Birkaç gün önce akşam Portekiz-Gana maçı vardı. Arkadaşımın 90 yaşındaki alzheimer hastası babası, koltukta başıyla omuzu arasında kalın bir yastığın, kollarının altında başka yastıkların desteğine rağmen oturma ile yatma arasında televizyonun karşısına kuruldu. Az sayıdaki iletişim anlarında “Portekiz” deyip dişsiz ağzıyla kocaman gülüyordu. Katar’daki 2022 Dünya Kupasının başlamasına en çok sevinenlerden biri. Zamanında iyi “topçu”ymuş. Şimdi de hayatla en sağlam birkaç bağından biri futbol. Tüm maçları kendi çapında aynı büyük heyecanla izliyor. Bu heyecana aşinayız. Futbol hevesi az çok kaçmış olanlarımız dahil, her cenahtan, her cinsiyet ve ideolojiden futbol severler olarak, Dünya Kupası heyecanımızı gizleyebilmemiz mümkün değil.
“Dünya Kupası, futbol müminlerinin Ramazanıdır. Küsler barışır, kırgınlıklar yatışır, futbolseverler birbirlerine sevgiyle bakarlar. Telefonlar edilip, hal hatır, ama ondan önce yorum ve tahmin sorulur. Devre araları ve iki maç arası o tahammülü zor saatler, huzur verici sohbetlerle geçer. Dünya Kupası yokmuş gibi davranan, çünkü hakikaten de onun varlığını bilmeyen münkirlere bile hoşgörülü bir tebessümle bakılır – yeter ki görüşmeye, ziyarete falan yeltenmesinler… Dünyevi her şeyden soyunulmuştur; akşamki maç saatine kadar vakit doldurmak için birtakım işlerle uğraşılır ama pek önemsemeden. Zaten -hele kupa bizim buraların saatine ters bir coğrafyada yapılıyorsa- bir sahur artığı hali vardır müminlerin üstünde, mahmurdurlar, mesut ama bitkindirler. Özellikle finale doğru bıkkınlığın -tövbe!- baş gösterdiği de olur (hatta final günü çoğu kez coşku doruğundan inmiştir); bıkkınlık, futbolsuz uzun yazlar hatırlanıp şükrederek atlatılır.” (Tanıl Bora, Kârhanede Romantizm, Futbol Yazıları)
Futbol gittikçe futboldan başka her şey hâline gelse de, biz geçmişinden bugüne futbol merakını taşıyabilenler, neredeyse iç güdüsel olarak futbol izliyoruz. Her dünya kupasında olduğu gibi ortalık “Futbol sadece futbol değildir”den başlayıp “Futbol hayattır”a giden bir anlam ve önem atfetme ihtiyacı içinde futbol yazılarıyla dolup taşıyor. Dikkat! Bu yazı da, ne yapıp edip oraya varacak…
Mesela, Perspektif.online’a bakın. Ahmet Çiğdem (17 Kasım 2022) ve Vahap Coşkun (20 Kasım 2022) maçlara, sağlı sollu ataklarla “Vamos Argentina”, “Viva Argentina” sloganları ile başladılar. İki futbol sever yazarın heyecanı… Arjantin taraftarlıkları hiç şaşırtıcı değil.
Üstüne, bu mecra için yoğun bir yazı trafiği olarak kabul edilebilecek üç yazı daha geldi: Jim O’Neill’ın “Dünya Kupası ve Dünya Ekonomisi/Project Syndicate” (23 Kasım 2022), Belén Fernandez’in “Kapitalizm Ne Kadar Çabalasa da Futbolu Öldüremeyecek/Al Jazeera” (24 Kasım 2022) ve Nesrine Malik’in “Siyaseti Bir Kenara Bırakmak Ne Kadar Mümkün?/The Guardian” (26 Kasım 2022) çevirileri…
Bu çeviri yazılar da, gerekli mesajı arayanlarımız açısından, futbolu hâlâ sevebileceğimizi hissettiriyordu bize.
