Bundan iki hafta önce yayınlanan ve dünyadaki demokrasi ve hürriyet durumunu irdeleyen “Freedom House” raporu ülkemizden de bahsetmesine rağmen içinde bulunduğumuz malum ortam nedeniyle fazla bir ilgi uyandırmadı.
Raporun içeriğini incelemeden önce “Freedom House” adlı ABD sivil toplum örgütüne biraz yakından bakmakta fayda olabilir.
Freedom House İkinci Dünya Savaşının ortalarında ancak ABD henüz savaşa katılmadan önce Ekim 1941’de Sivil Toplum Kuruluşu (STK) olarak o ülkede oluşturuldu. Başından itibaren iktidara yakın olup halen bile bütçesinin en büyük kısmı -2016 yılında %86- ABD yönetimi tarafından karşılanmaktadır. Bu ilişki nedeniyle birçok eleştiriye uğramış, yaptığı sıralama ve değerlendirmelerin bilimsel esaslardan ziyade yönetimin tercihlerini yansıttığı iddia edilmiştir. Tarafsız gözlemciler bile bu eleştirilere hak vermekle beraber, analizleri büyük ölçüde yönetimlerin görüşleri paralelinde yapılsa dahi anlam ifade ettiklerini düşünmekte, zira ABD yönetiminin dış dünyaya bakış açısını kolayca görme imkanını verdiklerini kabul etmektedirler
Başlangıçta Mihver (Almanya, İtalya, Japonya) ülkelerindeki nazi ve faşist rejimlere karşı mücadele için kurulan ve bu amaçla, radyo dahil çeşitli yöntemlerle yayınlar yapan Freedom House, savaş sonrasındaki dönemde dikkatlerini komünizmle mücadeleye çevirmiş ve özellikle Soğuk Savaş döneminde Sovyet muhalifi Andrei Sakharov ve Polonya’daki “Solidarnocz” bağımsız sendikal hareketi gibilerini desteklemiştir. ABD içinde Martin Luther King önderliğindeki Sivil Haklar Hareketini ve Vietnam savaşı karşıtlarına arka çıkmış, bugün dahi kendini her türlü diktatörlük karşıtı ve demokrasi ile hürriyet savunucusu olarak tarif eder olmuştur. Soğuk Savaş sonrasında dünyanın çeşitli ülkelerinde sivil toplum örgütleri ile iş birliği halinde kadın hakları, basın hürriyeti, işkenceyle mücadele gibi amaçlar için mücadele vermekte olduğunu iddia etmektedir.
Freedom House’un en fazla dikkat çeken faaliyeti 1970’li yıllardan bu yana her yıl yayınlamakta olduğu “Freedom in the World” (Dünyada Hürriyet) adlı raporları olmuştur. Bu raporlarda dünya ülkelerinde medeni ve siyasi hakların durumu 1’den 7’ye kadar giden bir skalada ölçülmekte, 1-2,5 arasında olan ülkeler “free” (hür), 3-5.5 arasındakiler “partly free” (kısmen hür) 5.5-7 arasındakiler ise “not free” (hür değil) olarak tanımlanmaktadır. Bu notları belirlemekte kullanılan kriterler arasında ülkede serbest ve adil seçim düzenlenip düzenlenmediği, yargı bağımsızlığı, sendikal hürriyetlerin durumu gibi hususlar yer almaktadır. Bu sıralama ve değerlendirmelerin ABD yönetiminin görüşlerini yansıttığı eleştirisine karşı, Freedom House seslerini başka türlü duyuramayacak kişi ve örgütlerin sözcülüğünü yapmaya çalıştığı cevabını vermektedir. Gerçekten de Freedom House çalışmalarına en fazla itiraz eden ülkeler, Küba, Çin Halk Cumhuriyeti, Rusya vs gibi demokrasi ve kişisel hürriyetlerden yoksun olan ülkeler olduğu dikkat çekmektedir. ABD içinde bazı muhafazakâr yorumcular, Freedom House’ı fazla ilerici olduğu ve daha çok sol görüşlü kişi ve teşkilatları desteklediği için eleştirdikleri olmuştur.
