Diyarbakır Valisi’nin AK Parti Diyarbakır İl Başkanı ile yarışa girip, gece 02.00’de tüm Diyarbakırlıları telefonlarına attığı SMS’i ile davet ettiği, Kürtlere Demirtaş ve Sancar’ın Kürt olmadığının anlatıldığı, Diyarbakır Cezaevi’nin, yaşanan acı hatıraların konuşulmasının bile terör propagandasına girebileceği bir ortamda, Cumhurbaşkanı’nın katılmadığı bir törenle Adalet Bakanlığı’ndan Kültür Bakanlığı’na devredildiği Cumhurbaşkanı’nın Diyarbakır gezisinin gölgesinde kalan çok ilginç bir tartışma yaşandı Diyarbakır’da.
Kültür ve Turizm Bakanlığı, benzerleri Beyoğlu adıyla İstanbul’da, Troya adıyla Çanakkale’de, Efes adıyla İzmir’de yapılan Kültür Yolu Festivalleri’nden birini de 8-16 Ekim tarihleri arasında Sur Kültür Yolu Festivali adıyla Diyarbakır’da yaptı.
Festivalde yok yoktu: Dengbejler sahne aldı. Sur’da restore edilen Surp Grigos Ermeni Kilisesi’nde Ermeni bir müzisyen “Dikranagerd, İm Ankin” yani “Diyarbakır Kıymetlim” adlı konser verdi. Kurşunlu Camii önünde Kürtçe ve Türkçe mevlid ve ilahiler okundu, Nihat Hatipoğlu sohbet düzenledi, Şeyh Said’in idam edildiği Dağkapı Meydanı’nda Zeynep Bastık, Oğuzhan Koç, Yüksek Sadakat, Yavuz Bingöl, İzzet Yıldızhan binlerce insana şarkılarını söyledi.
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası yıllar sonra şehre gelip konser verdi. Yılmaz Erdoğan, stand-up gösterisine çıktı, Demet Akbağ son tiyatro oyununu sahneledi. Keçi Burcu’nda Devrim Erbil, Keldani Kilisesi’nde İsmail Acar sergileri açıldı. Sekiz gün boyunca 2000’e yakın sanatçı 600 etkinlikte Diyarbakırlılarla buluştu.
Festivalin adından anlaşılacağı gibi etkinliklerin adresi tarihî Diyarbakır, yani bundan yedi yıl önce hendek olaylarında çatışmaların arasında kalmış, bir bölümü yıkılmış, harabeye dönmüş, insanların terk ettiği, yıllarca güvenlik çemberi içinde giriş çıkışa kapatılmış Sur’du.
Tam da bu yüzden, festivale karşı başını HDP Gençlik Meclisi’nin çektiği, HDP’ye yakın örgütlerin desteklediği bir boykot çağrısı yapıldı: “Kültürel Soykırım Festivaline Hayır Diyoruz.”
HDP’nin gençlik kolları olan Gençlik Meclisi’nin sözcüsü, gençleri Sur’daki konserlere gitmemeye, etkinlikleri protesto etmeye çağırdı:
“Sosyal medyayı yasaklayan, gazetecileri susturan, susturamadığını da tutuklayan, tutuklayamadığını ise katleden, festivalleri ve konserleri yasaklayan iktidar, atadığı kayyımlar ve Kültür Bakanı şimdi Sur’da bir festival gerçekleştirmek istiyor. Bizler ne Kürt halkının iradesini gasp eden kayyımları ne ‘Sur’u Toledo yapacağız’ diyen iktidar ve ortaklarını ve Sur’da yaşanan acıları unutmadık, unutmayacağız.
“Kültürel soykırım politikalarıyla sadece kendisinin izin verdiği, kendisinin istediği çerçevede festivallerin ve konserlerin yapılmasını isteyen iktidar tarafından bugün Sur’daki acıları, talan edilen 6 mahalleyi ve henüz bulunmamış onlarca yurttaşın acısını unutturmak için kültür soykırımdan başka hiçbir şey olmayan, hafızayı sindirmek amacıyla yapılan bu festivali kesinlikle kabul etmiyoruz.
