Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIEn kapsamlı nefret suçu

En kapsamlı nefret suçu

“Hıyânet-i vataniyye” barışa karşı da kullanışlı, tarihi bir enstrüman. Ama vatan haini yaftalamasının 21. Yüzyıl’da da popüler olması, “sınır tanımayan” bir çılgınlığa, pervasızlığa ulaşması her ülkeye “nasip” olmamış. Dile öyle kolay pelesenk edilmiş ki sahadan sahaya bulaşıyor. Artık, şimdi onun da adı konulmalı. Adlı adınca: Vatan hainliği yaftalaması bir “hakaret suçu” filan değil en kapsamlı, bulaşıcı nefret suçudur. Tepeden tırnağa meşrulaştırılan bir nefret suçu…

“Artık sağcı, solcu kalmadı. Elimizde bir vatan kaldı, bir de vatan hainleri!” Bana fırından yeni çıkarılmış gibi gelen bu “twit”e bu hafta rastladım. Meğer bayatmış, yeniden sürüm… Biraz bakınca 2019’dan bu yana her fırsatta piyasaya sürüldüğünü gördüm.

Çoğu mesajda da Cemil Meriç’e atfen paylaşılmış zaten. Altında “Çok doğru demiş Üstat” makamından destekler de görülüyor. Sosyal medyada “atfetme”nin “vatan haini” isnâdı kadar kolay, “câri” velâkin asılsız olduğunu bildiğim için epey araştırdım.

“Bir fikir adamına sakız çiğnemek yakışmaz” (¹) diyen bir yazara, düşünüre böyle bir “Balonlu Ciklet”i yakıştıramamıştım da doğrusu. O “vecize”deki ilk cümle Meriç’in “izm”lerle ilgili yaklaşımına uygun görünse de, bağlandığı yer netameli gelmişti. Nitekim sosyal medyada o atfa çok rastlasam da “ilk elden” ulaşamadım.

“Namus”tan vatan hainliğine

Ama Ali Bulaç’ın 24 Ağustos 2024’de Serbestiyet’te yayınlanan ilk yazısı “Cemil Meriç’ten notlar”da yazardan bizzat aktardığı hatırasıyla karşılaştım: “Hiç aklımdan çıkmayan, ara sıra gürleyerek, masaya vurarak tekrar ettiği bir cümlesi vardı: ‘-Evladım, bu ülkede sağcı solcu yok, namuslu insanlarla namussuzlar var!”

Eğer bugün sosyal medyada parlatılmaya çalışılan o cümlesi, o “sohbet sözleri”nden devşirildiyse, nabza öyle uydurulduysa… Namus-vatan bağlantısından vatan hainliğine düğümlendiyse… Bu güncelleme yazıma, meramıma da tam uyuyor esasında. 

Amatörü de var, profesyoneli de

Zira yazımın konusu, yıllardır “vatan-millet-namus-vatansever-hain-vatan haini” tekerlemesiyle de seyreden, son yıllarda takım takım, kimi zaman tıklım tıklım korolarla seslendirilen “vatan hainleri” yaftalaması… Bestesi, güftesi, icrası, orkestrası, topluluğuyla da zıvanadan çıkan mevzulardan birisi.

Epeydir ünlü, profesyonel “vatan âşıkları”nın -karşılıklı- atışması da sahnede. Amatörler de “sanat”ını sosyal medyada gösterme derdinde. Bazen farklı telden, bazen her telden koroların, toplulukların birleştiği festivaller bile düzenleniyor. “Devlet koroları, dansları toplulukları”, “Halk oyunları” festivalleri bir yana, “sokak sanatı” olarak da popüler fırsatını, sahnesini bulunca.

“Garip ama gerçek” demode

Garipsemiyorum da… Eskiden birçok dergide, gazetede köşe olan “Garip ama gerçek” başlıkları, bugün “köşe, haber değeri” taşımayacak kadar çok, sıradan. Aslında garip demek de olmuyor. Artık garip de durmuyor, tuhaf gelmiyor çünkü.

