Sancar, partisi aleyhine açılan kapatma davasında esas hakkındaki savunmayı hazırlama aşamasında olduklarını ve HDP’nin savunmasını salt mahkeme salonuyla sınırlı düşünmediklerini; HDP’yi meydanlarda, halkın içinde ve halkla birlikte savunacaklarını belirtiyor. Kapatma davasının “AK Parti’nin MHP’ye bir hediyesi” ve Kobani davasının da bir “kumpas davası” olduğunu söyleyen Sancar’a göre bu davalar başlıca iki amacı ihtiva ediyor.
Amaçlardan biri, HDP’nin siyaseten tasfiye edilmesi veya bu tasfiye gerçekleşmezse en azından HDP’nin etkisizleştirilmesidir. Diğer amaç ise, demokratik siyasette ısrar eden ve aldığı mesafe ile iktidara ağır kayıplar verdiren HDP’den intikam alınmasıdır. HDP’nin siyaset sahnesinde genişleyen yeri, iktidarı öfkelendiriyor ve herhangi bir dayanağı olmayan bu davalar da iktidarın bu öfkesini yansıtıyor, başka bir şeyi değil.
Fakat hukuki bir gerekçelerinin olmadığı, bütünüyle kurgusal ve siyasi amaç gözetilerek açıldıkları o kadar açıktır ki, iktidar sözcüleri bile bu davaları sahiplenmediler. Kamuoyunda bu davaların savunmasını yapan bir tek MHP kaldı. Sadece bu bile, davaların “boş” olduklarını göstermeye yeterlidir. Keza HDP’nin demokratik çizgisini geliştirmesi ve seçmenlerinin ısrarla HDP’nin arkasında durmaya devam etmesi de, bu davaları boşa çıkaracaktır.
Hukuk bahsinde Aysel Tuğluk’un durumunun altını özellikle çizen Sancar, bir rejimin niteliğini anlamak için evveliyetle cezaevlerine bakılmasını öneriyor. Cezaevlerindekilere karşı aldığı tutum, bir rejimin, hukuk ve demokrasi anlayışını ele veriyor. Çözüm sürecinde de, cezaevindeki hasta, tutuklu ve yükümlülerle ilgili devlete yönelik sürekli dillendirilen talepler vardı. Ne yazık ki, bu süreçte herhangi bir düzenleme yapılmadı, yapılmak istenmedi. Cezaevinde olması hayati açıdan tehlike arz eden bir kişiyi cezaevinde tutmak, onu fiilen ölüm cezasına mahkûm etmek anlamına gelir. Aysel Tuğluk’a reva görülenleri, bu bağlamda, mer’i rejimin hukuk tanımazlığının bir göstergesi olarak okumak gerekiyor.
Erdoğan’ın hamlesi
Seçim kazanının öyle ya da böyle kaynamaya başladığı bir dönemde en çok merak edilen konulardan biri, HDP’nin mevcut ittifaklar karşısındaki konumu ve HDP seçmeninin tercihinin hangi yönde olacağıdır. Her iki ittifakta da Kürt seçmenin tercihini etkilemek için birtakım ataklar yapılıyor. Kılıçdaroğlu, demokrasinin yolunun Diyarbakır’dan geçtiğini hatırlıyor. Erdoğan, Öcalan kartını sahaya sürüyor, vs.
Şüphesiz, Kürt seçmenin oyunu etkilemeye dönük atakların içinde en fazla ilgiyi, Erdoğan’ın Öcalan’ı sahneye sürüşü çekti. Sancar, Erdoğan’ın Demirtaş’ı Öcalan’a karşı konumlandıran beyanlarının, bir kafa bulanıklığı yaratmayı hedeflediğini düşünüyor. Karıştırılmak istenen üç adres var: HDP’nin içi, HDP’nin muhalefetle olan ilişkisi ve genel olarak Kürt seçmenlerin kafası.
Sancar’a göre Erdoğan’ın hesabı açık ama bunu boşa çıkarmak da basit: “Eğer gerçekten Öcalan’ın sözüne değer veriyorsa” Erdoğan’a İmralı’nın kapısını açmasını salık veriyor. Zira hukuken ve siyaseten doğru olan, Öcalan’ın avukatlarıyla veya bağımsız siyasi heyetlerle görüşmesinin sağlanmasıdır. Öcalan’ın görüşlerini doğrudan kamuoyuna duyurmasının bir anlamı olur. Ama bunun dışında edilen lafların bir anlamı da olmaz, seçmenlerin tercihlerine bir tesiri de. Dolayısıyla bu haliyle Erdoğan’ın hesabı tutmaz.