“Bu festival Kürt halkının hafızasını, acısını ve benliğini yok etme festivalidir. Bütün Amed halkına, Amed gençliğine festivali boykot etme çağrısı yapıyoruz. Bu festival özel savaş politikaları çerçevesinde ve kültürel soykırım amacıyla yapılan bir festivaldir. Amed halkının iradesini gasp edenler, Amed surlarını ve sokaklarını bombalayarak yıkanlar bu acıların üzerinde festival gerçekleştiremezler.
“Bir yandan Kürt gençlere savaşı dayatacak, bir yandan Kürt gençlerini yozlaştıracak özel savaş politikalarıyla uyuşturucuya bağımlı hale getirecek, diğer yandan da festivallerle Kürt gençlerinin eğlenmesini sağlayacaklarmış. Bu tam bir ikiyüzlülük! Kürt gençleri bu festivale katılmamakla beraber özel savaş politikalarına karşı örgütlenecek, mücadele edecektir.”
Peki sonuç ne oldu?
Haberlerden okuyalım:
“Pop müziğin sevilen isimlerinden Oğuzhan Koç festivalin ikinci gününde Dağ Kapı Meydanı’nda sahne aldı. Diyarbakır’da halkın yoğun ilgisiyle karşılaşan Oğuz Koç, konseri izleyen 50 bin kişiye unutulmaz anlar yaşattı.”
“Sur Kültür Yolu Festivali’nin beşinci gününde Dağ Kapı Meydanı şimdiye kadarki en kalabalık konserlerden birine ev sahipliği yaptı. Meydanı tıka basa dolduran 70.000’in üzerinde dinleyiciyi coşturan Zeynep Bastık’ın şarkılarına tüm Diyarbakırlılar hep bir ağızdan eşlik etti.”
“Kurşunlu Camii Meydanı Sahnesi’nde Diyar-ı Nebi etkinlikleri kapsamında gerçekleşen Kürtçe / Türkçe Mevlid’i 4 binin üzerinde kişi izlerken gün boyunca yine Kurşunlu Camii Meydanı’nda gerçekleşen çocuklara yönelik etkinlikleri ise yaklaşık 9 bin kişi takip etti. Sezai Karakoç Kültür Merkezi’nde Yılmaz Erdoğan’ın ‘Münaşaka’sına yaklaşık 2 bin kişi katıldı.”
Diğer etkinliklerde de durum benzer.
Yani HDP ve PKK’ya yakın örgütlerin boykot çağrıları, hendeklerdeki kayıpları konser boykotu gerekçesi yapmak, kültürel asimilasyon iddiası, Oğuzhan Koç ve Zeynep Bastık’ı dinlemek isteyen Kürt gençleri durduramadı.
Cumhurbaşkanı’nın ziyaretinden bir gün önce Tahir Elçi İnsan Hakları Vakfı’nın açıkladığı Kürtlerin İnsan Hakları araştırmasının sonuçları da, bölgedeki büyük dâvâlara olan inançsızlığın, siyasi apatinin, Türkiye’deki kurumlara güvensizliğin ve sekülerleşmenin boyutlarını gösterdi.
Rawest tarafından yapılan araştırmada, araştırmaya katılanların yüzde 73’ü son 10 yılda insan haklarının durumunun kötüye gittiğini düşünüyor, önümüzdeki beş yılda da kötüye gideceğini düşünenlerin oranı ise yüzde 51.
Peki bu pesimizmde kime güveniliyor?
İnsan hakları konusunda hangi kurumlara güveniyorsunuz sorusuna verilen cevaplarda listenin sonunda, sırayla TBMM, polis-asker, Cumhurbaşkanı ve yargı var.
Listenin ilk dört sırasında ise yine sırayla BM, AB, barolar ve insan hakları STK’ları var.
Fakat insan haklarının durumundan rahatsızlık her alanda bir insan hakları bilincine de dönüşmemiş.
Mesela mülteciler konusunda.
Araştırmaya katılanların yüzde 82’si Suriyelilere vatandaşlık verilmesine karşı; yüzde 54’ü bütün Suriyelilerin bir an önce ülkelerine dönmelerini, yine yüzde 54’ü şehirlerde değil, kamplarda yaşamaları gerektiğini düşünüyor.
