İsrail’in hukuka aykırı ablukasını kırmak için Gazze’ye yelken açan Sumud filosu aslında Greta Thunberg’in ilk uzun deniz yolcuğu değildi. 2019 yılında henüz 16 yaşındaki genç bir iklim aktivistiyken, New York’taki BM ve iklim toplantılarına katılmak üzere Birleşik Krallık’tan güneş panelli bir yelkenliyle açılmış ve karbon ayak izine dikkat çekmek için Atlantik Okyanusu’nu yelkenliyle geçmişti.
İsveç’teki rekor sıcakları ve orman yangınları karşısında iklim krizine dikkat çekmek amacıyla okulu kırıp parlamento binası önünde başlattığı “Skolstrejk för klimatet” (İklim için Okul Grevi) oturma eylemiyle ün kazanan ve kısa sürede bu sivil toplum eyleminin 1 milyon kişinin Cuma günleri iklim krizine dikkat çekmek için okula gitmediği bir Fridays for Future (Gelecek için Cuma günleri) küresel fenomenine dönüştüren Greta Thunberg, bugünlerin aksine New York’ta liberal müesses nizamın coşkusuyla karşılanmıştı.
Elbette iklim krizinin gerçek olduğuna inanmayan ve ülkesini Paris İklim Andlaşması’ndan çıkaran dönemin ABD başkanı Donald Trump, Greta ile dalga geçmiş, özellikle Asperger sendromlu olmasından dolayı ayrımcı ifadeler kullanmış; fakat ABD eski başkanı Barrack Obama başta olmak üzere siyasetçiler, gazeteler, iş insanları, kendisiyle ile görüşerek, söyleşiler yaparak, etkinliklere davet ederek Greta’nın aktivizmine omuz vermişti.
Zaten Trump’ın da Greta’yı hedef almasının başlıca sebebi buydu. Greta’nın toplantılarda siyasetçilerin iklim kriziyle yeterince mücadele etmediği için “How dare you?” (Buna nasıl cürret edersiniz?) diyerek kızmasının elitlerce alkışkanması, Greta’nın Davos’a davet edilmesi, ülke liderleriyle görüşmesi, Trump’a iğrenerek bakmasının gündem olması; Trump’ın kendi tabiriyle iklim krizi “bahanesiyle” ABD gibi sanayi ülkelerini ve güçlü ekonomilerinin önünün kesilmesi amacını güden küreselcilerin, Çin yanlılarının, Batı karşıtlarının, duyarbaz “woke”ların Greta Thunberg’i ön plana çıkarması, parlatması projesinden ibaretti.
Nitekim Türkiye’de Greta Thunberg’e yönelik “küreselcilerin piyonu”, “ajan” gibi saldırıların da neredeyse tamamı Trump’ın ve Trumpçıların Greta linçlerinin kelime kelime Türkçe’ye çevirilerinden ibaretti. Sanırım sadece Greta Thunberg’in Gazze’ye yelken açarken gemide giydiği şort yüzünden yediği Türkçe linç özgün olacak gerek ki bu da ayrı bir utanç kaynağı.
Ne trajik ki, Greta Thunberg’i Trump’ın argümanları ve söylemleriyle hedef gösteren birçok kişi şimdi Trump’ın İsrail’e yönelik desteğine karşı çıkarak, Batı’ya ve Netanyahu’ya meydan okuyarak Gazze’ye yelken açan Greta’nın en büyük hayranı.
Aslında özür mesajları paylaşılarak af dilenen Greta’da gram değişiklik yok; değişen dünyanın ta kendisi.
Muktedire inat
Greta Thunberg, Gazze soykırımına kadar genellikle iklim konularında açıklamalar yapan, başka konularla ilgili çok sık konuşmayan biriydi. Eğer ayrıcalıklı konumunu, elitlerle olan iletişimini, gündem iklim olduğunda gazetelere manşet olma alışkanlığını korumak isteseydi; birilerinin “Neden Gazze hakkında tek bir sözü yok?” diyerek tepki göstereceği de bir isim değildi.
Sosyal demokrat tipik bir İskandinav dünya vatandaşı ailede büyüyen Greta büyük ihtimalle daha öncesinde Gazze ve Filistin’e dair bir bilince sahip olsa da bu konuda ses getiren bir eyleme imza atmamışken, 7 Ekim’den iki hafta sonra iklim grevi etkinliğinde “Gazze’nin yanındayım” yazan bir pankartla poz vererek konuya giriş yaptı.
İsrail ise çok üst perdeden bir tepki göstererek Greta ile işbirliklerinin kesilmesini talep etti, özellikle İsrail’in Almanya Büyükelçiliği Greta’yı antisemit ilan ederek hedef gösterdi.
