Geçen ay Hollanda’daki koalisyon hükümeti, mülteci politikası üzerinde uzlaşamadığı için dağılmış, erken seçim kararı almıştı. 13 senedir başbakanlık görevini üstlenen Mark Rutte ise hem istifa ettiğini hem de aktif siyaseti bıraktığını açıklamıştı. Yaşadığı hükümet krizlerini her seferinde atlatıp en uzun süre görevde kalan Hollanda başbakanı olan Rutte’nin lakabı “teflon Mark”tı.
Mark Rutte bu lakabı, değişen koşullara uyum sağlaması, yaşanan krizleri uzlaşı yoluyla, yeri geldiğinde de taviz vererek, eğilip bükülerek aşmasıyla kazanmıştı. Fakat Temmuz 2023’teki istifa “teflon Mark”ın ilk istifası değildi. Mark Rutte, hayatının en büyük krizini 2021 yılında yaşamıştı.
Hollanda’daki vergi idaresinin, kullandığı yapay zeka teknolojisindeki hata nedeniyle 26 bin aileye binlerce Euro’luk ceza kestiği ortaya çıkmıştı. Hollanda devleti, çalışan veya eğitim gören ebeveynlere çocuk bakımı yardımı yapıyor, bazı aileler de sahte aracı şirketlerle anlaşıp “hayalet bakıcılar” tutuyor, çocuklarını ise bedava akrabalarına, aile büyüklerine baktırıp bu aracı şirketlerle devletin verdiği yardımları yarı yarıya hukuksuz bir şekilde paylaşıyordu. Bu tür skandalların özellikle aşırı sağ tarafından gündeme getirilmesi, aile bağları kuvvetli göçmen ailelerinin karıştığı bazı yolsuzlukların medyaya yansıması, Rutte hükümetini önlem almaya itmiş ve vergi idaresi de bu tür yolsuzlukları önlemek, tespit etmek adına yapay zeka kullanmaya başlamıştı. Fakat yapay zeka, sonrasında meclisin tespit ettiği üzere “önyargılıydı”. Yapay zeka özellikle Türkler gibi çift vatandaş olanlara veya yoksul mahallelerde yaşayanlara odaklanıyor, çoğunlukla göçmenler ve yoksul Hollandalıların çocuk bakımı yardımında devleti dolandırdığını tespit etmeye eğilimli oluyordu. Yapay zekadaki hatalar hükümet yetkilileri tarafından ihmal edildi. Sonuç olarak, bu önyargılı yapay zeka hatası nedeniyle 26 bin aile usulsüzlük yapmadığı halde ceza yedi, o güne kadar aldıkları çocuk bakımı ücretlerini geri vermek zorunda kaldı, birçok kişi evini kaybetti, hatta bazı ebeveynler intihar etti, 1000 civarı bu cezalar nedeniyle dolaylı yoldan etkilendi, çocuk bakım evine verildi.
Bu yolsuzluğun ortaya çıkarılmasında özellikle iki Hollandalı milletvekili dikkatleri üzerine çekmişti: Sosyalist Parti milletvekili Renkse Leijten ve Hıristiyan Demokrat Pieter Omtzigt. Omtzigt, özellikle dikkatleri çekiyordu, çünkü Omtzigt’in de mensubu olduğu Hıristiyan Demokrat Parti de koalisyondaydı ve bu skandalın detaylarının ortaya çıkması nedeniyle parti de zarar görüyordu.
Omtzigt partisiyle arasına mesafe koydu ve bu hukuksuzluğun üzerine gitti. Ailelerle konuşuyor, detaylı raporlar yazıyor, günde 1-2 saat uyuyarak meclis konuşmaları hazırlıyor, basınla bilgi notu paylaşıyordu. Günün sonunda hükümet, meclis komitesinin raporu üzerine geri adım attı, özür diledi, Maliye Bakanı istifa etti. Maliye Bakanlığı’na yaşananları düzeltmesi için Omtzigt’in getirilmesi düşünülmüştü; Omtzigt teklifi reddetti, hükümete güvenmiyordu. Nitekim kısa bir süre sonra Rutte hükümeti de istifa ettiğini açıkladı ve ülke erken seçime gitti.