Tersi olabilir miydi peki? Katar 2022 söz konusuysa, birçok insan bunun olması gerektiğini iddia ediyor işte. “Biraz ara verin futbol sevginize” gibi bir öneri…
Sebep? Katar homofobik, kadın düşmanı… Doğru. Katar 2022 için göçmen işçiler istismar edildi. Doğru.
Doğru ama çok eksik değil mi?
Nesrine Malik, Katar’ın “medenî” Batı ülkeleriyle kurduğu yakın çıkar ilişkilerine dikkat çeken çok ikna edici cevaplar veriyor bu “Bugüne kadar her şey tolere edilebilirdi, ama Dünya Kupasının Katar’da düzenlenmesi kabul edilemez” itirazına:
“Katar; Birleşik Krallık, Avrupa ve ABD tarafından tepeden tırnağa silahlandırılmış durumda ve Avrupa topraklarında devasa ve kârlı finans ve gayrimenkul işlemlerinde ortak girişimcilerden biri. Katar devleti Britanya’da en çok mülke sahip olanlar arasında onuncu sırada. Dünya Kupası’na ev sahipliği yapmaya hak kazandığı için, İngiltere tarafından kendisine gelişmiş gözetleme donanımı da dahil milyarlarca sterlinlik silah satış lisansı verildi…
Katar ve dünyanın demokratik olmayan diğer zengin rejimleri, Britanya’da ve bunun bir uzantısı olan küresel sahnede, lobiciliğe açık bir parlamenter sistemle, kazançlı bir silah endüstrisiyle ve küresel zengin seçkinlere yönelik bir gayrimenkul ekonomisiyle güçlendiriliyor. Katar, rekabete girerken maruz kalacağı incelemeyi hafife almış olabilir, ancak kesinlikle doğru yaptığı bir hesap var: Futbol gürültüyü bastırdığı için öfke dağılacak ve dikkatler başka yerlere çevrilecek. Dünya Kupası bir ay sürüyor; kirli siyasi ittifaklarsa sonsuza dek.”
Bu yazılarla birlikte, eskiden basılı gazeteler devrinde, Dünya Kupası eklerini hatırladım. Çoğu yazı bende biraz daha futbol yazısı okuma isteği yaratırdı. Siyasî analizler de futbol sever yazarlar tarafından yapıldığından, turnuvayı yok saymayı öneren pek kimse çıkmazdı. Perspektif.online’daki ilk iki Dünya Kupası yazısı gibi, “Vamos Argentina”, “Viva Argentina” havası, futbol coşkusu, doğrudan…
Dünyanın pek de adil bir yer olmadığını biliyoruz. Ama bırakın, futbol tamamen değilse de, biraz daha futbol olsun diye cılız bir sesle de olsa, itiraz etmek istiyorum. Siyaseti tamamen devreden çıkarmak tabii ki mümkün değil, ama bir de koskoca futbol hafızamız var.
Mesela, 2022 Dünya Kupasında Arjantin’in aldığı ilk yenilgi hepimizi üzmedi mi?
Serbestiyet düşünceli bir Messi fotografını “header” yaptı. Evet, çok seküler arkadaşlar için mağlubun Arjantin olmasının yanı sıra galibin Suudi Arabistan olması da önemli bir ıstırap nedeni oldu belki. Ben de gözümü, “Arjantin olmazsa Uruguay var” diyerek Uruguay’a çevirdim, ama henüz beklenen verimi alamadığımız gibi dünya görüşümüzü destekleyebilecek bir teselli ile de karşılaşamadık. Bundan sonraki maçlara bakacağız artık.
Arjantin olmazsa Uruguay diye başlayıp, gidişata göre hep sevgiyle kalbimizde taşıdığımız Gana’ya, Latin Amerika yedeği Brezilya’ya, olmadı en kötü Avrupa’nın aykırısı Portekiz’e dönebiliriz. İleriki aşamalarda hâlâ takım tutarak maç izleme isteğimize yenilip Akdeniz kontenjanından İtalya’yı tolere edebilirdik ama bu turnuvada yok. Sonra da yine Almanya, yine İngiltere ve hatta yine Fransa diye yakınabiliriz. Bunlar sadece “mazlum” ülke merakına bağlanamaz, aynı zamanda futbolu eğlence, “topla dans”, “ince bel hareketleri” olarak görme isteğimizle bağlantılı.
