Ergen irisi bir toplum olduğumuzu düşünüyorum. Hani sevdiği kızı alamazsa veya sevdiği oğlana varamazsa yaşamanın manası olmayacağını düşünen, dünya denen şeyin kendisine karne vermek üzere halk edildiğini vehmeden, sivilceleri yüzünden aynaya bakmaktan korkan ama saçlarını taramak ve/veya makyaj yapmak için saatlerini ayna karşısında geçiren biri gibi… Önümüzdeki seçime yüklenen mana da, böyle bir ruh halinin ürünü gibi görünüyor. Ağzını açan, hangi taraf adına olursa olsun, bir nevi ölüm-kalım seçimine gidiyor olduğumuzu iddia ediyor.
Türkiye -eğer bir seçim yapabilirse- seçimden sonra da yaşayacak. Sandıktan hangi netice çıkarsa çıksın. Erdoğan bir defa daha seçilirse mesela, şimdikinden çok daha berbat şeyler olmayacak. Seçilemezse her şey güllük gülistanlık olmayacak. İstanbul ve Ankara’da uzun sürmüş iktidarlar devrildi, çok da değişiklik olmadı yani.
İçinde yaşadığımız rezilliği normalleştirmeye çalışmıyorum. İçinden geçen dereye bütün kanalizasyonu boca edilmekte olan bir kasabada yaşıyor gibiyiz, burnumuzu tutmadan nefes almak mümkün değil. Ancak mevcut siyaset mevzuatını, o mevzuatın ürettiği siyasi kadroları, entelektüel sefaletimizi ve dünya konjonktürünü hesaba katacak olursak, şehrin içinden geçen derenin kısa vadede “Dalan’ın gözleri gibi mavi” olmayacağı da kesin. Eh, “temizlemeye başlayalım da” denebilir tabii. Ben de katılırım can-ı gönülden. Ama meselemiz de burada işte, toplumların ömründe bir beş yıl daha nedir ki! Temizleyecek irade varsa, beş yıl sonra da başlayabilir. “Ölüm-kalım meselesi değil” derken kastım bu.
Yine de Erdoğan’ın bu seçimde yenilmesini önemsiyorum. Erdoğan’ın sandıkta uzun yıllardır yenilmesini önemsiyorum. “Erdoğan’dan kurtulalım da nasıl olursa olsun” diyenler oldu çevremde ve her defasında aynı şeyi tekrarladım. Erdoğan döneminin darbeyle, biçimsiz ayak oyunlarıyla, emri Hakk’ın vaki olmasıyla veya Erdoğan’ın “bana yeter, kenara çekiliyorum” deyip minderden kaçmasıyla değil de sandıkta yenilmesiyle sona ermesini önemsiyorum. Böyle bakınca bu seçim diğer seçimlerden farklı bir mahiyet kazanıyor.
Erdoğan’ın yenilmesini neden önemsiyorum?
Girişte sözünü ettiğim ergenlik halinden çıkıp toplumun olgunlaşmaya başlaması için bir fırsat olabileceğini düşünüyorum, kendi yarattığı bir derdin hakkından kendisinin gelmesini. Ergenlik malum, bir yandan da öyle bir duygu durumudur ki, başına gelen her bir dert başkaları yüzünden gelmiş ve ancak başkaları tarafından çözülebilecektir. Öğretmen bana takmıştır, âşık olduğum kızı en yakın arkadaşım baştan çıkarmıştır, halı sahada bana pas vermemişlerdir, filan. Şöyle bir adil otorite olmalı ve hakkımızı vermelidir.
Ergenlik, insan ömrünün biçimsiz dönemlerinden biri — en acılı dönemi belki de. Yaşanması ve aşılması gerekiyor. Yaşıyoruz, Erdoğan sandıkta yenilirse aşmak için bir fırsat sağlayabilir bize.
Mesele sadece bizden ibaret gibi de görünmüyor.
Gençken büyüklerimin yaş günlerinde kendilerine takılmaktan hoşlanırdım, “ooo, altmış oldun ha, seni bozdurma vakti gelmiş” gibilerden. “Biri kırk biri yirmi yaşında iki tane sen alırız, ne iyi olur”. Biri kırk, biri yirmi yaşında iki tane “ben”in yanında bonus olarak okuma yazmayı sökmüş olmakla gururlu birini daha verecekleri yaşa geldim. Yani aynı soğuk şakayı kendim için yapmaya başlayalı da çok oldu.
Osmanlı, 19. yüzyıla geldiğinde, oturaklı bir yaşlı imiş gibi görünüyor buradan bakınca. Yaşlılıktan mütevellit muhtelif dertleri zuhur etmiş. Bilegeldiği kocakarı ilaçlarıyla acılarının üstesinden gelmeye çalışmış. Bir yandan da yeni zuhur eden tababet ilmine de şöyle çaktırmadan kulak kabartmış. Ama dünyayı feryatlara boğmamış mesela.
Osmanlı dağılınca, benim yaşlı yakınlarıma yaptığım üslupsuz şaka gerçek olmuş bir nevi. Bozdurulmuş, ortaya birçok ergen çıkmış. Yunanistan’ın, Suriye’nin çocukça davranmalarında çok da anlaşılmaz bir şey olmayabilir ama Türkiye’nin böyle kendisini ele güne beğendirmekten, uluslararası toplum içinde saygı görmekten gayrı bir derdi olmayan ergen halleri içimi hep acıttı. Türk olduğumdan değil Türkiye’yi ayırmam; neticede imparatorluğun varisi Türkiye idi. Ergenlik krizlerine girmemesi gereken bir özne var ise, o Türkiye idi. Türkiye neden Yunanistan’la, Suriye’yle aynı noktadan başladı, hikâyesi uzun. Cumhuriyete güzellemeler yazanların bu soru etrafından ekstra mesai harcaması iyi olurdu. Belki bundan sonra olur. Cumhuriyetin yüzüncü yılı ve Erdoğan’ın sandıkta yenilmesi üst üste gelirse… Neden olmasın!
Ergenlik, insan ömrünün biçimsiz dönemlerinden biri — en acılı dönemi belki de. Etrafımızda olan bitene daha serinkanlı bakabileceğimiz, hatalarımızın sorumluluklarını üstlenebileceğimiz, dünyanın bize düşman olmadığını idrak edebileceğimiz… Kısacası kendimizle ve dünyayla barışık olabileceğimiz bir safhaya geçmemiz gerekiyor.