Greta içine düştüğü bu tartışmanın ardından Batı’da halkların kendi iktidarlarına, elitlerine, medya kurumlarına yönelik yükselttiği İsrail tepkisinin bir parçası oldu, Avrupa’nın çeşitli kentlerinde gösterilere katıldı, sosyal medyasını neredeyse tamamen Gazze’ye adadı, birçok konuşması ve etkinliğinin iptal edilmesi pahasına Filistin gösterilerinin en ünlü yüzlerinden birine dönüştü.
Daha önce katıldığı iklim eylemlerinde polis müdahalesiyle karşılaşan Greta, bu sefer hem daha sert polis müdahaleleri ve yasaklarla hem de müesses nizamın, liberallerin kendisini iki yüzlü bir şekilde terk edişiyle karşılaştı. Öncesinde kendisine sahip çıkan liberaller, medya, aydınlar konu Gazze olunca Greta’yı unuttu, birçoğu “her konuda da herkes konuşmasın” diyerek el üstünde tuttukları, zeki “çocuk” olarak gördükleri genç kadına yaşçılık yaparak susmasını tembih etti.
İnsanların tepkisi değişse de Greta aslında aynı noktada duruyordu. Dün genç kuşağın gelecekteki en temel haklarını ihlal edecek felaketlere yol açan ve daha da açacak iklim krizi karşısında ekonomik çıkarlar, kapistalist ekonomi düzeninin menfaatleri ve basiretsizlik nedeniyle harekete geçmeyen iktidarı eleştirirken, bugün halkların yoğun tepkisine, uluslararası hukukun temel kurallarına rağmen İsrail’in Gazze soykırımına maddi ve manevi destek veren Batılı iktidar sahiplerini hedef alıyor, aslında halkın çıkarlarını korumayan elitlere karşı eskiden olduğu gibi tavizsiz bir demokrasi mücadelesi veriyordu.
Greta’nın tarzı, söylemleri her ne kadar konu odaklı olsa da verdiği mücadele aslında teorik açıdan bakılınca aktif bir demokratlık kavgasıydı.
Greta’dan Aktivizm 101 dersi
Fakat içerikten bağımsız bir şekilde Greta bir konuya odaklandığı, bir meseleyi dert ettiği zaman derinlemesine bir şekilde bu konuyu özümsüyor, hayatının her küçük detayını bu meseleye odaklı bir şekilde ayarlıyor ve hiçbir şekilde çelişkili davranmamak adına bu mücadelenin ana felsefesini yaşam düsturu haline getiriyor. Hiçbir zaman da kendisini, kişisel yaşamını, şöhretini bu mücadelenin önüne geçirmiyor. ABD’deki siyah hakları mücadelesi aktivistleri, Hindistan, Güney Afrika’daki antikolonyal mücadele kahramanları kadar sahici, bilinçli ve tutkulu bir aktivist. Hayatını buna adamış biri.
Tam da bu nedenle Greta İsrail hapishanesinde darp edilmesi, elleri kelepçelenip zorla İsrail bayrağı taşıtılıp fotoğraf çektirilmesine, aşağılanmasına rağmen Sumud filosu sonrası Gazze yerine kişisel deneyimlerini önplana çıkarmak, aktivizmi romantize etmek yerine özgürlüğüne kavuşur kavuşmaz “Mesele ben değilim, Gazze” diyerek büyük bir “Aktivizm 101” dersi verdi.
Ardından çok derinlikli bir şekilde her şeyin 7 Ekim’de başlamadığını, İsrail’in sistematik bir şekilde Filistin’i ve Filistinlileri yok etmeye çalıştığını anlatan bir metin paylaştı. Greta, sadece görsel bir mücadele vermediğini, mücadele ettiği meselenin tarihi ve siyasi yönlerini de hatmettiğini herkese bir kez daha gösterdi.
Zira Greta’nın derdi, Gazze aktivizmi ile kendisini gerçekleştirmek, bunu bir kişisel gelişim aracı haline getirmek değil. Eğer böyle bir derdi olsaydı en başta ayrıcalıklı konumunu geride bırakmazdı. Taliban ile verdiği mücadele sonucunda büyük bir cesaret hikayesi yazan Malala’nın bile Gazze hakkında belki de zorunlu bir şekilde çok az ses çıkarması, hatta İsrail’in en büyük destekçisi Hillary Clinton ile ortak bir müzikal yaptığı bir dünyada kimse Greta’ya bu yükü sırtlandıramazdı.