Futbolun bir bilgisayar oyunu hâlini almama, endüstrileşmemiş kırıntılar ile karşılaşabilme ihtimallerini seviyoruz. Ya da sadece akıl ile değil, hislerle de oynanmasına meftunuz. Aslında Türkiye’de benim de dahil olduğum kalabalık bir grup futbolsever olarak az çok maçların nasıl sonuçlanacağını, kimin “iyi” futbol oynadığını biliyoruz. Ama, iyinin değil sihirlinin peşindeyiz belli ki. “Kârhane”nin parlaklığına kanmak yerine “romantizm”e girmek geliyor içimizden.
Dijital film izleme platformları da, tabiatıyla, bu “engellenemez” futbol merakının farkında. Birçok platformda olduğu gibi Mubi’de de turnuvayla birlikte gösterime giren filmlerden biri, 1998 Dünya Kupasının hemen ardından 1999 yılında çekilen ve Bhutan’da geçen ilk uzun metraj olma özelliği taşıyan “Kupa”, orijinal adıyla “Phörpa”. Film keşiş olma yolunda ilerlemeye çalışan erkek çocukların sürgündeki Tibet manastırının bahçesinde teneke Coca Cola kutusuyla futbol oynadıkları sahneyle başlıyor. Öğretmenleri gelince, telaşla oyunu bırakıp, arazi oluyorlar. Elinde bir Coca Cola teneke kutusuyla kalıyor öğretmen keşiş. Evet, gayet sembolik… Bir sürgünler manastırında futbolun ne işi olabilir? Ama öğrencilerin bazılarının içinde futbol tutkusu çoktan filizlenmiş. Üstelik Dünya Kupası vaktindeyiz… Çocuklar için hemen üzülmesin futbol severler, içiniz rahat olsun, daha sonra ne yapıp edip, baş keşişi de ikna ederek Dünya Kupası finalini izlemeyi başarıyorlar çünkü. Filmin gerçek bir hikâyeden esinlendiğini biliyoruz. Yani, keşiş olmanıza engel değil futbol sevgisi, hatta belki içimizdeki sesin hikmetini anlayabilirsek, keşişliğin tam ortasına da oturabilir. Coşku ve neşe ile yapılan her şey hayatı güzelleştirir, insanı iyileştirir.
Ama, fikirlerin, daha da önemlisi yargıların havada uçuştuğu günümüz dünyasında, futbol severlerin çoğunluğu, Katar 2022 Dünya Kupasında biraz çekingen, biraz “Allah affetsin” modunda. Kimisi solculuğunu sorguluyor, Katar’da bunca insan turnuva için yapılan inşaatlarda ölmüşken, siyasal İslamcılar turnuvanın Katar’da düzenlenmesini Batılı değerlere karşı bir zafer olarak gösterirken, haktan adaletten taviz vermemesi gereken bir solcu nasıl olur da kendini maçları izlemekten alıkoyamaz? Yaşadığı sevinç ve heyecan biraz ayıp kaçmıyor mu?
Bunlar mühim tabii, ama şimdilik, birkaç haftalığına “Allah hepimizi affetsin” diyelim. Ne de olsa, gönlümüzdeki futbol telini en çok titretenlerden Uruguaylı yazar Eduardo Galeano’nun ünlü futbol kitabı “Gölgede ve Güneşte Futbol”u hep sevmiş ve hatmetmiş bir futbol sever kuşağıyız. Biraz da futbol merakımızı meşrulaştırmak, futbolun, her türlü aksi görüşe rağmen, bir “sıradan insan” oyunu, hatta Latin Amerika jargonuna baş vurursak, “yoksulların heyecanı” olduğu konusunda kendimizi ikna etmek için Galeano’ya sığınıyoruz:
“Futbol, Tanrıya ne yönüyle benzer? Hemen söyleyeyim: Birçok insanın ona inanmasıyla ve entelektüellerin ona kuşkuyla yaklaşmasıyla.”