Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIFilistin’in 11 Eylül’ü

Filistin’in 11 Eylül’ü

Filistin’in birçok günü 11 Eylül iken İsrail’in bir güne sığacak 11 Eylül’ü üzerinden terör tanımı yapıp konum almak Filistinlilere yapılacak en büyük haksızlık. 11 Eylül gibi acı bir terör saldırısını İsrail için kullanmanın gafleti sadece İsrail lehine taraf olma utancıyla sınırlı değil. İsrail ve ABD’nin bir güne sığdırılmış acısının, Filistin cephesinde on yıllarca devam ettiği gerçeğinin savunulmasına neden olur. İşte İsrail’in de ona sınırsız destek vereceğini söyleyen ülkelerin de uluslararası kamuoyunun da anlamadığı, anlamak istemediği şey bu. Çünkü bu, şiddetin devamlılığının en büyük nedeni. Çünkü…

Gazze Şeridi, kuzeyi ve doğusunda İsrail, güneyinde Mısır ve batısında Akdeniz’in bulunduğu, 2007 yılından bu yana havadan, karadan ve denizden İsrail’in kuşatmasında, abluka altında bir bölge. 2023 itibariyle 2 milyondan fazla bir nüfusa sahip olduğu belirtiliyor.

(Kaynak: Anadolu Ajansı)

Gazze’nin kaderi 2005’te çizilmeye başladı.

2005’te İsrail bölgeden tek taraflı çekildi, Gazze’deki tüm Yahudi yerleşim birimlerini boşalttı.

2006’da Hamas, Filistin parlamento seçimlerinde sandalyelerin çoğunu elde etti. Hamas, İsrail’i tanımadığı için ABD, Filistinlilere yardımı kesti. Gazze’nin zor günleri böyle başladı…

2006-2007 bandında Filistin yönetimi ve Hamas karşı karşıya geldi. Hamas, iç çatışmalar sonucu Gazze yönetimini ele aldı.

2007’den bu yana İsrail tarafından abluka altına alınmış durumda olan Gazze’ye elektrik, su, gıda yardımı, sağlık hizmeti… akla gelebilecek tüm insani temel ihtiyaçlar İsrail kontrolünde ve çok kısıtlı biçimde sağlanıyor.

Dünya Sağlık Örgütü, Gazze’deki çocukların yaklaşık olarak %80’inin depresyon ve benzeri psikolojik rahatsızlıklardan mustarip olduğunu belirtiyor.

Ancak Filistin-İsrail arasındaki gerilimde, İsrail’in psikolojik ve her türlü fiziki şiddetine muhatap olan sadece Gazze değil, Filistin de benzer bir şiddetin altında hayatta kalmaya çalışıyor. Ve Gazze, her ne kadar coğrafi, siyasi olarak ayrılmış olsa da Filistin’den ayrı bir yer değil. Dolayısıyla İsrail’in “terörle mücadele ediyoruz” savunmasının bir mesnedi ve gerçekliği yok, tabansız bir propaganda. Ama iş görüyor.

Hamas’ın “Aksa Tufanı” operasyonu, İsrail’i beklemediği zamanda beklemediği şekilde vurunca ve sivilleri de hedef alınca önünü arkasını düşünmeden bu saldırıyla ilgili “İsrail’in 11 Eylül’ü” şeklinde tanımlamalar yapıldı. Ve maalesef bu tanımlamaya bir itiraz da gelmedi. Oysa en az İsrail’in orantısız şiddeti kadar kınanmayı hak eden bir gaflet. Bu ifadeye gaflet demek oldukça naif kalır, bu ifade gafletten daha fazla anlam içeriyor. Zira bu tip bir kavramsallaştırma, meseleyi izah etmekten uzak olmakla birlikte İsrail’i merkeze alıp, haklılık payı vermeye imkân tanıyor. Oysa İsrail, ifade edilmek istenen biçimde bir haklılığa sahip değil. Mesele sivilleri hedef almaksa, özellikle son saldırılar üzerinden konuşacak olursak, sivilleri hedef alma konusunda İsrail ve Hamas arasında bir fark yok. Hatta resmi rakamlara bakarsak Hamas, İsrail’in sivil hedef alma konusunda rakibi bile olamaz. Bu meselenin Hamas açısından terör ve İsrail açısından savaş olarak ele alınmasındaki önemli nokta, genel kabullere, uluslararası hukuka göre devletin, meşru güç kullanma hakkına sahip bir aktör olmasına mukabil devlet dışı aktörlerin, bu konuda meşru görülmemesi. Hamas’ın sivilleri hedef alması doğrudan bir terör saldırısı olarak tanımlanabilir. Ancak bu, siyasi nedenlerle birçok ülke tarafından tanınmasa da Filistin’in bir devlet, Gazze’nin de ondan ayrı olmayan bir yönetim olduğu gerçeğini değiştirmez.