Fakat Greta, birçok ülkeden gelen yüzlerce Sumud aktivisti gibi kendisine benzemeyen, aynı dili konuşmayan, aynı dine inanmayan insanlar gibi hiç görmediği bir kentin hiç görmediği halkı için kendi bedenini, şöhretini, geleceğini öne attı ve başkalarının derdiyle hemhâl oldu.
İşte Greta’nın da derdi tam olarak buydu.
Greta’nın derdi ne?
Trump’ların, Netanyahu’ların masa başında yazdığı planlarla, çizdiği haritalarla şekillendirdiği; otoriter tek adam yönetimlerinin giderek yeni normale dönüştüğü, farklı seslerin bastırıldığı bir dünyada Greta Thunberg ve arkadaşları devletlere, müesses nizama, elitlere karşı sokak sokak örgütlenerek elini Gazze’ye uzatan büyük bir insanlık ittifakı ördü.
Greta’nın derdi, aslında dünyanın derdi. Zira Greta bir dünya vatandaşı. Sanırım bu nedenle Greta’yı anlamak bazıları için zor. Greta, kendisini vatandaşı olduğu İsveç, parçası olduğu Batı ile sınırlı görmüyor. Dünyadaki herkesi kimliğinden bağımsız bir şekilde eşit görüyor ve onların derdini, yaşadıkları zorlukları gerçekten hissediyor. Bugün Londra’da, Paris’te, Roma’da sokağa çıkanlar gibi, Gazze için İtalya’da greve giden iki milyon kişi gibi, New York’un ortasında sosyalist bir Müslüman Filistin aktivistini belediye başkanı yapmak için kapı kapı gezip pankart dağıtan Amerikalı gençler gibi, Netanyahu’ya inat zorunlu askerliği reddedip hapse giren genç İsrailli Yahudiler gibi; insanları dilinden, kimliğinden, fikrinden, dininden, farklı görünmesinden, konuşmasından dolayı ayırmıyor, bütün dünyayı kardeşi olarak görüyor. Ülkelerin, mahallelerin, insanların, bahçelerin etrafına uzun duvarlar örüp, herkesi izole edip, birbirine düşman kılıp çok daha rahat bir şekilde yöneteceğini düşünen Trump’ın dünyasına inat bu duvarları yerle bir edip alternatif kamusal alanlar inşa etmeye çalışan milyonlar gibi.
Greta’nın hikayesi tam olarak bu. Onu anlamayanlar, ona tepki gösterenler de ekseriyetle kendi mahallesinden çıkmamış, ötekinin sesini duymamış, sadece kendisine benzeyenlerin derdine ortak olan insanlar. Bu nedenle Greta insanları şaşırtıyor. Uzun bir süredir alışık olmadık bir şey yapıyor. Bu nedenle her eyleminde “bir iş var kesin, arkasında birileri var” deniyor. Fakat aslında hikaye basit. Greta’nın basit bir insanlık duygusu unutulduğu için arkasında gizli güçler, dış oyunlar, büyük tuzaklar aranıyor. Ve maalesef bu kişilerin önyargıları Greta ancak kendilerine benzeyen birilerini savunduğu zaman da hemencecik kırılıyor. Yine de tam olarak Greta’yı anlayamıyorlar, sadece anlık bir takdir ile seviyorlar; yarın öbür gün başka bir durumda gösterecekleri tepkiyi geçici olarak askıya alıyorlar.
Fakat Greta da Sumud da Gazze’nin ötesinde uzun soluklu bir hikaye yazdı bile. İsrail’e verilen tepki, her türlü ayrımcılığa, her türlü ceberrut baskıya, çoksesliliği boğan her türlü tek sesliliğe karşı çıkarılan bir çığlığa dönüştü. Batılı halklar, sokağa çıkarak Gazze’yi halktan kopmuş, sahici olmayan, gündelik sorunlara çözüm bulamayan, Trump’ın etkisiyle otoriterleşen hükümetlerine karşı savunuyor, birçoğu için Gazze sadece Gazze değil, İsrail’e karşı tepki göstermek kendi ülkelerindeki çürümüş düzene de tepki göstermek anlamına geliyor, çünkü İsrail’e verilen desteğin halk tepkisine rağmen devam etmesinin tek sebebi bu demokratik düzenin zedelenmesi.
Yine büyük amaçlar uğruna birilerinin feda edilmesi, insanların temel haklarının harcanabilecek bir detay olarak görülmesine tepki de de bu mücadelenin bir parçası. Ve bunun muhattabı sadece Netanyahu değil, yeni dünya düzeni. Altta kalanın canının çıkıp kimsenin yardımına koşmadığı, üstüne üstlük sosyal medyada her türlü kişisel özelliğiyle de dalga geçilip lincinin keyifle izlendiği bir orman kanunu düzeni.
