Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIEmekçi yanlış greve gidince…

Emekçi yanlış greve gidince…

DİSK herhalde daha 1 ay geçmemiş 1 Mayıs’ta edilmiş büyük laflara, meydanlarda CHP’lilerle birlikte söylenmiş devrim marşlarına güvendi. Ama karşısında İzmir Belediyesi’nin hizmetlerinin aksamasının siyaseten iktidara yarayacağını söyleyen CHP’lileri ve muhalifleri buldu. 1 Mayıs’taki devrimci heyecan bir ay sonra yerini İzmir’de Tuncelili işçi sürek avına bırakmış. Aslında bu tarz bir solculuğun hubbu Marx’tan değil, buğzu Erdoğan’dan olduğu anlaşılıyor.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin şirketlerinden İZELMAN, İZENERJİ ve Egeşehir’de altı aydır süren toplu iş sözleşmesinde uzlaşı sağlanamaması ile başlayan grev beşinci gününe girdi.

DİSK’e bağlı 23 bin işçi greve gidince İzmir’de çöpler toplanamadı, otobüslerin bir kısmı gelmedi.

CHP’li Belediye Başkanı Cemil Tugay, sendikayı ülkenin ve belediyenin şartlarını düşünmeden ödenemez maaşlar istemekle suçluyor:

“Toplu İş Sözleşmesi taslağındaki yaklaşık 50 ayrı kalemdeki yan ödemeleri tamamen kaldıralım! Aylık net ücret olarak 65.000 Lira’dan başlayan, 80.000 Lira’ya ulaşan rakamları ödeyelim. Üstüne eylül ayında bu artışa %10 daha ekleyelim: bu da en az 71.500 Lira’dan 88.000 Lira’ya kadar aylık net ücret anlamına gelecektir.”

Bu rakamlar, özellikle sosyal medyada beyaz yakalılardan “belediye işçisi benimkinden çok maaş istiyor” tepkilerine neden oldu.

DİSK İzmir temsilcisi Memiş Sarı ise belediyenin net teklifinin

“En düşük 44 bin, en yüksek 46 bin olduğunu” söylüyor.

Rakamlar arasındaki farklar diğer yardım kalemleriyle ilgili görünüyor.

İşçiler bordrolarını yayınlıyorlar.

Mesala bu işçinin maaşı 37.691 TL görünüyor.

%100 zam bile verilse 75.382 TL olmuyor.

En düşük kiraların 20 bin TL olduğu bir şehirde, bu enflasyon oranlarında, belediye işçiliği gibi ağır bir işte çalışanların maaş zammı için grev yapmasına kızmak ya da bunu bir kıskançlık vesilesi yapmak empati yoksunluğundan ibaret olsaydı keşke…

Ama daha fazlası…

DİSK, CHP’ye yakın bir sendika. CHP’li belediyeler, belediyelerinde DİSK’in örgütlenmesini tercih ediyorlar. AK Partili belediyeler ise HAK-İŞ’i ya da daha az olmak üzere TÜRK-İŞ’i

Böylece belediyelerde maaş görüşmeleri genelde greve gitmeden “barışçıl” içözülebiliyor.

Bir nevi sarı sendikalaşma her yerde tercih nedeni.

AK Partili bir belediyede HAK-İŞ’li bir sendikanın greve gitmesi yürek isteyen bir sendikacılık olur.

Zaten genel olarak AK Parti’nin ya da HAK-İŞ’in böyle bir sendikacılık iddiası da yok.

Ama CHP öyle değil.

Sosyalist Enternasyonel üyesi, Ortanın Solu’ndan beri sosyal demokrat bir parti, sendikal hakların, grev hakkının savunucusu. Emekçiler, alınteri, işçi sınıfı, devrim kavramlarının yabancısı değil.

DİSK de herhalde buna güvenerek İzmir’de masadan kalktı ve greve gitti.

Herhalde üzerinden daha 1 ay geçmemiş 1 Mayıs’ta edilmiş büyük laflara, meydanlarda CHP’lilerle birlikte söylenmiş devrim marşlarına güvendi.

Ama karşısında İzmir Belediyesi’nin hizmetlerinin aksamasının siyaseten iktidara yarayacağını söyleyen CHP’lileri ve muhalifleri buldu.

Hatta bizzat CHP’li İzmir Belediye Başkanı Cemil Tugay, partililer ve ilçe belediye başkanlarıyla grev kırıcılığı bile yapıp, sokaklardaki çöpleri topladı.