Seçimleri kazanan Rutte yine aynı partilerle yeni bir koalisyon kurmayı başarmıştı, fakat halk “merkez siyasete” güvenini kaybetmişti bile.
Pieter Omtzigt, ise merkez siyasetin, koalisyon hükümetlerinin kaybettiği güveni kazanmış, bu krizi tek hasarsız atlatan siyasetçi olmuştu.
Aykırı ve muhalif olduğu için kendi partisinde dahi dışlanan Omtzigt, halkta uyandırdığı bu güveninin karşılığını ancak 2 sene sonra kendi partisini kurup kolları sıvayınca alabilecekti.
Uyumsuz adam
Omtzigt, 1974 yılında Katolik bir ailede doğdu. Üniversite eğitimini İngiltere’de, Exeter Üniversitesi Ekonomi Fakültesi’nde tamamladı, ardından doktorasını Floransa’da yaptı. Doktorasını bitirir bitirmez 80’li yıllarda dindar Katolik ve Protestanların kurduğu sosyal muhafazakar Hıristiyan Demokratlardan siyasete girdi, 2003 yılında milletvekili oldu.
Hıristiyan Demokratlar, kültürel konularda muhafazakar, dindar seçmenlerin hassasiyetlerini önceleyen, fakat ekonomik konularda sosyal devlet uygulamalarını savunan, özellikle Protestanlara nazaran daha yoksul olan Katolik işçi sınıfının desteğini alan bir partiydi. Omtzigt de milletvekili olduğu andan itibaren emekli maaşları, sosyal yardımlar gibi konulara yoğunlaştı, parti tabanının yaşadığı sorunları partisinin yer aldığı koalisyon hükümetlerine iletmek konusundaki en başarılı kişilerden biri oldu.
Her partinin ülke için tek bir genel milletvekili aday listesiyle seçimlere girdiği Hollanda’da, Hıristiyan Demokratların yönetimi Omtzigt’i her seferinde listenin alt sıralarına koyuyor, Omtzigt de her seferinde tercihli oylar sayesinde üst sıralara çıkıyor ve meclise giriyordu, çünkü çoğu seçmen özellikle Omtzigt’e oy vermek için parti listesine mührü vuruyordu.
Omtzigt, 2009’da Mardin doğumlu Süryani Ayfer Koç ile evlendi. Ayfer Koç 9 yaşında Hollanda’ya ailesiyle birlikte göç etmiş, dindar bir Süryani olarak Hıristiyan Demokratlar’da siyasete girmiş, eşiyle partide tanışmış, yerel yönetimlerde önemli pozisyonlara gelmişti. Çift balayını da Türkiye’de geçirmişti.
Omtzigt, büyük ihtimalle eşi vesilesiyle, Türkiye’deki Süryanilerin hakları konusunda parlamenteri olduğu Avrupa Konseyi kapsamında detaylı raporlar yazdı, sık sık kiliselerin durumu sebebiyle Türkiye’yi eleştirdi. Hatta Türkiye’nin 1963’te Avrupa ile imzaladığı Ankara Anlaşması’nın askıya alınmasını dahi savundu.
Pieter Omtzigt, çocuk bakımı skandalının ardından partisinde lider kadrosunun değiştiği genel başkanlık yarışında aday oldu, fakat halk ve seçmen desteğine rağmen seçimleri partinin müesses nizam adayına kaybetti. Daha sonrasında kurulan koalisyon kabinesinde, kendisine görev verilmemesiyle hakkında koalisyon ortağı partilerin yöneticilerinin yaptığı şakaların yanlışlıkla kameralara yansıması, parti içinde de kendisine yönelik dışlayıcı mesajların ortaya çıkması nedeniyle, seçimlerin ardından istifa etti, bağımsız milletvekili olarak yola devam etti.
