Cemalettin N. Taşcı

Haklı ve mağlup

Eğer İmamoğlu ve Kaftancıoğlu emin limanlara çekilip “ama haksızlık” diye ağlaşsalar, haklı olacaklardı. Haklı ve mağlup. Maçın sonucu kimin haklı olduğuna göre belirlenmiyor. Oyunun icaplarını kimin yerine getirdiğine göre belirleniyor. Bu seçimin neticesi öncekilerden farklı olacaksa, muhalefetin heybesinde haklılıktan fazlası olduğu için olacak.

Birkaç kişi kâfi

Süfli işlerde yaptığınız hatayı gizlemek kolay değil ve son derece yıkıcı etkileri olabilir. Hâlbuki soylu faaliyetlerle meşgul iseniz, mesela Platon veya Hegel olabilirsiniz. Sıradan bir insanın bile düşmeyeceği hatalara düştüğünüz, akla gelmeyecek ahmaklıklar yaptığınız halde yüzlerce, binlerce yıl boyunca saygıyla yâd edilebilirsiniz.

Atatürk ve Erdoğan

Toplumun bir beşte biri var ki, “olmasaydın olmazdık” diyebiliyorlar Atatürk için. Atatürk onlara göre benzersiz, kimse ile kıyas kabul etmeyecek biri. Bir üçte biri de var ki, “aha sizin Atatürk’ünüz varsa bizim de Erdoğan’ımız var” diyebilmek için sürükleniyorlar Erdoğan’ın peşinden.

Lider

Lider olmayı beceremeyecek olduğu halde lidercilik oynayagelmiş bir oyuncudan, lidermiş gibi görünmemeye çaba harcayan bir lider yaratmaya çalışılmış.

Listeler

Normal şartlarda, seçime bu kadar az bir süre kala heyelan halinde yer değiştirmeler olmaz. Bugünlerde yapılıp edilenler, olsa olsa, sandığa gitmeyecek bir kısım seçmeni sandığa götürmeye, gidecek bir kısım seçmenin “ne lüzum var ya” demesine sebep olur.

Bir dizi üzerinden kadınlar ve din

Sadece İslam değil, bütün dinler hurafeler ve menkıbeler üzerinden yaşar. Yani dinler, “yaşanan din” üzerinden yaşar. Hiç tereddütsüz söyleyebiliriz ki, içinden hurafeleri ve menkıbeler ayıklanabilse, İslam diye bir din kalmaz, yeryüzünde Müslüman kalmaz. Kaplan’ın ve onun gibilerin parmak sallayabileceği kimse kalmaz. Kaplangiller tamamen işsiz kalır.

Bahçeli’nin işleri

Bahçeli’nin, olanca zorluğuna rağmen MHP’yi AKP paketinin içine yedirmeye hevesli olduğunu, karşısındaki direnci aşabileceğini ümit ettiğini ama başaramadığını hissettim.

AKP-YRP ve kadınlar

Bir vakittir, dünyanın/gerçekliğin tepeden tırnağa değişiyor olmasının en belirgin göstergelerinden biri olarak kadının statüsündeki değişimi vurgulamaya çalışıyorum. Çok şey değişiyor ama kadının statüsündeki değişim, bir başına, çok tayin edici gibi görünüyor.

Tarihin en kritik seçimi

Siyaset kurumunun ne yapay zekâ alanındaki gelişmelerle ve ne de yapay zekâyı mümkün kılan diğer değişimlerle bir etkileşimi yok. Kendi fanusunda, “kendisi için” bir faaliyet olarak mevcudiyetini sürdürüyor. Siyaseti bu halden çıkarmadıkça, insanlık olarak yaptığımız her siyasi seçim, “tarihin en kritik seçimi” olmayı sürdürecek.

Kılıçdaroğlu’nun adaylığı

Siyaset, o Saadet Partisi önündeki kalabalıklarla, onları tohumlayıp sonra yeşerince de onlara istikamet vererek yapılır. Kılıçdaroğlu ise kendisini, CHP önündeki kalabalıkların, o kalabalıkları toplayıp düzenleyenlerin arasında/yanında rahat hissediyor.