Bu nedenle Greta’yı tam olarak anlamak için, birkaç görsel veya konuşma yeterli değil. Görecek gözler için çok büyük bir insanlık ittifakı ve bu ittifakta da Greta gibi binlerce cesur yürek var.
Fakat ne yazık ki, yine de Greta’ların en çok ihtiyacı olan şey eksik. Zira Greta’nın mücadelesi aslında dünyadaki tüm toplumlara ve devletlere “neyin nasıl olması gerektiğini” anlatırken, büyük bir mahcubiyeti de ifşa ediyor.
Bugün Greta gibi dünya vatandaşlarının, aktivistlerinin, sivil toplum kuruluşlarının, yani dünyanın vicdanının, ahlaki zemininin, ve aslında Trump’ın planlarına muhtaç kalan Gazzelilerin sırtını rahatça yaslayabileceği küresel bir güç, zemin maalesef yok.
Gazze’nin de Greta’ların da Sumud filosuna katılıp hayatına riske atan her bir cesur yüreğinde en büyük ihtiyaçları; yeri geldiğinde filoya İsrail ve ABD’ye rağmen Gazze’ye kadar askeri gemileriyle eşlik edecek kadar güçlü bir orduya sahip, fakat ekonomik yaptırımlar, tehditler karşısında korkmayacak kadar güçlü ve dayanıklı bir ekonomiyi haiz ve dünyanın vicdanını, Filistin’i savunan ülkeleri arkasına alabilecek, sivil toplumun devletten bağımsız hareket edebildiği esnek ve pragmatik bir güç alanı inşa edebilecek, yumuşak siyasi gücüyle dünya halklarına medya kurumlarıyla, gazeteleriyle, özgürce çalışan akademisyenleri, özgürce yazan gazetecileriyle ulaşabilecek, İngilizce, Fransızca’yı akıcı konuşan, yerel ama uluslararası müktesabata hakim eğitimli gençleriyle dünya vatandaşları yetiştirecek ve diğer toplumları ikna ile dönüştürebilecek kadar İsrail karşısında savunduğu en küçük hukuk kuralından en büyük hukuk kuralını kendi içinde savunacak, kendi birlikteliğini dış müdahalelere karşı gerçekten sağlamış bir ülkeydi.
Greta’yı anlamak, tam olarak özür dilemek için; öfkeyle karşı çıkılan Trump planına hamaset içermeyen bir tepki gösterip alternatif üretebilmek için sanırım en çok bu ihtiyaç üzerine düşünmek gerek.
Yoksa Greta’ların ördüğü bu insanlık ittifakı çok daha uzun bir süre boyunca muktedir olamayacak ve başta Gazze olmak üzere dünyanın tüm kaderini Trump ve muktedirleri tayin edecek.
Greta’yı sevmek doğru bir tercih. Ama sevmek için önce anlamak gerek.
Fildişinden Notlar:
- Ne yazdım? Birikim Dergisi’nin Ekim 2025 sayısında heyecanla yorumlarınızı beklediğim yeni makalem- “Tekno-liberteyenizmden tekno-ulusalcılığa: Demokrasiyi Silikon Vadisi’nden kurtarmak”
- Ne izledim? One Battle After Another. Mükemmel bir film. Devrimcileri, muhafazakarları, ırkçıları, Trump Amerikası’nı aynı anda eleştiren çok cesur, zeki ve komik bir film. Sanırım son zamanlarda izlediğim en iyi şeydi. Mutlaka sinemaya gidin ve izleyin.
- Ne dinledim? The New Yorker’in Critics at Large kültür-gündelik yaşam podcast serisine bayıldım. Çok keyifli bir haftasonu kaçamağı.
- Ne okudum? Selman Saç’ın Fransa’nın Cumhuriyetçi Tarihi kitabı. Üniversitede Charles de Gaulle hakkında bir asli-tali kurucu iktidar pratiğine hazırlanırken Fransa siyasi tarihini hatırlamak için başlamıştım, çok akıcı ve derinlik bir kitapla karşılaştım. Mutlaka öneririm. Keşke böyle akademik çalışmalar daha çok yapılsa ve ülkelerin Türkçe röntgenleri daha çok çekilse.
- Ne yaptım? Yazılarımı okumaya üşenenler için yapay zeka ile seslendirip Spotify’a yüklüyorum.Fakat bu cümleye kadar geldiyseniz sizin buna ihtiyacınız yok gibi gibi J Yine de:https://open.spotify.com/show/1ZMy2VLvls0y5iKnvBQAzL?si=f27dbefbb4ea4b76