İfade özgürlüğü” diyor komiser, “ulusal anayasalarda ve başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi olmak üzere çeşitli uluslararası anlaşmalarda yer alan temel bir insan hakkıdır. Bu hakkın sınırsız ve güvenli bir şekilde kullanılması, hem bireyin kendini ifade edebilmesi hem de bilginin yayılabilmesi açısından kritik önem taşımaktadır. İfade özgürlüğü ile demokrasi arasındaki içsel bağ, buna ilişkin hakkın (…) diğer insan hakları için bir köşe taşı görevi gördüğü gerçeğine işaret eder. İfade özgürlüğü hakkına yönelik her türlü ihlal toplumun demokratik dokusuna doğrudan bir tehdit oluşturur…”
Tanım (lar) bu…
Durum ise şu:
“Türk makamlarının ifade ve basın özgürlüğü karşısındaki olumsuz tutumu, seçilmiş yetkililerin eylemlerine yönelik meşru eleştirilere karşı yüksek düzeydeki hoşgörüsüzlüğü endişe verici boyutlara ulaşmıştır. Gazetecilere, insan hakları savunucularına, sivil topluma ve sıradan insanlara yönelik sistematik baskı ve yasal işlemlerle kendini göstermeye devam etmektedir. Bu durum, şaşırtıcı düzeylerde oto-sansür ve çoğulculuk eksikliğine yol açmaktadır…”
Basın özgürlüğüyle devam edelim:
“Türkiye’deki basın özgürlüğü krizi önceki yıldan bu yana daha da derinleşmiştir. Gazeteciler, keyfi tutuklama ve kovuşturma da dahil olmak üzere, çalışmaları nedeniyle taciz ve gözdağı ile karşı karşıya kalmakta, basına yönelik saldırı ve tehditlerden sorumlu olanların ise endişe verici düzeyde cezasızlık istifade etmektedir. Uluslararası medya kuruluşlarının Türkiye’yi gazeteciler için güvensiz bir ülke olarak görmesi ciddi bir endişe kaynağıdır…”
İnsan hakları savunucularına geçelim…
“Türk savcıların, meşru faaliyetler yürüttükleri için insan hakları savunucularına karşı sahte suçlamaların kullanılması modelinin arkasındaki itici güç olmaya devam ettiğini gözlemlenmektedir…”
Rapordan bir tanım daha verelim:
“Yargı bağımsızlığı ve adalete erişim ve masumiyet karinesi de dahil olmak üzere adil yargılanma hakkı, bireysel özgürlük ve siyasi özgürlükle birlikte, ‘tüm gerçek demokrasilerin temelini oluşturan üç ilkeden’ biri olan hukukun üstünlüğünün temel bileşenleridir. Bunlar aynı zamanda insan haklarından yararlanmanın mutlak ön koşuludur…”
Türkiye’deki duruma gelince:
“Komiser’e ulaşan tutarlı raporlar, yargının siyasi çıkarlar karşısında güçlü bir şekilde taraf tuttuğunu ve Türk yargısının sistematik olarak bağımsız olmadığını teyit etmektedir. Komiser, Türk mahkemelerinin Anayasa Mahkemesi içtihadına uyma konusundaki direncinden endişe duymaktadır. Bu sorun, kamu görevlileri tarafından Anayasa Mahkemesi’ne yönelik tekrarlanan sözlü saldırılarla daha da artmıştır …
Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmaması sorunu Türk parlamentosuna kadar uzanmaktadır. Halimizi resmeden rapor uzun… Batı, şu, bu, demeden, kabul edelim ki, resim bu, gerçek bu… Vicdanlı ve sorumlu olan her siyasiye, yöneticiye ayna olsun…