2023 Raporunu ayrıntılı bir şekilde özetlemek bu yazının boyutlarının aşılmasını gerektireceği için bunu yapmaya teşebbüs etmeyeceğim. Sadece temel bulgularını başlıklar halinde ve kısaca irdelemeye çalışacağım:
-Küresel hürriyetler aralıksız 17 yıldır azalmaktadır: burada Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısına, bir çok ülkede darbe veya darbe girişimlerine, Türkiye dahil başka ülkelerde temel hürriyetleri baskı altına sokma girişimlerine işaret edilmektedir;
-Demokrasi için mücadele bir dönüm noktasına yaklaşmaktadır: 34 ülkede temel hak ve hürriyetler açısından düzelmeler meydana gelirken, 35 ülkede ise tersi varittir.
-Otoriter liderler tehlikeli olmaya devam ederken, yenilmez de değiller:
-İfade özgürlüğünün kısıtlanması küresel demokrasinin inişte olmasının başlıca nedenidir: Medya serbestisi üzerine baskılar 2022 yılı boyunca en az 157 ülkede artmıştır.
-Hürriyet için mücadele on yıllardır sürmektedir: rapor 1973 yılında ilk defa yayınlandığında 148 ülkeden 44’ü “hür” olarak tanımlanmıştı. Bugün 195 ülkeden 84’ü “hür” sayılıyor. Aradan geçen dönemde birçok yerde baskıcı rejimlerin yerine sağlamlaşmış demokrasiler geldi ve bunlar yeni sınamalara karşı dayanıklılık gösterdi. Demokratikleşmenin gerilemekte olduğu İran, Çin ve Küba gibi ülkelerde dahi halkın otoriter baskılara karşı haklarını korumaya çalıştığı görülmektedir.
Rapora göre ülkemiz pek de şaşırtıcı olmayan bir şekilde “hür olmayan” kategorisindeki 57 ülkeden birisidir. Aslında bu kategoride ekonomisi gelişmiş hiçbir ülkeye rastlanmadığı ve ezici çoğunluğun Orta Doğu, Rusya ve Avrasya ile Afrika’nın önemli sayıdaki ülkelerinden oluştuğu görülmektedir. Ekonomik kalkınma düzeyi ile ülkelerin demokrasi ve hukuk alanlarındaki performansları arasında direkt bir bağ olduğu birçok başka yerlerde görüldüğü gibi bu raporda da çarpıcı bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Raporda son bir yıl içindeki olumsuz gelişmeler meyanında ülkemizde çıkan dezenformasyon kanunu ile 2023 seçimleri öncesinde basın hürriyetine getirilen kısıtlamalara işaret edilmektedir.
Freedom House yukarıda dikkat çekmeye çalıştığı genel yıllık raporlara ilaveten bir de ülke raporları yayınlamaktadır. En son Türkiye raporu 2022 yılına ait olup, ona da kısaca göz atmakta yarar olabilir.
Geçen yıl çıkan bu raporda da ülkemiz Freedom House’un kriterleri açısından incelenmekte ve siyasi haklar, çoğulculuk ve katılımcılık, hükümet yönetimi, ifade ve inanç özgürlüğü, örgütlenme serbestisi, hukukun üstünlüğü, kişisel haklar açısından değerlendirmelere tabi tutulmaktadır.