Akıbet alınır öcümüz bizim

Eğer yapabilirsek bir seçime gidiyoruz. Görünen o ki, öç almaya pek hevesli hale gelmiş olanlar, geçmişte karşı tarafta nasıl bir çaresizlik, nasıl bir öfke biriktirmiş olduklarının hiç de idrakine varmış değiller. Nasıl bir öç alma iştahına sebep olmuş olduklarının…

Devlet nerede? Hep olduğu yerde

Bugünkü muhalefetin iki iri partisinin biri devleti kurmuş, öteki devlete tapınan iki damarı temsil ediyor. Dolayısıyla devletin olmadığını bilen ve yeni, daha makul bir gelecek inşası gerektiğini idrak etmemişse bile hissetmeye başlamış geniş yığınların sahibi yok.

O sandık buraya gelecek

Erdoğan ve şürekâsının ayaklarına taş değmeden yol alabilmeleri için yolu açan bir buldozer gibi öne sürülmesi, itiraf etmem gerekiyor ki, Arınç’a yakıştı. Bu da bana gösteriyor ki yüksek katlarda, koltuğun nasıl korunabileceğine yoğunlaşabilen zinde bir akıl hâlâ var.

Deprem ve “haber”

Bir felaket anında internet gazetelerinin —en azından bugün ülkemizdeki altyapı ve organizasyonlarıyla—fevkalade yetersiz kaldıkları açık.

Yaşasın, mutabakat metnimiz oldu

Benim açımdan, metot her daim niyetten daha belirleyicidir. İşbu metnin hazırlanma metodu da, muhtevasından çok daha tayin edici.

Stockholm’de ifade özgürlüğü

İsveç hep öyle değildi. Türkiye de hep böyle değildi. Değişiyoruz. Biz değişirken, başka her şeyin yanı sıra, ifade özgürlüğü kavrayışımız da değişiyor. İfade özgürlüğünün sınırları değişiyor. Dolayısıyla ifade özgürlüğünü düzenleyen kanunlarımız da değişiyor. Bu memlekette Kürt’e Kürt demek suçtu. Yarın Kürdistan’a Kürdistan demek normalleşecek mesela.

Generallerin alkışı

Generallerin Erdoğan’ı alkışlamasını içlerine sindiremeyenlerin büyük çoğunluğu, aynı generaller Erdoğan’a sırtlarını dönseler söz temsili, pek memnun olacaklar, generallerine pek yakıştıracaklar böyle bir hareketi. Alkış… Yakışmıyor.

İş ve okul

Günümüz medeniyetinin en ileri karakollarında ikamet ediyor gibi görünen, kendilerini öyle görenlerin, miadını çoktan doldurmuş, musalla taşına yerleştirilmiş mevhumların cenaze namazının kılınmasını engellemeye çalışan kesimler olduğunu söylemek mümkün.

2023’te solcu olmaya karar verdim

Zaten Socrates demokrasinin neden işlemeyeceğini binlerce yıl önce veciz bir biçimde ispatlamıştı. Bundan sonra en azından ayda bir, sosyal medya hesaplarımdan paylaşmak üzere o ispatı sakladım. Bir de Dietrich Bonhoeffer’in meselenin kötülük değil aptallık olduğu tespitini.

Küre şeklinde bir seçmen varsayalım

İtiraf edin, siz de memleketin hallerini yanlış partilere oy verenlerden biliyorsunuz. Yanlış partiler? Yani sizin tercihiniz olmayan partiler. Memleketin halleri oy verenlerden kaynaklanmıyor, oy isteyenlerin, oy alanların yetersizliğinden kaynaklanıyor.

Anlayış meselesi

Daha bir hafta önce, ahali olarak, iki akşam üst üste Saraçhane’de toplaşarak, “acaba bu ucube iktidar balonunu yere indirebilir miyiz” diye hayallendiydik. Bir hafta dolmadan, iktidar balonunun yükselmesi için küpeşteden ağırlık atılması her gerektiğinde üstüne düşeni yapanlar, bizim hayallerimizden mamul balonun birazcık yükselmesine katlanamadılar, iğneyi batırdılar.