Geçen Temmuz ayında ise hükümetin düşmesi üzerine Kasım 2023’te erken seçim kararı alındı ve Omztigt seçim kararı alındıktan kısa bir süre sonra yeni bir parti kurduğunu açıkladı: Yeni Toplumsal Sözleşme Partisi.
Parti kurulur kurulmaz Hollanda siyaseti ters yüz oldu. Oyları yerel seçimde zirveye çıkan Çiftçiler Partisi (bu partinin sıra dışı hikayesine ilişkin yazımın linki en sonda) ve radikal sağın oyları düştü, Omtzigt’in partisi %20’lere çıktı.
Omtzigt henüz ekibini bile kurmadan anketlere göre her 5 seçmenden birini ikna etmişti bile. Henüz resmiyete dökülmemiş bu başarının sebebi sadece Omtzigt’in çalışkan bir milletvekili olması değildi.
Omtzigt, devlete olan güvensizliği kapsamlı bir devlet reformu önererek karşılamayı amaçlıyordu.
Hollanda için “yeni bir toplumsal sözleşme”
Muhafazakar bir geçmişten gelen Pieter Omtzigt’in kurduğu yeni parti, belirli bir ideoloji ile kendini tanımlamıyor, Hollanda’yı ikiye bölen kimlik sorunlarıyla ilgili meselelere girmiyor. Partinin iki temel vaadi var: iyi bir devlet yönetimi ve sosyal refah. Parti, sosyal yardımların arttırılmasını, devletin barınma, gıda, enerji ve sağlık hizmetlerine erişimi güvence altına almasını savunuyor. Özellikle yapay zeka ve neoliberal ekonomik politikalara şüpheyle yaklaşıyor. Yapay zekanın hem işsizliği arttırabileceğini hem de çocuk bakımı skandalında olduğu üzere hataya sebep olabileceğini ileri sürüyor.
Omtzigt, göçmenlere karşı bir nefret dili kullanmadan veya ülkedeki mevcut göçmenleri hedef göstermeden, ülkeye gelen göçmenlerin sayısının azaltılmasını savunuyor; bunun sebebi olarak yaşanan konut krizini ve artan ev fiyatlarını ileri sürüyor, böyle bir ekonomik düzende gelen göçmenlere de iyi bir şekilde ev sahipliği yapılamayacağını belirtiyor. Parti AB üyeliğini desteklemekle beraber Avrupa Birliği düzenlemelerinin ulusal mevzuata baskın olmasını eleştiriyor, AB’nin imzalayacağı yeni anlaşmalardan çıkarları uyuşmadığı zaman Hollanda’nın çıkabilmesi gerektiğini savunuyor, AB’nin göç konusunda yeteri kadar önlem almamasını kınıyor. Yine üniversite öğrencilerinin %40’nın yabancı olduğu Hollanda’da, Omtzigt’e göre eğitim Felemenkçe yapılmalı, böylece hem yabancı öğrencilerin sayısı azalmalı hem de gelen yabancı öğrencilerin Hollanda’da kalması kolaylaşmalı.
Omtzigt’e göre bürokrasinin hantallığı azaltılmalı, bağımsız denetimler artmalı, yolsuzlukların üstüne gidilmeli, bürokrasideki usulsüzlükleri ifşa eden kamu görevlileri korunmalı, itirafçılık mekanizmaları öngörülmeli, vergi, barınma ve sosyal güvenlik konularında STK’lar ve düşünce kuruluşlarının kurulmasına devlet destek sağlayıp bu think-tank’ler yönetime ortak edilmeli, kanunların anayasaya uygunluk denetimini yasaklayan anayasa hükmü kaldırılmalı ve kanunların anayasaya uygunluğu bir Anayasa Mahkemesi kurularak denetlenmeli.