Güçlü bir demokrasi ittifakı
HDP, daha önceki açıklamalarında, Meclis seçimlerinde Cumhur ve Millet ittifaklarından herhangi biriyle bir birliktelik arayışlarının bulunmadığını, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise koşullara göre hareket edeceğini vurgulamıştı. Sancar da asıl hedeflerinin güçlü ve geniş bir demokrasi ittifakı inşa etmek olduğunu söylüyor. Elbette bu ittifakın seçimi de kapsayan bir perspektifi olacak ama HDP ittifakın yalnızca seçime endeksli bir bakışla ele alınmasını doğru bulmuyor.
Cumhur İttifakı’nın baskısından kurtulmak için geniş zeminli, mücadele ve işbirliğini esas alan bir ittifaka ihtiyaç bulunuyor. HDP bunun için eş zamanlı olarak farklı kesimlerle ortak hareket etmeyi amaçlayan görüşmeler yürütüyor. Bir taraftan sol ve sosyalist kesimlerle konuşan HDP diğer taraftan da Kürdi partilerle 2019 yerel seçimlerinde kurduğu ittifakı genişleterek sürdürmeyi istiyor. Ayrıca HDP çeşitli inanç gruplarıyla, kadınlarla, gençlerle ve diğer mağdur kesimlerle de ortak bir mücadele birliğini sağlamanın yollarını arıyor. Eğer başarabilirse HDP, böylesine geniş çerçeveli bir ittifakı oluşturma ve bununla seçime gitme niyeti taşıyor.
Neredeyse her araştırma, ekonomik krizle bağlantılı problemlerin artmasıyla birlikte Cumhur İttifak’ının hatırı sayılır bir destek kaybettiğini gösteriyor. Ama iktidar blokundan uzaklaşan seçmen başka bir yere de yönelmiyor, arada duruyor. Sancar’a göre, seçmenin bu tavrını, bütün muhalefet partilerinin iyi analiz etmesi ve iktidardan kopan seçmene neden mekân olamadıkları noktasında kendilerini sorgulamaları gerekiyor.
“Büyük hikâye yazamayan muhalefet”
Sancar, kararsız seçmenleri ve toplumu ikna edememesinin en önemli nedeni olarak muhalefetin büyük bir hikâye yazma eksikliğine bağlıyor. Muhalefetin aklındaki yeni başlangıç nedir? Topluma nasıl bir yenilik önermektedir? Bunun gibi temel sorulara muhalefet doyurucu yanıtlar üretemiyor. Kuşkusuz, altı muhalefet partisinin güçlendirilmiş parlamenter sistem üzerinde anlaşmaları kıymetlidir; fakat tek başına bu uzlaşma, insanların endişelerini gidermeye ve topluma güven telkin etmeye yetmiyor.
Eğer muhalefet gerçekten güçlü bir alternatif olduğuna halkn inanmasını istiyorsa, Sancar’a göre bunun yolu bellidir: Muhalefet, iktidarın zihniyetine doğrudan ve sağlam bir şekilde karşı durmalıdır. Çünkü iktidar ayrıştırmaya, kutuplaştırmaya ve düşmanlaştırmaya dayanan bir siyasi hattı tahkim ediyor. Muhalefetin işte tam da bunu reddetmesi; diyalogu, uzlaşmayı, birlikteliği ve işbirliğini öne çıkaran kuvvetli bir seçeneği oluşturması gerekiyor.
HDP ile ilişki, bu noktada turnusol kâğıdı işlevi görüyor. Muhalefetin HDP ile olan münasebetini iktidarın çizdiği sınırların belirlemesi, ciddi bir soruna işaret ediyor. İktidarın oyun alanı içinde kalmak, muhalefetin geleceğe dair inandırıcılığını zedeliyor. Muhalefet, HDP’ye iktidarla aynı veya benzer bir biçimde muamele ederek bazı kapıları kendi eliyle kendi üzerine kapatıyor.