(Kaynak: Anadolu Ajansı)

İsrail, her ne kadar Gazze ve Filistin ayrı yerlermiş, Gazze’de sivil yokmuş gibi davranarak bugüne kadar Gazze’de Hamas nedeniyle yaptığı katliamları meşrulaştırmaya çalışsa da kendi diliyle bölgede yaşayan siviller olduğunu ifade ediyor; Hamas’ın doğrudan sivilleri de hedef alan son saldırısı sonrası Gazze’yi dümdüz edeceğini söyleyen İsrail, Gazze’deki “sivillerin” bölgeyi terk etmesi gerektiğini söylüyor. Ancak aynı zamanda Gazze’de sivil yerleşim birimlerini bombalarken, Gazze’nin kuzeyinde yaşayan 1, 2 milyon insanın tahliye edilemeyeceğini, Birleşmiş Milletler açıklamalarında da belirtildiği gibi mümkün olmadığını biliyor. Bilmesine rağmen sivilleri öldürmeye devam ediyor.

11 Eylül, ABD’nin en kötü terör tecrübesiydi, onlarca sivil, haksızca şiddetin hedefi oldu. Sonuçta ABD, terörün faillerine karşı bir harekât başlattı ancak burada yalnız değildi, neredeyse tüm dünyanın desteğini arkasına aldı, hatta tüm dünyanın desteğini alabilmek için “ya bizden yanasınız ya teröristlerden yana” şeklinde net bir çizgi çekti. Ancak 11 Eylül sonrası, ABD’nin güvenliği sağlamak amacıyla önce Afganistan sonra Irak’ı işgal ederken terörist ve sivil ayrımı yapmaya pek gerek görmedi. Sonuçta ABD’nin 11 Eylül’ü, Afganistan ve Irak başta olmak üzere uzun süre ABD sınırları dışındaki birçok yerin 11 Eylül’ü oldu, olmaya da devam ediyor. Ve ABD, onlarca masum insanın hayatını kaybetmesine neden olduktan sonra hem girdiği savaşı kaybetti hem de bölgeden kaçarak uzaklaşmak zorunda kaldı. Ve maalesef ilerleyen yıllarda terör bitmediği gibi bu durum, terörün moral destek bulmasına hizmet etti.

11 Eylül gibi acı bir terör saldırısını İsrail için kullanmanın gafleti sadece İsrail lehine taraf olma utancıyla sınırlı değil. İsrail ve ABD’nin bir güne sığdırılmış acısının, Filistin cephesinde on yıllarca devam ettiği gerçeğinin savunulmasına neden olur. Meşru güç kullanma yetkisi uluslararası hukuka göre devletlere verilmiş olsa da bu, devletlerin terör örgütü gibi davrandıklarında izlenmekle yetinilecekleri anlamına gelmez. İşte İsrail’in de ona sınırsız destek vereceğini söyleyen ülkelerin de uluslararası kamuoyunun da anlamadığı, anlamak istemediği şey bu. Çünkü bu, şiddetin devamlılığının en büyük nedeni. Çünkü…

Çünkü İsrail tarihinin en aşırı sağcı kabinesinin başındaki isim İsrail Başbakanı Netanyahu, “Gazze’yi yok edeceğiz” dediğinde ve saatler içerisinde Hamas-sivil ayrımı yapmadan tüm Gazze’yi bombalamaya, gazetecileri öldürmeye, Gazze’nin suyunu ve elektriğini kesmeye başladığında İsrail, dünya kamuoyunda siyasi isimler tarafından maalesef gerektiği gibi tepki almadı. Ve kendisine yumuşak bir tondan “gerginliği arttırmaması gerektiği” talebinde bulunmadan önce ve hatta sonra tamamıyla İsrail’e destek verileceği ilan edildi. Bununla da kalmadı birçok ülkenin dışişleri bakanları koşarak İsrail’e gitti.

İsrail’i bu denli pervasız bir saldırgan haline getiren nedenlerden biri de bu. Yani İsrail’e yaptığı her tür katliama, her tür insan hakları ihlallerine rağmen tepki değil destek verilmesi. Aynı zamanda en ufak bir saldırıda, Filistin’e gönderilecek insani yardımların kesilmesi gerektiğinin tartışmaya açılması, kınananın hep Filistin cephesi olması. Hamas’ı da Filistinlileri de meseleye dair duyarlılığı olan kişi, kurum ve kesimleri de bu konuda tahrik eden, terörize eden nedenlerden biri, hatta en önemlisi bu.

Ve tüm bunlar olurken, Filistinliler on yıllardır ülkelerinde sığınmacı, terörist, yabancı muamelesi görürken, mabetleri ile aralarına duvarlar örülürken, her dakika kontrol noktalarında üstleri başları aranırken, ibadet ettikleri kısıtlı zamanlarda dahi şiddet görürken, kınananın hep kendileri olması, sırtı sıvazlanan ve gönlü alınanın hep İsrail olması, Filistinliler için İsrail saldırganlığından çok daha yıkıcı bir durum. Bir de bunun üstüne Filistin’in birçok günü 11 Eylül iken İsrail’in bir güne sığacak 11 Eylül’ü üzerinden terör tanımı yapıp konum almak Filistinlilere yapılacak en büyük haksızlık. Zaten Filistinlilerin kısıtlı imkanlar ile çektikleri videolara bakın, kimse İsrail’e “insafa gel artık!” demiyor çünkü insafa gelmeyeceğini biliyorlar sadece dünyaya sesleniyorlar; “Duymuyor musunuz?”

