28 Şubat döneminde “başörtüsü”yle zirve noktasını yaşadığımız kadınların giyim kuşamı üzerinden yapılan kimlik siyasetinin, 28 Şubat’tan önce de Türkiye halkı olarak muhatabıydık. Yani başörtüsü sadece 28 Şubat döneminde yasaklanmadı; başörtüsünün kamusal alandan men edilmesi ya da toplumsal olarak bir ayrımcılık meselesi olarak ortaya sürülmesi 28 Şubat’tan önce de mevcuttu; yalnızca bu kadar katı yaşanmıyordu. Ancak 28 Şubat’ta adı konmamış bu ayrımcılık meselesi, adı konarak genel bir şekilde uygulandı. Bu nedenle başörtüsü konusunu sadece 28 Şubat üzerinden konuşmasak ve toplumsal yönünü de ele alsak, sorunu çözmek konusunda daha faydalı olur kanaati taşıyorum. Bu da meselenin sadece yasal değil aynı zamanda toplumsal yönünü de ele almak gerektiğini gösteriyor.
Türkiye’deki başörtülü kadın sayısı dönemlere göre farklılık arz etse de, Türkiye’deki kadınların yaklaşık olarak yarısından biraz daha fazlası başörtülü. Ülkedeki kadınların yarısının bir gecede eğitim ve çalışma hayatının bitirilmesi, yasakçılığı savunan kesimler için bile açıklanması gereken bir durum olduğu için, bu yasakçılık, başörtüsünün siyasi simge olduğu savunmasıyla meşru bir zemine oturtulmaya çalışıyordu. Dindar kesim için ise bu konu kadın hakları, bireysel hak ve özgürlükler, din ve vicdan hürriyeti üzerinden savunuluyordu ve siyasi simge olduğu reddediliyordu. Nitekim siyasi bir simge değil, kabul edilmesi gereken bir tercihti. Ancak siyasetin konusu haline getirilerek siyasi simge yapılmak isteniyordu. O dönem için konuşacak olursak, başörtüsü yasağı, yasağı savunanlar eliyle siyasi simge haline getirilmek isteniyordu.
Siyasetten toplumsal alana kadar her alanda konu olan başörtüsü, bugüne kadar çözülmedi, yani olması gerektiği gibi çözülmedi — ve hakkıyla çözülmeyen konular yine yine yeniden karşınıza çıkar. Bu nedenle, yine mi başörtüsü intizarında bulunanlar için, evet, yine başörtüsü. Çünkü biz bu konuyu genel olarak olması gerektiği gibi çözemedik. Ve hâlâ konuşuyor olmamızın birkaç nedeni var. Bu mesele toplumsal vicdanda çözülmemiş durumda, zira halen “yine mi mağdursunuz” şeklinde bir çıkışla yasakçılığı savunanların, kendileriyle olması gerektiği gibi yüzleşmediği görülüyor. Evet, başörtülü kadınlar halen mağdur, zira bir kesim EYT tartışmaları ile emeklilik planları yaparken, bu yasağa muhatap olan kadınlar, ancak 8-9 yıldır başörtülü eğitim alabiliyor ve çalışabiliyor, dolayısıyla kayıp 15 yıllarını telafi edemiyorlar.
Bir başka neden, bu yasağın yasal düzlemde çözülmemiş olması. Evet, AK Parti girişimiyle, AK Parti’nin kaldırdığı en son yasak olsa da, çözüldü, ancak yasal olarak başörtüsü hürriyeti iktidar tarafından garanti altına alınmadı, zira iktidar bu mesele üzerinden başörtülü kadınların kaderini kendi kaderine bağlamayı, siyasi pragmatik bir mesele olarak gördü ve böyle uyguladı.
Başörtüsünü halen konuşuyor olmamızın bir başka nedeni ise oldukça sürpriz. Bir dönem başörtüsü yasağının en ateşli savunucusu olan CHP, başörtüsünün çözümü için düğmeye bastı. Aslında sürpriz derken, bu, Kemal Kılıçdaroğlu’nun öncülüğünde CHP’de oluşan değişimi gözlemlemeyenler için sürpriz, yoksa CHP’nin değişen politikalarını, helalleşme söylemini az da olsa dinleyenler için aslında beklenen bir adımdı. Dolayısıyla dün CHP ve başörtüsünü yasaklar üzerinden konuşurken, bugün özgürlükler ve yasal güvence üzerinden konuşuyoruz.