Sancar, bu bağlamda, HDP’de bilhassa İYİ Parti’nin eylem ve söylemlerinden kaynaklanan bir rahatsızlığın olduğuna değiniyor. İYİ Parti’nin HDP’nin kapatılması ve milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konularında -daha dava dosyalarını görmeden ve herhangi bir hukuki tahlil yapmadan- peşinen iktidar ile aynı ağzı kullanmasını, Cumhur İttifakı’nın siyasi alanı sınırlandırma ve demokrasiyi güçsüz kılma siyasetine verilen en büyük katkı olarak tasvir ediyor.
Günaşırı yargının tarafsız ve bağımsız olmamasından şikâyet edenlerin, iş HDP davalarına gelince bu eleştirileri ve yakınmalarını paranteze almalarının büyük bir çelişki olduğunu vurgulayan Sancar’a göre, “HDP kapatılmalıdır” diyen bir muhalefetin bu ülkeye mevcut iktidardan daha fazla bir özgürlük sunmasının imkânı bulunmuyor.
“Ortak aday fikrine açığız”
Sancar, diğer muhalefet partileri içinde İYİ Parti’yi –menfi manada- farklı bir yere koyuyor ve Kürt meselesi çerçevesinde bu partiyi muhalefetin en zayıf halkası olarak betimliyor. Diğer muhalefet partilerinin gerek HDP ile ilişki ve gerek Kürt meselesindeki tavırlarının İYİ Parti’den ayrıştığını, ancak muhalefetin genel olarak Kürt meselesinin demokratik çözümüne dair güçlü bir ses oluşturamadığını belirtiyor.
HDP ile siyasi ilişki kurmak, iki açıdan çok önemli: Birincisi, demokratik bir çözüm için HDP’nin oynayabileceği roldür. İkincisi ise, HDP’nin Kürt sosyolojisinin en büyük desteğine sahip parti olmasıdır. Dolayısıyla HDP ile arayı açmak, Kürt halkının siyasi özne olma hakkına sırt çevirmek oluyor. Muhalefetin bu bilinçle davranıp iktidarın HDP üzerinde yarattığı baskıyı aşması ve HDP’yi temel bir aktör olarak görüp ilişki kurması icap ediyor.
Sancar, HDP’nin muhalefetle ortak aday fikrine açık olduğunu belirtiyor. Ancak bunun olması için “açık, şeffaf ve eşit bir diyalog”u şart koşuyor. Çünkü seçimde ve seçim sonrası geçiş sürecindeki bir işbirliğini, ancak böyle bir diyalog mümkün kılabilir.
Peki, muhalefet HDP’nin hazır olduğu böyle bir diyalogdan kaçınırsa, bu ne anlama gelir? Sancar, bunun iki anlamı olabileceğini söylüyor: Bir, muhalefet seçimi kazanmaya istekli değil. İki, kazansa bile yeni bir başlangıç yapmaya niyetli değil:
“Türkiye’de yapıcı ve kurucu bir rol oynamaya hazırız. Sorumluluk gerektiren konularda sorumluluğumuzu yerine getirmeye de hazırız. Ama hiç kimse ‘HDP hele bir şurada dursun’, ‘HDP’yi hoş tutalım yeter’ gibi bir anlayışla hareket etmesin.”
Kürtler ne yapacak?
Sancar’ın söyledikleri önemli; muhalefette Kürt seçmenlerin kahir ekseriyetinin sorgusuz sualsiz kendilerine oy verecekleri yönünde bir özgüven var. Ancak, sorunlu bir özgüven bu, çünkü: Evet, Kürt seçmenlerin bir kısmının en büyük dileği bu iktidardan kurtulmak ve Erdoğan’ın kaybetmesi onlar için yeterli. Bunun muhalefete bir avantaj sağladığı da doğru.
Mamafih kararı o kadar kesin olmayan, siyasete daha esnek bakan ve tercihini siyasi aktörlerin tavırlarına bakarak yapan bir başka seçmen grubu da var. Ve muhalefetin performansının bu seçmen grubu için tatminkâr olduğunu söylemek çok güç. Ezcümle, diğer birçoğu gibi, muhalefetin bu özgüveninin de dayanağı pek sağlam değil.
Sandık yaklaştıkça Kürtlerin ne yapacağı daha çok tartışılacak. Kürtlerin ne yapacağını bekleyip göreceğiz. Yine de Kürtlerin ne yapacağının, Kürtlere ne yapıldığı ve Kürtlere ne söylendiğiyle yakından alakalı olduğunu hatırda tutmak gerekir.
İktidar için olduğu kadar muhalefet için de geçerlidir bu.
Independent Türkçe, 02.02.2022