CHP’liler ve muhaliflerin büyük bir kısmı CHP’li belediyeye karşı greve gittiği için DİSK’e öfkeli.

Öfkenin derecesini görmek için sadece iki meşhur Kemalist gazeteciden örnek vermek yeterli:

“Biz İzmiriz, sadece zeybek oynarken diz çökeriz… Başkan Cemil Tugay, belediye otobüsüne şoför lazımsa direksiyona biz geçelim, temizlik işçisi eksikse biz çöpçü olalım, itfaiyeciler işe gelmiyorsa varsın yansın şehrimiz, lütfen geri adım atma, İzmirlileri tehdit eden, emekçiyi sömüren sarı sendikayı söküp atalım.”

“Lokavt ilan et, hepsini gönder Başkan @drcemiltugay Bunlar işçi değil, İzmirli değil, KK zamanında göz kırpılan partinin militanları, şimdi de iktidar yamağı sömürgenler❗️Hadsiz, arsız, oportünist militanlar.”

Bir ay önce 1 Mayıs’ta “devrimin şanlı yolunda ilerleyen”ler, “kovun bu işçileri”, “lokavt ilan edin” diye belediyeye sesleniyor.

Daha da ileri gidenler var.

İzmir’de belediyeleri Tuncelilerin, Kürtlerin, Alevilerin ele geçirdiği yazılıyor.

PHD titrli demokrasi savaşçıları belediye işçilerinin grevini, CHP içi hizip ve mezhep çekişmeleriyle açıklıyor.

Akademik olarak sünni ve Türk işçilerin greve gitmediğiyle ilgili ellerinde veriler var herhalde.

Belediyede çöp toplama işine üç kuşak İzmirli ailelerin çocuklarının girememesi gerçekten büyük bir ayrımcılık gibi görünüyor!

En çok hedefte olan isim de DİSK’in tecrübeli sendikacısı Memiş Sarı.

Ona da “Tuncelili” dendi ama Yozgatlı çıktı.

Akrabalarını İzmir Belediyesi’ne doldurduğu, 1997’de terör örgütüne yardım ve yataklıktan hapis cezası aldığı yazılıyor.

1997 yılında solcu bir sendikacının bir vesileyle teröre yardımdan ceza alması değil almaması haberdir aslında.

Sarı hakkındaki iddiaların kaynağı da çok ilginç. Bütün haberler 2015 yılındaki bir Yeni Asır haberinden alıntı.

Yeni Asır, o günlerde günlerce Sarı’yı manşet yapmış. Sebep, Ankara’daki Gar saldırısı sonrası İzmir’de yapılan bir mitingde Sarı’nın Yeni Asır’ın manşetlerini kürsüden gösterip yırtması sonrası bir grubun Yeni Asır binasına kırmızı boya fırlatması.

Memiş Sarı da iddialara cevap verirken “AKP karanlığına” ne kadar karşı olduğunu anlatıyor ama muhalifler onu çoktan AKP’ye hizmet eden bir sarı sendikacı ilan etti bile.

Çünkü kafalarındaki tek iktidar Ankara’da. Halbuki İzmir Belediyesi de orada çalışan işçilerin iktidarı. Sarı sendika olsaydı, belediyeyle anlaşıp greve gitmezdi.

Greve giden sarı sendika Türkiye’den dünya sol literarüne bir katkı olsa gerek.

Tabii bir de sendikacılık bilgisi benim gibi bir liberalden bile düşük solcular, “Peki, DİSK neden AKP’li belediyelerde greve gitmiyor” diyor.

Acaba DİSK’in örgütlü olduğu AK Partili belediye var mı diye hiç merak etmeden.

İşçilerin sendikalara nasıl üye olduğu, işyerlerinde sendikaların yasal olarak nasıl örgütlenebildiği konuları devrim marşlarından daha az biliniyor anlaşılan.

İşçiler greve gidip çöp toplamıyor, otobüs sürmüyor diye suçlanıyor. Bir grevin bizzat amacının hayatı felç etmek, işleri aksatmak olduğunu solcular solculara anlatmaya çalışıyor.

Ama beyhude bir çaba o.

Bolca sol hamaseti yapılan emekçilerden beklenen “Üretimden gelen gücünü” sağcı iktidarlara, AKP’ye karşı kullanması.

CHP’li belediyeye karşı grev gitmek de neymiş.

Tam orada bize ayrılan yerli ve milli solculuğun sonuna geliyoruz.