Başörtüsü meselesinin siyasi-yasal ve toplumsal olarak çözülmemesi nedeniyle halen gündemde olduğunu belirtmiştim. Meselenin CHP kısmı önemliydi, zira CHP’nin geçmişteki tutumu ve kendi seçmeni açısından bu yasağı bitirmeye ve yasal olarak çözmeye niyeti olmadığı düşünülüyordu. Oysa CHP bu yasağı hem yasal olarak hem de toplumsal/kendi seçmeni üzerinden çözmek için elini taşın altına koydu.
CHP için elini taşın altına koyduğu ifadesini kullanıyorum, zira CHP tabanında hâlâ bu meseleye yasaklanması gerektiği şeklinde bakanlar var ve CHP, Kemal Kılıçdaroğlu nezdinde kendi tabanından gelebilecek tepkilere rağmen bu çıkışı yaptı. Meselenin toplumsal olarak çözülmesi boyutu da Kemal Beyin bu çıkışıyla ortaya çıkıyor; kendi tabanıyla başörtüsü arasındaki mesafeyi kapatmayı da ancak kendisi sağlayabilirdi ve sağlamaya çalışıyor.
Başörtüsü, yasal ve toplumsal olarak çözülmediği, çözülmek istenmediği için hâlâ önemli bir kart ve bugüne kadar başörtüsü özgürlüğünü savunan ve sorunu yasal olmasa da çözen iktidar saflarından, CHP ellerinden bu önemli kartı alacağı için, farklı ek öneriler ya da itirazlar gelebiliyor.
Hatırlarsanız, MHP de başörtüsü yasağına destek vermişti. Ancak ilerleyen yıllarda MHP, AK Parti’ye bu konuda destek vererek bir dönem savunduğu başörtüsü yasağı meselesinde yaptığı hatadan döndü. Ve başörtüsü meselesi olan kesimler niyet sorgulamadı ve bundan memnuniyet duydu. Oysa aynı girişimi CHP yaptığında, memnun olunması gereken bir durum rahatsızlıkla karşılandı.
Şöyle düşünün; ülkenin yarım asırlık enerjisini tüketip, ülkenin yarısından fazla vatandaşını ekonomiden psikolojiye kadar her alanda olumsuz etkileyen bir yasak, bir dönem yasağı savunmuş olan ama şimdi helalleşme, hak ve özgürlükleri teminat altına alma niyeti olanlarca çözülmek istendiğinde, bin dereden su getiriliyor. Neden bu sorun tek hamlede çözülmüyor? Yoksa başörtüsü siyasi bir simge haline getirilmek mi isteniyor, hem de yasağa karşı olanlar tarafından?
Yıllarca başörtüsünün siyasi simge olmadığı savunuldu ve kesinlikle doğru bir savunmaydı. Çünkü başörtüsü siyasi bir simge değildir. Ancak siyasi simge olarak görülmesi nedeniyle meselenin çözülmesi çok uzun zaman aldı ve hattâ mümkün olmadı. Bugün siyasi simge olmadığı kabul edilerek çözülmek isteniyorken, tekrar siyasileştirilerek çözümsüz bir hale getirmeye kimsenin hakkı yok, yasal olmasa da bu meseleyi çözmüş olanlar tarafından bile.
Dindar kesim, başörtüsü yasaklarına karşı çıkarken yıllarca başörtüsünün siyasi simge olmadığı vurgusunda bulundu. Karşılarındaki yasağı savunan kesim ise siyasi simge olduğu konusunda ısrarcıydı. Bugün yasağı savunan kesim, meseleyi siyasetin nesnesi, aracı olmaktan çıkartıp, bireysel hak ve özgürlükler başlığı altında yasal olarak çözmek istiyor, helalleşmekten bahsederek ellerini uzatıyor. Ve karşılarında yıllarca yasağa karşı olmuş olan kesim, başörtüsünü siyasetin bir aracı haline getirerek, yasal güvence verilmesi konusunda itirazlarını sunuyor ya da ek konularla başörtüsü konusunu birlikte ele almak istiyor. Haliyle insan sorma gereği hissediyor; hani başörtüsü siyasi simge değildi?
____________
Cemile Bayraktar: Gazeteci-yazar. İlahiyat ve Ortadoğu alanında eğitim aldı. Din Sosyolojisi alanında doktora yapıyor.