1973 seçimleri askeri hegemonyanın baskısı altında gerçekleşti. CHP’nin yeni ve dinamik Genel Sekreteri Bülent Ecevit askeri idareye ve militarist yöntemlere karşı çıktı. Parti içinde kriz patlak verdi ve partinin efsanevi lideri İsmet İnönü, Ecevit’e yenildi.
Adalet Partisi’nin başında ise 1969 seçimlerinde yüzde 46.6 oy almış Süleyman Demirel bulunuyordu. Demirel, askeri idareyle uzlaştı. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamına imza attı. Birçok antidemokratik yasanın TBMM’de kabul edilmesini sağladı. 1973 seçimleri sırasında binlerce siyasi tutuklu cezaevindeydi. Asıl hedef sol örgütler ve sivil toplum kuruluşlarıydı.
Demirel darbecilerle uzlaşmanın bedelini ödedi, oyları yüzde 46.6’dan yüzde 29.8’e düştü. CHP ise Ecevit önderliğinde birinci parti olmuş oylarını yüzde 27.4’ten yüzde 33.3’e çıkarmıştı. 1973 seçimlerinde yüzde 11.8 oy alan Erbakan’ın İslamcı MSP’si de dikkatleri üzerine toplamıştı.
Önce siyasi af
12 Mart döneminin öncelikli mağdurları solcular, ikinci dereceden zarar görenleri İslamcılardı. 1973 seçimlerinin ardından kurulan CHP-MSP koalisyonunun ilk işi cezaevindekileri serbest bırakmak oldu. Ardından Kıbrıs Barış Harekatı yapıldı.
Cumhuriyetin kurucusu parti CHP ile İslamcı MSP’nin yaptığı siyasi işbirliği, bazı güç odaklarınca hoş karşılanmadı. İç savaşı kışkırtan bir ortam yaratıldı. Koalisyon dağıldı. Türkiye cepheleşmeye yuvarlandı. 12 Eylül 1980 askeri darbesine hızla yol aldık. Ecevit ve Erbakan’ın başlattığı tarihi uzlaşma adımı, temel bir sorunun çözümü adına önemli bir denemeydi.
Türkiye kutuplaşmalar üzerinden çatışmalara sürükleniyor, “kardeş kavgasına son” diyen askerler yönetime el koyup, despotik bir rejimin temellerini atıyordu. 28 Şubat 1997 denemesi askeri vesayetin sonunu getirecek tepkiyi de canlandırdı. Bu sürecin sonunda AK Parti iktidarı kuruldu. AK Parti başlangıçta uzlaşmacı, çoğulculuğa yatkın, hukuka uygun bir gelişme stratejisi izledi. Toplumun da desteğini aldı.
Ancak ülkedeki sorun askeri vesayetin bitirilmesinden ibaret değildi. İfade ve örgütlenme özgürlüğünü içeren bir demokratikleşme gerekiyordu (ki hala da gerekiyor). Yeni iktidar mensuplarının kendileri de ötekileştirmelerden çok çekmiş insanlardı. 6’lı Masa 1973 seçimlerinden sonra kurulan CHP-MSP koalisyonunun daha çağdaş bir ifadesi olarak da görülebilir.
Hem CHP’de hem İslami kesimde, ikili ve ikircikli durum tam anlamıyla son bulmuş değil. Ancak geçmişe göre epeyce mesafe alındığı açık. İki temel akım, iki ana gelenek bir uzlaşma ortamı yaratabilir mi?