AKP’ye hizmet ettiği andan itibaren sendikal mücadele, grev hakkı, emekçinin alınteri sarı sendikacılığa, işbirlikçiliğe, ancak Kürtlük, bölücülükle açıklanabilecek bir başıbozukluğa dönüyor.

DİSK’li işçilerden beklenen, bu zor şartlarda, iktidar baskısı altındaki CHP’li belediyelere köstek olmak değil, yardımcı olmak, dayanışma göstermek.

Yani 40 bin TL maaşla idare etmek, o kadar üniversite mezunu benim kadar maaş alamıyor diye şükretmek, iktidarın devrileceği ana kadar sabredip, aza kanaat etmek, bu arada da İzmirlinin çöpünü toplamak…

Yani DİSK’ten açıkça sarı sendikacılık yapması isteniyor.

Çünkü zor günlerden geçiyoruz.

İşçilerden bunu isteyenlerin iktidara karşı kendi maaşlarından, gelirlerinden, hayat tarzlarından nasıl bir fedakarlık yaptığı, muhalefetle nasıl bir dayanışma gösterdiği ise meçhul.

Tam tersi de geçerli tabii.

CHP’ye zarar verdiği andan itibaren sendikal mücadele, grev hakkı iktidar için kutsal değerlere dönüşüyor.

Bir anda iktidara yakın kanallar grevlerden canlı yayın yapıyor, ezilen işçinin sesi oluyor.

Ahaberden, Yeni Asır’dan işçi sınıfının, devrimin ayak sesleri duyuluyor.

Yani karşımızda sadece bir grev yok.

Türkiye’yi anlamak için öğretici bir vaka da var.

Bir kez daha kitabi ideolojiler, organik kimliklerle çarpıştığında kaybeden yine ideolojiler oldu.

Bütün bunlar “İdeolojiler öldü”, “sağ-sol mu kaldı” diyenleri haklı da çıkarabilir.

Ama esas olarak onların zannettiği gibi ideolojiler ölmüyor.

Çünkü siyasi kimliklerimizi belirleyen ideolojiler sadece kitabi olanlar değil, kimliklerimiz, hayat tarzımız gibi organik ideolojilerimiz de var.

Ve onlar kitabi olanlardan daha fazla siyasi fay hatlarını kesiyor.

O yüzden daha 1 ay önce 1 Mayıs’ta devrimden, emekten bahsedenler, Saraçhane’de “genel grev” diye bağıranlar, grev İzmir’de CHP’li belediyeye karşı olunca bir anda “atın işten o Tuncelili işçileri” gibi en belaltı sağcılığın dibini görüyor.

Kitabi ideolojiler, kriz anlarında, organik ana fay hatlarında kısa devre yapıyor.

Sağlam temeller üzerine oturmayan, genelde şifai bilgilere, sloganlara dayanan kitabi ideolojiler, organik kimliklere yenik düşüyor.

Bir anda bir solcu DEM Parti’nin, Kürtlerin iktidarla anlaşmasından, muhalefeti satmasından şikayet etmeye başlıyor.

Aslında Türkiye’de solcu olmanın, taşrada olduğu gibi laik olmak anlamına geldiği gibi çıplak gerçekler karşımıza çıkıveriyor.

İlk kriz anında herkes hızlıca esas evine, organik kimliğine dönüyor.

İyi ve zor siyaset bu kimlikleri aşmaya çalışmak, ikna ve kapsayıcılık için ekstra çaba sarfetmek ve cesaret gerektiriyor.

Kolay olanı ise kimliklere dönüş sur sesine kendini bırakmak, eldekiyle yetinmek..

Yani solda sağda bulamadığınızda ideolojiler ölmüş olmuyor, o ideolojik tercihler kimliklerimizde yaşıyor ve kriz anlarında ortaya çıkıyor.

Bir grev bir anda gerici bir eylem diye lanetlenebiliyor. Aslan sosyal demokratlar grev kırıcısı olarak karşınıza çıkıyor, 1 Mayıs’taki devrimci heyecan bir ay sonra yerini İzmir’de Tuncelili işçi sürek avına bırakıyor, aslında bu tarz bir solculuğun hubbu Marx’tan değil, buğzu Erdoğan’dan olduğu anlaşılıyor.

Bunun farkına varmadan Türkiye’de kitabi siyaset yapmak isteyenleri hüsran ve hayal kırıklığı bekliyor.

Muhtemelen İzmirli DİSK’li işçilerin bu aralar yaşadığı gibi…

- Advertisment -