Domenec Torrent çok kısa sürede Galatasaray’ın oyununa futbol oyununun temel prensiplerini monte etmeyi başarmış. Bu az buz bir iş değil. Uzun yıllardır futbol oyununun temel prensiplerine itibar etmeyen bir pratik içinde eyleyen oyuncu grubuna, kısa sürede futbol doğrularını hatırlatıp uygulamaya sokmak cidden çok değerli bir mahareti gerektirir.
Galatasaray özellikle ilk yarıda, savunmadan başlayarak üçüncü bölgeye kadar topun dolaşımında aklın rehberliğinde tutum aldı. Açılış paslarının kaleci eliyle oyuna sokulması ve her seferinde buna uyulması sadece bir disiplin algısı gerektirmiyor; aynı zamanda ciddi bir iknaya da dayanıyor. Açıkça söylemek gerekirse, açılış paslarında ilk yarıda hiç hata yapılmadı ve sırf bu sayede birinci bölgeden ikinci bölgeye kolay geçildi. Bu çok kıymetli bir kazanımdır. İkinci bölgeden üçüncü bölgeye geçişler de bugüne kadar tanık olmadığım bir kesinlik içinde gerçekleşti.
İkinci bölgeye geçiş tipik bir Guardiola takımının eylemlilik hali gibiydi. Top ve paslaşma, bilardo masasının kenarı gibi kullanıldı. Hareket, alan geçişlerinde iki oyuncunun yan yana birbirlerine topu tek tek ikram etmesiyle başlıyordu, bu aksiyona katılan koşucu geniş alana doğru koşuya başlayınca top onun koşu yoluna atılıyordu. İnanılmaz keyifli anlardı bu anlar.
Bilen bilir, bu satırların yazarı hayatının hiçbir döneminde Galatasaray’a sempati duymadı. Kazanılan UEFA kupası finalinde bile, Galatasaray yerine Arsenal’ı destekleyen tavırlar içindeydi. Bugün de duygu olarak Galatasaray ile hiçbir şeyi paylaşmıyorum. Ama futbol adaleti ve ahlakı adına söylemeliyim ki, bu Galatasaray bana keyif veren bir Galatasaray’dır. Nedeni de belli; Domenec Torrent çağdaş bir oyun belletmeye çalışıyor ve ben bu oyunu alkışlıyorum.
Her şeyden önce, bugüne kadar geride alanı bu kadar cesurca daraltan bir Galatasaray izlemediğimi itiraf etmeliyim. Defans ve orta sahanın bitişik oynaması, çoklu ve ani pres için çok uygun zemin yaratmış. Nitekim ilk yarıda kaptırılan her topun çok kısa sürede geri alınması bunun sonucuydu.
Galatasaray hücum bölgesinde istediği kadar çoğalamadı. Bu çok normal bir durumdur. Çünkü oyunun her üç bölgesini birden ve birbirine paralel olarak inşa etmek pek mümkün değildir. O nedenle, hücum aksiyonlarının gole dönüşmemesi normal karşılanmalıdır. Ama topu hücum bölgesine kadar taşımak ve orada harika işler yapmak da bir olumluluk olarak Galatasaray’ın hanesine yazılmalıdır. Kerem ve Halil arasında top ve alan için yapılacak iş ve görev bölüşümü bu karmaşayı da çözecektir.
Çok belli ki, Abdullah Avcı böyle bir Galatasaray beklemiyordu. Çünkü hem topun olduğu bölgede çoğalan hem de topun atılacağı bölgeye oyuncu gönderen bir Galatasaray hakikaten şaşırtıcıydı. İlk yarı oyun inisiyatifi ve akışı mutlak biçimde Galatasaray’da oldu ve bunun sonucu olarak ilk yarı 1-0 sonuçlandı.
Ama oyunun ikinci yarısında Abdullah Avcı şaşırmayı bir kenara bırakarak, tıpkı ilk yarıda Galatasaray’ın yaptığı gibi, çoklu preslerle oyunun inisiyatifini ele geçirdi. Bu hamlenin etkili olmasının nedeni biraz da Galatasaray’ın ilk yarıdaki aşırı temposunun getirdiği yorgunluktu. Gollerin bu yorgunluktan kaynaklanan kontrolsüzlüğün sonucu olduğunu söylemek yanlış olmaz. İlk golde Marcao, topu doğru dürüst uzaklaştıramadı ve Bakasetas bu ikramı müthiş sol ayağıyla cezalandırdı. İkinci golde ise Taylan artık bitik halde olduğu için o inanılmaz kontrolsüz hatayı yaptı ve topu Visca’ya altın tepside ikram etti. Yorgunluktan kaynaklanan iki hata ve iki gol. Tabelaya bu yansıdı. Ama oyun kesinlikle Galatasaray’ın doğru yolda olduğunu gösterdi. Biraz daha fit ve dikkatli bir Galatasaray sadece kazanmaya devam etmeyecek; eğer sabır gösterilirse, bu oyunla Domenec Torrent Galatasaray’ın şahsında belki Türk futbolunun kaderini değiştirecek.