100 üzerine 32 not verilen ülkemiz bu kriterlerin hepsinde eksik kalır bir durumdadır. Türkiye raporunda son yıllarda meydana gelen gelişmeler eleştirel bir şekilde irdelenmekte, ancak objektif bir şekilde bakıldığında bariz bir haksızlıkla karşı karşıya olduğumuzu ifade etmek en azından benim için mümkün görülmemektedir. Raporun bu başlıklar altındaki bulgularını özetlemeyi pek gerekli görmüyorum. Ne yazık ki, kriterlerin her birindeki durum okuyucularımızın çok yakından bildiklerinden farklı bir şekilde ifade edilmemektedir. Benzer tespitler tüm gözlemciler tarafından, örneğin Avrupa Birliği Komisyonunun yıllık Türkiye raporlarında rastladığımız ifadelerden farklı değildir maalesef.
Geçmiş yıllarda iktidara yakın düşünce kuruluşları ile yandaş basının raporlar yayınlandığında Freedom House’un yukarıda özetlediğim statüsüne dayanarak bulgularını çürütmeye ve önemsizleştirmeye, hatta muhalefeti onların ağzından konuşmakla suçlamaya çalışırdı. Bu sene belki de gündemin çok yüklü olması nedeniyle bunun yapıldığına rastlamadım.
Belki de bu tür raporların son zamanlarda çok fazla dikkat çekmemelerinin bir nedeni de kanıksanmış olmalarıdır. Örneğin AİHM kararlarına rağmen Osman Kavala’nın hapiste tutulduğunu tüm yabancı gözlemciler hatırlatmaktadır. Hukukun üstünlüğünün iktidarın mahkemeleri büyük ölçüde kontrolü altına almış olması nedeniyle büyük darbe aldığı gibi hususlar hepimizin bildiği şeylerdir. Tabii 2018 seçimlerinin Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) tarafından eleştirilmiş olması yaklaşan seçimler itibarıyla ileriye dönük ümitli olmamızı engellemektedir. Başka bir ifadeyle 2018 yılından bu yana herhangi olumlu bir gelişme meydana geldi mi ki 2023 seçimlerinin öncekilerden daha adil bir şekilde yürütüleceğine dair güven duyalım.
Bu tür raporların kaynağı ne olursa olsun iktidar ve medyası tarafından ya hasır altı ediliyor ya da bu mümkün olmadığında taraflı ve yanlış bilgiler içerdikleri gerekçesiyle çürütmeye çalışılıyor. Freedom House raporu da aynı akıbete uğradı. Muhalefet de belki geçmişte sık sık olduğu gibi “dış güçlerin maşası” olmak suçlamasıyla karşılaşmaktan çekindiği için bu raporlara dikkat çekmek ve onlara geniş bir yankı vermekten imtina ediyor.
Ancak bu raporların yurt dışında epeyce bir yansıması olduğu gerçek. Son günlerde, ülkemize giren yatırımlar ile dışarı giden yatırımlar arasındaki dengenin bozulmakta olduğu, yabancı yatırımlar azalırken, dışarıda yatırım yapan Türk şirketlerinin sayısının ve ihraç ettikleri sermayenin miktarının arttığına ilişkin haberler basınımızda epey yankı buldu. Ülkemizin artık yatırım için güvenilir bulunmadığına ilişkin yorumlar geniş bir şekilde dış basında yer almaya devam ediyor. Freedom House, AB Komisyonu, AGİT gibi kurumların ülkemizin fotoğrafını çeken raporları içeride pek ilgi uyandırmıyor olabilir, ancak yabancı yatırımcılar için önemli bir kaynak teşkil ettiğine dair şüphe yok.
Seçimlerin neticesinin ne olacağını ve hatta bunların dürüst ve adil bir şekilde yapılıp yapılmayacağını şimdiden kestirmeye imkan yok tabii. Ancak özellikle muhalefet kazandığı takdirde Türkiye raporlarını önüne koyup, ülkemizin son yıllarda bozulan algısını düzeltmek için hızlı ve cesur adımlar atması kesinlikle elzem olacaktır. Umarım ki Freedom House’un bundan sonraki yıllarda yayınlayacağı raporlarda, ülkemiz hak ettiği şekilde “hür” ülkeler kategorisine geçer.