İmamoğlu hadisesi

İmamoğlu’nun yapıp ettiklerine bakınca gördüğüm kadarıyla, Olympos’ta yaşayanlardan adaylık için icazet almış olduğunu “varsaydığını” düşünüyorum. Yani İmamoğlu gereken temasları yapmış, “yürü” işaretini almış gibi görünüyor. En azından kendisi öyle görüyor.

Dünya Kupası, hayaller ve eşitsizlik

Bir eşitsizliği yumuşatan veya ortadan kaldıran herhangi bir müdahale veya gelişme, neredeyse istisnasız olarak bir başka eşitsizliği doğuruyor veya körüklüyor. Kendisine neredeyse koro halinde ve ağız dolusu sövülen ve neoliberalizm olarak adlandırılan 1980 sonrası küreselleşme döneminde, dünya genelinde ülkeler arası eşitsizlikler olağanüstü boyutta yumuşadı.

Fincancı’ya katılmamak

Sayın Fincancı, bilin ki burada paylaştığım bilgi, uzman işi bir bilgi. Siz nasıl birkaç fotoğrafa bakıp, uzmanlığınız sayesinde, kimyasal silah kullanılmış olabileceğini fark ediyorsanız, ben de birkaç kelimeye, onların cümlenin neresine nasıl yerleştirilmiş olduğuna bakarak, devletperestliği teşhis edebilirim. Güvenin bana.

Beklenmedik şeyler

Erdoğan’ın Sisi ile el sıkışmasının kendi başına bir manası yok, hadise kendi başına bir netice doğurabilir değil yani. Erdoğan’ın Sisi ile barışamayacağını varsaymış, bütün planlarını bu varsayımın üzerine inşa etmiş olanların, bilmem kaçıncı olarak bir defa daha gözlerine far tutulmuş tavşan gibi kalakalmalarının bir manası, bir neticesi var.

Bakan

Memleketin sancıyan yerlerinin hangisinden girersek girelim mevzua, bütün yollar aynı Bakana çıkıyor. Bir açıdan bakınca hep diken üstünde. Tepesinde Damokles’in kılıcı sallanıyor, kellesi uçtu uçacak. Öte yandan bakıyoruz, onun kellesini alabilecek gibi görünen herkesin akıbeti onun elinde.

Erdoğan’ı “sandıkta” yenmek

Erdoğan döneminin darbeyle, biçimsiz ayak oyunlarıyla, emri Hakk’ın vaki olmasıyla veya Erdoğan’ın “bana yeter, kenara çekiliyorum” deyip minderden kaçmasıyla değil de sandıkta yenilmesiyle sona ermesini önemsiyorum. Böyle bakınca bu seçim diğer seçimlerden farklı bir mahiyet kazanıyor.

Merak

Şimdi bambaşka bir seviye ile karşı karşıyayız. Mecburen Türk Beşlerinin eserlerini dinlemek zorunda kalıp, smokinlerini, papyonlarını söve saya çıkaracakları saate kadar “ah azizim” ile başlayan cümlelerle, nasıl bir müzik ziyafetine şahit oldukları yalanını söyleyen zevata karşı bir aşağılık kompleksi var. Aşağılık kompleksiyle malul olanlara karşı bir aşağılık kompleksi. Çok alçalmış, çok derinlere inmiş durumdayız.

Âlemde ne siyasetçiler var

Memleketin hali hakkında siyasetçiler, toplum, dış güçler… Akla gelebilecek gelemeyecek her özne mesul oluyor da, neden memlekette sözün sahibi olmuş olanlar mesul olmuyor, anlamak güçleşiyor. Benim açımdan Türkiye Cumhuriyetinin başarısızlığının esas —belki de biricik— müsebbibi, bu memlekette söz söyleyebilme imtiyazına sahip olmuş ve şimdi de sahip olanlardır.

İptal etmek, ikna etmek

Bal gibi biliyorlar, çünkü mecburen hissediyorlar ki, karşılığında para kazandıkları şeyler hiç yapılmasa, kimse bir şey kaybetmeyecek. Kazançlarının kaynağının meşruiyetini müdafaa edemeyecekleri için, harcamalarının nitelikleri üzerinden bir masal imal etmek zorunda kalıyorlar. Kendilerinde varsaydıkları elitlikleri, ürettikleri, üretime yaptıkları katkı üzerinden değil, tüketimleri üzerinden.