[24 Eylül 2022] Brecht’in 1941’de yazdığı bir piyes vardır, Arturo Ui’nin Önlenebilir Tırmanışı diye (Almanca orijinali Der aufhaltsame Aufstieg des Arturo Ui, İngilizcesi The Resistible Rise of Arturo Ui ). Türkiye’de de oynadı bir zamanlar, varsa yoksa epik tiyatro günlerinde. Baş rolde Genco Erkal vardı sanırım. Çok âşikâr bir alegoridir. Arturo Ui bir çete lideridir, Amerika’nın 1930’larından fırlama. Karnıbahar piyasasını eline geçirmek uğruna, rakiplerini birer birer tasfiye eder. Brecht çarpıcı bazı paralellikler kurar. Örneğin Hitler’in çok uzun süre en yakın arkadaşı olan, Kahverengi Gömlekli SA’ların (paramiliter Hücum Taburları’nın) lideri Ernst Röhm’e karşı SS’ler ve Gestapo aracılığıyla giriştiği kanlı Uzun Bıçaklar Gecesi (30 Haziran – 2 Temmuz 1934), Chicago’da 14 Mayıs 1929’da cereyan eden ve George “Bugs” Moran’ın İrlandalılara dayalı Kuzey Yakası Çetesi’nin Al Capone’un başını çektiği İtalyan mafyasınca imhasını içeren Sevgililer Günü Katliamı’yla (Saint Valentine’s Day Massacre) çakıştırılarak anlatılır.
Yaklaşık 90 yıl sonra, günümüzün bir diğer namussuz utanmaz gangsteri, yükselişi şu âna kadar durdurulamayan Arturo Ui’si de artık inişte galiba — ve tıpkı Hitler gibi, bunun da temelinde, fütursuzca giriştiği saldırı ve yayılma savaşı yatıyor. Bundan önce de çok yazdım, aralarındaki benzerlikleri (örneğin bkz Günümüzün karanlığı (4) Çar Vlad’ın beklenen Anschluss’u (22 Şubat 2022); Alis Harikalar Diyarında (27 Şubat 2022); Stratejik deha, NATO’nun tuzağı, milliyetçi faşist Ukrayna cuntası (6 Mart 2022). Demokrasi terkedilirken her yanda diktatörlüklerin yükseldiği 1930’ların karanlığı ile 2010’ların ve 20’lerin karanlığını; Nazilerin hunharlığı ile Putin’in hunharlığını; muhalefeti ezmelerini, hukuk devleti ve basın özgürlüğü diye bir şey bırakmamalarını, Tek Adam veya Büyük Birader rejimleri kurmalarını; ultra-milliyetçiliklerini, irredantizmlerini, Almanca konuşulan veya Rusya konuşulan bütün topraklara “bizim (olmalı)” diye ele geçirme hülyalarını; küstahlıklarını, akı kara karayı ak göstermeye çalışan yalan propagandalarını; asla saldırmayacağım, birliklerimiz sadece manevra yapıyor, biz barış istiyoruz diye diye savaş çıkarmalarını karşılaştırdım. Hitler’in 11-13 Mart 1938’de Avusturya’yı ilhak etmesi ile Rusya’nın 24 Şubat 2022 saldırısıyla Ukrayna’yı ilhak etmeye kalkışması arasındaki paralelliği hatırlattım.
Ama öyle bazı örtüşmeler zuhur edebiliyor ki, o kadarını da tahmin edemiyor insan. Ya da hayatın kendisi teori oluveriyor. Şu, en başta sözünü ettiğim New York Times haberi. İkinci Dünya Savaşı tarihini biraz bilen birine, derhal, 1942-43 kışında yaşadığı Stalingrad hezimetinden ve özellikle 1943 yaz aylarındaki Kursk muharebesinden sonra Hitler’in nasıl defalarca aynı hatâya düştüğünü çağrıştırıyor. Stratejik insiyatif Sovyetlerdeydi artık. Sürekli taarruz tazeliyorlar; Kızıl Ordu birliklerinin üstünlüğü karşısında Almanlar ise ortadan yarılıp veya kanatlardan çevrilip kuşatılmamak için geri çekilip cephe kısaltmanın yollarını arıyordu. Ama işte burada Hitler’in kör inadı giriyordu devreye. Böyle her adımı sırf siyasî açıdan, kamusal yankılarıyla düşündüğünden ve psikolojik yenilgi gibi algıladığından, zaman zaman generallerine oldukları yerde kalmalarını emrediyor, bu da sonuçta çok daha pahalıya patlıyordu.
Ne ilginç; Ukrayna’da işler sarpa sararken şimdi Putin de aynı mecraya giriyor, hem kişisel müdahaleciliği, hem geri çekilmeme talimatıyla. Kabahat generallerinde; o düzeltecek vaziyeti. Fakat tabii bunun da ardında, bunların bir Führer’in, “ben bilirim”ci bir Büyük Liderin her şeye karıştığı ve otoritesine karşı koymanın mümkün olmadığı Tek Adam rejimleri olması yatıyor.