Duymuyorlar!

11 Eylül, bir terör saldırısı olmasına rağmen El-Kaide tarafından “küresel cihat” şeklinde servis edilince ABD’nin meşruluğun sınırlarını aşan aşırı tepkisi meşrulaştırılmak için “küresel terörle mücadele” olarak tanımlandı ve herkesin elini taşın altına koyması beklendi. Oysa Hamas, istese El-Kaide’yi Gazze’ye alabilecekken böyle bir durumdan uzak kalmayı tercih etti. Hamas’ın son eylemi sivilleri hedef alması nedeniyle bir terör saldırısı olsa da İsrail’e bir 11 Eylül haklılığı vermez. Dahası 11 Eylül sonrası yaşananlara bakınca ABD’nin Ortadoğu’ya verdiği zarar düşünülünce en azından moral açıdan ABD’nin haklılığını kaybettiğini görmek mümkün. Aynı son İsrail için de geçerli.

Neyse ki dünya kamuoyu, İsrail ve ona destek veren ülkelerden ibaret değil, sokağın kulağı var, sesi var, siviller var… hiçbir ülkede siviller İsrail’e destek eylemi yapmadı ama onlarca ülkede Filistin’e destek eylemi yapıldı. 11 Eylül’ün mağdurları da zaten siviller değil miydi?

Sadece Filistin meselesine duyarlılığı olanlar değil İsrailli yazar Yuval Harari, bugün İsrail’in ödediği bedelin sebebinin Netanyahu yönetiminin tüm diyalog imkanlarını ortadan kaldırarak, kutuplaşmayı arttırması olduğunu belirtiyor. İsrail’in muhalif gazetesi Haaretz, İsrail’in başına gelen felaketten Netanyahu’nun sorumlu olduğunu belirtiyor.

Aslında artık kimin 11 Eylül’ü olduğunun bir önemi yok çünkü ABD nasıl kendi 11 Eylül’ü sonrası kendi haklılığını hafızalardan silecek kadar vahşileştiyse İsrail de onu yapıyor. Bu ifade ile bir yandan İsrail katliamlarına haklılık verilmeye çalışılsa da İsrail kendini savunma hakkını savaş suçu işleyecek, zehirli gaz kullanacak kadar ileri giderek haksızlığa çevirmiş durumda şimdi Filistin, 11 Eylül’ü iliklerine kadar yaşıyor ve sivillerden başka çok az destekçisi var. Ve en kötüsü de İsrail meşrulaştırılmaya çalışılırken hem İsrail hem de ABD eliyle 11 Eylül maktullerinin anısına hakaret ediyor. Çünkü…

Çünkü bu sonucu İsrail yönetimi, yöneticileri kendi elleriyle inşa ettiler. Çünkü diyaloğa, barışa zerre kadar imkân bırakmadılar. Normalleşmenin her adımına mayın döşediler. Herhangi bir diyaloğu, herhangi bir barışı, normalleşmeyi istemiyorlar, şiddetin bitmesine giden her yol kapalı!

Filistin Ulusal Girişimi yöneticisi Mustafa Barghouti’nin de belirttiği gibi “Filistinliler, silahlı mücadele verdiğinde terörist diyorlar. Şiddet kullanmadan mücadele ettiğinde şiddeti seçtikleri söyleniyor. Sadece sözün gücünü kullansalar bu sefer provokatör oluyorlar. Filistinlileri destekleyen bir yabancıysanız anti-Semitik oluyorsunuz. Bir Yahudiyseniz ve Filistin davasını destekliyorsanız -ki böyle olan çok insan var- kimliğinize nefret duyduğunuz söyleniyor. Bu yaklaşım sona ermeli. Akıl alır yanı yok. Hepimizin hayatı eşit derecede değerli. Eşit derecede barış içinde yaşamalıyız. Hepimiz adil bir düzeni hak ediyoruz ve hepimiz insan onuruna yaraşır biçimde muamele görmeliyiz. Bunu başarmanın yolu işgali sona erdirmekten ve Apartheid düzenini sonlandırmaktan geçiyor. Eminim ki hiçbir Yahudi bundan memnun değil. Artık zamanı geldi. Gün adalet ve özgürlük günü. Eğer bunu başarabilirsek şiddet sona erer ve kimsenin canı yanmamış olur.”

Hala bir 11 Eylül’den bahsedecek mecali olan kaldıysa eğer ve ortada bir 11 Eylül varsa bu İsrail’in değil olsa olsa Filistin’in, Filistinli ve İsrailli sivillerin 11 Eylül’üdür ve failin kim olduğu da bellidir.

- Advertisment -