Bu mevzuda kapkara mizaha abanmak, ironinin cılkını, imgenin canını çıkarmak istemesem de tablo böyle maalesef. Hepsi o hâliyle de gerçek. Bana da böyle, benzettiğim gibi görünüyor. Buna, şaka gibi gelen, şakası da yapılan, sıradanlaştırılan bu felâkete karşı tetikte olmak da gerekiyor. Özellikle bu günlerde…

“Vatan haini” enflasyonundaki artıştan, o korkunç salgından elbette haberdarım ama biraz durulduğunu hissediyorum. Barış söylemi, esintileriyle birlikte biraz gündemden düştüğünü, en azından belli adreslerle sınırlandığını da düşünüyorum.

“Biz”den vatan haini çıkmaz

Ama böyle bir esintide bazı koroların sesini yükselteceğini tahmin ettiğim için biraz bakıyorum. “Hıyânet-i vataniyye” barışa karşı da kullanışlı, tarihi bir enstrüman. “Barış davaları”yla da ünlüyüz. Nitekim bugünlerde de dilden dile, “sahadan sahaya” örneklerine rastladım.

Futbol sahalarında da… Yazım vesilesiyle Google’a aratırken, “Twitter X”de dolaşırken, karşıma salı günü paylaşılan bir poster çıktı: “Fenerbahçe’nin vatan hainleri ile mücadelesi bitmeyecektir!”

Pek taraftar toplamasa da çarpıcı bir örnek. Belli bir takıma özgü de sayılmaz tabii.

Yorumlarda “vatana hainleri” ile mücadelede milli mutabakat seziliyor ama hangi takımın içinde “en hakiki vatan hainleri” olduğuna ilişkin tartışmalara da rastlanıyor. O da “Bizden vatan haini çıkmaz!” Hashtag’iyle spor kulüpleri arasında bir atışmaya dönüşmüş biraz.

“İzm”lere şartlı hüsnükabul

“Bizden vatan haini topçu çıkmaz”, “Vatan haini ve kaçak herhangi bir eski futbolcumuz bulunmamaktadır”la çeşitlenen atışmalardan birisi yazımın girişindeki vecizenin “Sağcı solcu kalmadı” kısmına da ayar yapıyor.

Misal; “FB’mizi ayrıştırmaya çalışmayın FB siyaset üstüdür. Bizim siyasi görüşümüz @Fenerbahce dir. Bizden İmam Hatiplide, solcuda, Kemalistte, Liberalde, Demokratta, Sağcıda vb de çıkar Zorlamayın bizden Sizin ki gibi ‘Vatan Haini çıkmaz’.”

Aynen aktardığım mesajda “de-da” ayrımının filan olmaması, vatan hainliği açısından yapılan bir “ayrım” nedeniyle gözüme fazla batmıyor. Vatan hainliğinin popüler malzemeleri arasında yer alan “izm”lere o mesajda bir tür hüsnükabul var sanki. Vatana hıyanette “izm”ler yeterli görülmemiş gibi. “Sizinki gibi” ayrı bir kategori. Oysa belli bir görüşün külliyen yaftalanmasına yetiyor bir çok örnekte.

“Futbolcuyuz futbolcu”nun eskimesi

Bu vesileyle bir dönemin moda deyişi “Ne sağcıyız, ne solcu, futbolcuyuz futbolcu…”nun ne kadar eskidiğini de hatırlıyoruz. Lâkin sağcı solcu vb. “Ne olursan ol, yine gel”in de bir sınırı, ilkesi, çatısı var: “Bizim siyasi görüşümüz Fenerbahçe’dir.

İşte tam orada “Ne sağcıyız, ne solcu, futbolcuyuz”u hatırlatan bir mesaj seziyorum ama… Futbolla ilgim, takımların “siyasi görüşü”ne dair etraflı bilgim olmadığı için bu meseleye de, sosyal medyadaki bu atışmanın perde arkasına da vakıf değilim. Zaten futbol camiası da bugün pek prim vermemiş, o twit de paylaşımı, beğenisiyle kayda geçmemiş.

“Şehrimizden hain çıkmaz”

“Bizden vatan haini çıkmaz” yine de cazip bir “Hashtag” denemesi. Ülke sathında-sahasındaki her türden “sporcu”yu, oyuncuyu “kampa almaya” çalışıyor. Nitekim başka “saha”lara da sirayet etmiş biraz. Şehirlere, kökenlere, hatta mezheplere uyarlanan versiyonları da var.