Hollanda’da, hem özellikle iklim politikaları nedeniyle tarımsal faaliyetlerin kısıtlanmasını öngören AB’ye, hem de Hollanda’daki göçmenlerin sayısının artması nedeniyle mültecilere yönelen öfkeyi, radikal sağ partilere göre daha rasyonel politikalarla çözmeyi vadeden Omtzigt, bu nedenle partisini kurar kurmaz radikal sağ partilerin oyunun ciddi bir şekilde düşmesine sebep oldu. Hatta bu nedenle bazı radikal sağcılar geçmişte Davos’a konuşmacı olarak katılmasını hatırlatarak “Truva atı” olduğunu söylüyor, radikal sağ partileri zayıflatmak için küreselcilerin piyonu gibi hareket ettiğini ima ediyor.
Başka bir yol mümkün mü?
Bu yazıyı yazarken Hollanda’da yaşayan Serbestiyet yazarı İzzet Akyol’un fikirlerinden faydalandım. Akyol ile Hollanda siyasetini konuşurken bana en çarpıcı gelen tespiti şuydu: “İnsanlar siyasete o kadar öfkeli ki her seçimde oyunu değiştiriyor, bir parti %20’den %1’e düşebiliyor, yeni partiler yükseliyor, eski partiler neredeyse yok oluyor.”
Bu nedenle anketlerde yükselen Omtzigt, belki seçimlere kadar rüzgarını koruyamayabilir veya seçimleri kazandıktan sonra koalisyon görüşmelerinde başarısız olabilir, uzun süreli bir etki bırakmayabilir.
Fakat Pieter Omtzigt’in bu ani yükselişinin taşıdığı mesajlar oldukça net:
- Radikal sağ ve popülist hareketlerin yükselmesini engellemek için, bu hareketlerin beslendiği toplumsal sorunları görmezden gelmek yeterli değil. Bu sorunlara çözüm önermek şart.
- Bu sorunlara, makul ve rasyonel çözümler önerirken demokratik ilkelerden vazgeçmemek de mümkün.
- Yapay zekadan, iklim felaketlerine, küresel çatışmalara uzanan yeni dünya sorunlarına eski siyasetin diyecek bir sözü kalmayınca, çalışkan bir milletvekilinin, toplumun güvenini kazanmış aykırı bir ismin üçüncü bir yol açması mümkün. Yeni siyaset zor ama imkansız değil.
- Bu yeni siyaset, güvenilir ve karizmatik siyasetçilerle halkın sisteme karşı duyduğu öfkeyi makul bir zemine çekebildikçe başarılı olabilir; devlete olan öfkeyi, güvensizliği makul bir zeminde karşılayınca, radikal hareketlere set çekilebilir.
Mardin’in damadı Pieter Omtzigt’in başbakan olup söz verdiği gibi bürokrasiyle mücadele etmesi, yozlaşmış ve gündelik sorunlardan uzaklaşmış, sıradan insanları unutmuş siyaseti rayına oturtması için, merkez sağ-liberal VVD’nin yeni genel başkanı Dilan Yeşilgöz başta olmak üzere rakiplerinden daha fazla oy alması, ardından da Çiftçi Partisi’nin dahi ortak olabileceği, belki sol partilerin de yer aldığı geniş bir koalisyon kurabilmesi gerekiyor.
1 haftada %20’lere çıkan Yeni Toplumsal Sözleşme Partisi, uzun vadede siyasetin tıkandığı Hollanda’ya yeni bir toplumsal sözleşme sunabilecek mi hep beraber göreceğiz.
Fakat Mardin’in damadı şimdiden ezberleri bozdu bile.
İlgilisine öneri:
- Hollanda’daki Çiftçi Partisi’nin yerel seçimleri kazanmasının ardından yazdığım yazı- https://serbestiyet.com/gunun-yazilari/kuresel-isinmayla-mucadelede-hollandali-ciftcilere-takilanlar-iklim-krizi-nasil-siyasi-krize-donustu-122105/