Bazı suçlarda idam cezasını savunanların oranı yüzde 36.
Ama bazı meselelerde de ilerici sonuçlar çıkmış.
Örneğin eşcinsellerin evlilik hakkını savunanların oranı yüzde 27.
Cemevlerinin ibadethane kabul edilmemesini hak ihlali olarak görenlerin oranı yüzde 66. Zorunlu din dersini hak ihlali olarak görenlerin oranı da yüzde 51.
Eğitimin sadece Kürtçe anadilde olmasını savunanların oranı sadece yüzde 10 iken iki dilli Türkçe ve Kürtçe eğitimi savunanların oranı yüzde 56.
Araştırmanın en ilginç sonuçlarından biri de Tahir Elçi’nin tanınma oranı.
Diyarbakır’da Sur’daki Dört Ayaklı Minare’yi korumaya çalışırken kimliği hâlâ belirsiz kurşunların hedefi olarak hayatını kaybeden eski baro başkanı Tahir Elçi’nin kim olduğunu bilenlerin oranı yüzde 12.
Kürt toplumundaki bu dâvâdan ve siyasetten soğuma, sekülerleşme, dünyevileşme halini Serbestiyet’e verdiği röportajda Mücahit Bilici şöyle anlatmış:
“HDP siyasete ve popüler demokratik süreçlere hesap veren bir oluşum değil. Daha başka bir ideolojik ve totaliter bir örgüte hesap verme zorunda olan bir parti olduğu için maalesef Kürtlerin sorunları da çözülemiyor. Hatta ağırlaşıyor. Kürt kamuoyuna karşı bir apati (kayıtsızlık) içine girmiştir. Artık kendi işlerine duygusal olarak bakıyorlar.
“Bu da aslında hayırlı bir şey. İşte ekonomik olarak zenginleşmeye çalışmaları falan. AK Parti’nin talan döneminden de Allah razı olsun, en azından etnik milliyetçilik yapmadılar. Dışlayıcılık yapmadılar. Kürtlerden de epey ekonomik ve sosyal imkanları elde edenler, bürokrasiye girenler oldu. Bu da Kürt toplumunda bir parça siyaset dışında hayatın var olduğu duygusunu oluşturmuş oldu.”
Gerçekten Kültür Bakanlığı Sur Kültür Festivali, Cumhurbaşkanı’nın Diyarbakır ziyaretindeki hizmet vurgusu, kayyum belediyelere aktarılan kaynaklarla artan belediyecilik hizmetleri iktidarın bu açığı gördüğünü gösteriyor.
Yaz boyu muhafazakarlık adına festivaller, konserler iptal ettiren, Gülşen’i tutuklatıp, Sezen Aksu’yu linç ettiren, Tarkan ile bile kavga eden iktidar, Diyarbakır’da Kürt gençlerin gönlünü ise sekülerlik ve eğlenceyle kazanmaya çalıştı. Kürtçe konserler, Ermeni kilisesinde ilahiler, CSO, Demet Akbağ, Yılmaz Erdoğan gösterileri ile Türkiye ortalamasının üzerinde bir özgürlük havası esti Diyarbakır’da.
İktidar bir süredir tutuştuğu hayatla kavgasına bölgede ara verdi. Çünkü karşısında hayatla çetin ve kazanılması zor bir kavgaya tutuşmuş daha katı bir yapı var.
Kürtlere siyaseten yaklaşamayan iktidar, siyasetten soğumuş, dâvânın artık heyecanlandırmadığı bölgede kültür, eğlence, hizmet, inşaat, belediyecilikle açığını kapatmayı deniyor.
Ama gönüller de böyle kazanılmıyor.
Sadece Oğuzhan Koç konserine katılan insan sayısı, festival programına özenle yerleştirilmiş bütün dini müzik konseri ve dini sohbetlere katılan insan sayısının en az beş katıydı.
İktidarın sunduğu alternatifin de alıcısı çok değil.
Yani günün sonunda bütün büyük dâvâlar, süfli eğlencelere ve hayata yenilmiş oldu.