Örnek veremiyorum tabii. Bir şehri, kökeni örnek versem, diğerlerinin gönlü kalacak. Neyse ki bu “kampanya”lar da hamaseti kadar “gösteriş”li, “Hey hey”i kadar bangır bangır değil, cirmi kadar. Bir “camia” elinden tutmadığı için eskisi gibi “milli kampanya”ya dönüştürülememiş.

Çocukluğumuzda, gençliğimizde vatan hainliğini kullanma yönetmeliğimiz, sözlüğümüz de daha dardı sanki. Hıyanet eşiği de bugünkü kadar düşük değildi sanıyorum. Çocukken, cümle içinde kullanırken önce Vahdettin’i hatırlıyorum mesela. “Örnek cümle”, bir tür milli-resmi mutabakat… Ardından vatan hainliğini hem zirveye, hem darağacına çıkaran 27 Mayıs’la “Menderes”. 

Kenan Evren’in katkısı

Biraz büyüyünce ünlü vatan hainleri arasında Nâzım Hikmet’in de olduğunu duyduk. Evde, yakın çevremizde öyle demeseler de adlı adınca manşetlere çıkan  “vatan haini”. Şiirleriyle “vatanını, ülkesini, halkını satan” Menderes’e ezelden karşı da olsa, o da komünist, “kızıl” vatan haini.

Darbeler hıyanet ufkunu güncelleştiriyor, genişletiyor. Zirvesi gençliğimizde Kenan Evren belki… “Vatana hıyanet” tarihini birkaç cümlede güncelliyor, toparlıyor: “Biz çok aydınlar görmüşüzdür, vatan hainliği yapmışlardır. Bazı şairlerimiz vardı, yurt dışına kaçtılar. Ve başka memlekete sığınıp orada öldüler. O aydın değil miydi? Ne yapayım ben böyle aydını? Son padişah Vahdettin de aydındı. Ama memleketi düşmana teslim etti.” “Sağdan sola, soldan sağa salla -o- bayrağı” misali, yine darağaçları kuruldu. Kendi deyimiyle bir sağdan, bir soldan…

“Hain” demeden kavga edenler

Cılkı çıkarıldığı için midir, “Hıyanet-i Vataniye Kanunu”nun yürürlükten kalkmasının da etkisi olmuş mudur bilmem… Vatan hainliği bir süre pek dillere destan olmuyor gibi. En azından -“bünye” gereği istisnası, “uç”ları olsa da- farklı partiler bir birine her an vatan haini demeden “kavga” edebiliyor. Bugünkü gibi her yerde rastlaman, parmağınla göstermen de zor. Biraz “gizli ajan” misali…

Son yıllara gelince… Nâzım Hikmet’in “vatan çiftliklerinizse” diyerek sıraladığı “ise”li örneklerin ardından “Ben vatan hainiyim” dediği şiiri de o mevzudaki enflasyonun gerisinde kalıyor… O süreçte daha çok “kızıl komünistler”le, “anarşist”lerle popüler olan vatana ihanet de.

Sınır tanımayan çılgınlık

Artık o da “sınır tanımayan” çılgınlıkta. Mesela vatana ihanet etmek için önce “vatandaş” olmak gerekiyor kuşkusuz. Ama “vatan haini” etiketi bu çerçeveyi bile aşıyor, bir dönem “Suriyeli vatan hainleri”yle de köreltiyoruz nefsimizi.

Ülkesi için savaşmayıp da Türkiye kaçan vatan hainleri… Öyle ki… ODTÜ’lü akademisyenlerin yaptığı araştırmada (²) halkın Suriyeliler ile ilgili olumsuz algıları “korkak vatan haini” başlığında da toplanıyor. Suriyelilere empatiyle yaklaşanlara vatan haini diyen de az değil.

“Gerçekçi mizah”a evriliyor

Hâl söyle olunca “kendinde kara mizah” olarak da seyreden vatan hainliği, “Zaytung. Dürüst, Tarafsız, Ahlaksız Haber”deki örnekleriyle “gerçekçi mizah”a da evriliyor. Birisini özetleyerek vermek istiyorum:  Dudullu’da borcundan dolayı interneti kesilen M. Ö. (26), 3 saat boyunca twitter’da kimseye vatan haini diyememesinin ardından geçirdiği cinnet sonucu önce ev halkını vatan haini ilan etti.

Daha sonra adsl firmasının Ümraniye’deki çağrı merkezine gelen genç, kendisinden ücret talep eden taksi şoförünü de “Vatan elden gidiyor ulan. Kimin maşasısın sen!” diyerek ağır yaraladı.

M. Ö. çağrı merkezine girerek etrafa rastgele ‘Vatan Hainleri!’ saçmaya başladı. Binada bulunan yaklaşık 400 kişiden bir kısmını daha vatan haini ilan ettikten sonra twitter’a erişimi sağlanana kadar her 10 dakikada bir, bir çağrı merkezi çalışanını vatan haini ilan edeceğini açıkladı.” “Şaka ama gerçek”, en azından gerçek hayattan yararlanılarak

Vatansever ve vatan haini

O yafta karanlığın tonlarıyla “rengârenk”… Etnik köken, cinsiyet, cinsel yönelim, dil, din, inanç, doğrudan ya da dolaylı her türlü ayrımcılığın kulpundan tutabiliyor. Yaş da dinlemiyor tabii. İlkokul 2. Sınıftaki öğrencisine Facebook hesabından vatan haini diyen öğretmeni bile okuduk haberlerde. İstisna desek de maalesef kaideye gayet uygun. Gezi eylemlerinde öldürülen 15 yaşındaki çocuğa da, onu savunanlara da vatan haini diyenler de istisna değildi.

Öyle okuduk vatan hainliğini… Adını öyle koymasa, dillendirmese de herkesin meşrebince, mezhebince, yolu yordamınca bir “hain” dağarcığı var neredeyse. İçine işle(n)miş.

Sadece “hain”in değil, “vatan”ın tanımı, orada yaşayacakların tasnifi, onu sevme ilkeleri de öyle. O vatana giriş ünitesinde önce “hainleri” öğreniyorsun. Vatana dair hassasiyet, “vatanseverlik, vatanperverlik” de, hainlere dair “hassasiyet”imizin gölgesinde kalıyor… Tarihiyle “hakiki”, kabul gören vatanseverlik geleceğe bakarken, onu tekelleştirme çabasındaki vatan hainliği söylemi gerilerden, geçmişten besleniyor zira.

İlki anlamını “sevgi”den, öyle bir “hassasiyet”ten kur(gula)maya çalışırken, ikincisi sevgiyi paramparça eden “kaba”lığı, “nefret”i çoğaltıyor. Sevgi bazen “tabiat”ına sızabilen “zalimlik”le orada buluşuyor belki. İlaç niyetine sunulan o “sevgi” de zehre dönüşüyor bazen.

Barışın tedavi ediciliği…

Böyle bir ortamda “eziyet etmekten, karşısındaki üzmekten hoşlanan, ona zarar vermekten çekinmeyen” birisine, öyle bir mizaca “hain” demek bile insana hoş gelmiyor. Artık, şimdi dillere pelesenk edilen bu hâlin, açılan saçılan bu “felâket”in de adını koymak gerekiyor: Vatan hainliği yaftalaması bir “hakaret suçu” filan değil en kapsamlı, bulaşıcı nefret suçudur. Tepeden tırnağa meşrulaştırıldığı için de adlı adınca anılmalı.

“Barış çağrısı”, esintisi bu pervasız hâlin, hezeyanın tedavisinde de bir başlangıç olabilir. Bu yolda temkinli, gerçekçi olmak, iktidarın attığı adımları, niyetini tartışmak bunu bir imkân olarak görmeyi engellememeli. Diliyle de ona hizmet etmemeli.

Barışın tasavvuru, “muhabbeti” bile bu nefret suçuna karşı da izanı, aklı, vicdanı ülkeye, “vatan”a davet edebilir. Böyle bir havada o yaftalamanın da soluğu kesilir biraz ve çökmeye başlar “farklı”yı “hain” ilan etmenin saltanatı. Esasında kof saltanatı…

(¹) Alper Görmüş, “Konfor bozan derinlik”, edebifikir, 24 Ocak 2013.  

(²) “Türkiye’de Sosyal Medya Kullanıcılarının Suriyeli Mültecilere İlişkin Sosyal Temsilleri”; Araştırma görevlisi Fatih Özdemir, Prof. Dr. Bengi Öner-Özkan, Nesne Psikoloji Dergisi (NPD), 2016.

- Advertisment -